kaldı ki, asıl takvim içimdedir ve orada yeni yıl yazdan sonra, kumsalın boşalması, yazlıkçıların çekilmesi, dalgaların çoğalmasıyla başlar. ki, saçlarına griler bulaşmış güzeller güzeli bir kadın kumsala inerken siyah boğazlı kazağını giymeye başlamıştır artık.
yine de 'takvimler değişirken' muhasebesi yapalım. adet yerini bulsun, burada dursun.
artık gri değil yeşil seviyorum. koyu yeşil. boğazlı kazak ya da tişört. fark etmez.
nergisler hâlâ en güzel. masada çiçek.
dinlediğim müziklere dikkat etmez oldum. viyana senfoni orkestrası da bir bana, tufan altaş'ın alkol bulaşmış köy düğünü kaydı da. yerine denk gelsin, keyif versin yeter.
ayrıca, "var bir hayalimiz": levent cantek bozkır'ın üçüncü sezonuna tufan altaşlı bir sahne yazsın, işi gücü bırakıp arka planda bir 'iç çekiş gibi' duran figüranlardan biri de ben olayım.
film izlemeye daha da az vakit ayırdım. diziler dahil. bence bunda sinema salonu kültürünün hayatımızdan hızla çekilmesi de etkili. büyük ya da küçük fark etmez, film ekranda seyredilemez gibi geliyor bana. ama spor adına ne varsa başım üzere. en çok vaktimi alanlar ise tenis ve voleybol yine. bisiklet ise seyredilmez, daha çok dinlenir.
okumak ve yüzmek en çok tercih ettiklerim. hem sosyal medya kullanıp hem şikayetçi olanları ise anlayamıyorum. eskisi gibi uzun uzun koşacağım günleri ise iple çekiyorum. belki "duta da dalarım" o zaman.
boş zamanlarımda aylaklık yapmak ise en sevdiğim. dinlenmek değil aylaklık. saf aylaklık. insanları seyrederek şehri yürümek, lokanta ve kafelerin sokağa taşan masalarında, park kanepelerinde oturmak, kırlarda dolaşmak, dallar, yapraklar altında yürümek, yükseklerden vadiye, nehre, denize bakmaklar falan.
şölen masası gibi kalabalık sofralar, upuzun süren, bitmeyen kahvaltılar hâlâ çok güzel.
sadece yeni film/ dizi izlemiyorum. ikinci, üçüncü, belki daha çok kez izlediğim filmler de oldu. ilk izlediklerimin en iyi ise the wire (en çok da dördüncü sezon) ve the banshees of inisherin(2022) filmiydi. evet, "artık seni sevmiyorum" ile "en azından denedim" arasında.
ama asıl hikâye aftersun(2022) benim için. belki, kuşlar yasına gider bahsinde olduğu gibi birileri çıkıp uyarmadı. yine de hislerim o filmden uzak durmamı, eğer seyredersem çok üzüleceğimi, hatta ve hatta hayatımın eskisi gibi olmayacağını söylüyor. hakkında az şey bilmeye çabalıyorum ama çok şey hissediyorum.
çok kitap okudum. kairos. benim için senenin en iyisiydi. yalnızız ise hayal kırıklığı. beklediğimden çok fazlasını bulduğum deli ibram divanı ve wisconsin,1963 ise yılın sürprizleri. bütün bir yıl tomás nevinson'ı bekledim ama gelmedi. genazino okumak ise o denli keyifli değildi. kötü değil çok sevdiğin bir yemeği bir kaç öğün üst üste yemek gibiydi. galiba benzer şeyi armand v.*'yi okurken de hissettim. ama yemek aynı yemek değil, dag solstad bambaşka bir şey denemiş, ne yazık ki sonuç pek iştah açıcı değildi. kesinlikle eminim; murat menteş dinlemek okumaktan daha keyifli. yeni bir nazan bekiroğlu okuyamadık ama mutlu kavgaz'ın yeni macerasına şahit olmak iyi geldi.
iki bin yirmi ikinin en güzel ikinci şeyi, madrigal harikası seni dert etmeler bu sene de en çok dinlediğim şey olabilir. ama bu yazı boyunca fonda gevende: ağlaya ağlaya çaldı.
normalde jakuzi: sür beni çalması gerekirdi. hem müzikalitesi daha yüksek, hem sözleri manidar, hem de albüm kartonetinden havasına kadar kavinsky etkisi tartışılmaz.
ama kız öldü. bu defa gerçekten öldü.