19 Mart 2023 Pazar

çevirmek

genç kızların ve kırk yaş civarı kadınların* sevgilisi, kadınlar için yazdığı iddia edilen thomas bernhard, kendisine çok yakışan küstahlığı ile yine sorular cevaplıyor...

tam bu sırada, kitaplarının akıbetini merak edip etmediği ile başlayan bir sorunun cevabı çevirilerin kaderine uzanıyor ve benim aklım çeviri kitaplar hususunda bir defa daha karışıyor:

"umrumda değil, çünkü çeviri başka bir kitaptır. aslıyla hiç alakası kalmaz. çeviriyi yapanın kitabı olmuştur. ben almanca yazıyorum. kitaplar yayınevine gönderiliyor, onlar da ya iyi bir şey yapıyorlar ya yapmıyorlar, berbat kapaklar tasarladılar mı ancak kızıyorsunuz, sonra sayfaları çeviriyorsunuz, o kadar. çevirinin kendi başlığıyla çoğunlukla ortak noktası kalmaz, eciş bücüş başka başlık olursa o hariç. değil mi? çünkü çeviri diye bir şey olmaz. değil mi, bir müzik bestesi, notalar nasılsa öyle çalarsınız, dünyanın neresinde olursa olsun; ama kitabı her yerde, benim durumumda alman dilinde, çalmak gerekir. benim orkestramla!"


*: 'cristiano ronaldo ile aynı yaşta' olanlar hariç. onlar tarık tufan seviyor ve halama benziyorlar

16 Mart 2023 Perşembe

kartpostal etkisi

her şey olup bittikten sonra, "ilişkimiz geri dönülmez o noktaya gelince," diyerek anlatmaya başladı.

avrupalı bir şehrin sokaklarında yürüyorduk ve bir ilişkide geri dönülmez o noktanın muhatabımızın onu sevdiğimizden emin olduğu an olduğunu ikimiz de biliyorduk.

sevgilisi, "vnf.? ne ayak?" demiş. "neden bu kadar samimisiniz? neden senin için kıymetli? onun fikrini almadan bir odadan diğerine bile geçmiyorsun. elindeki kitabın bile onun tavsiyesi olduğuna eminim."

aldığı eğitim, yetiştiği çevre, dünyaya bakışıyla alakası olmayan bir adam çıkmış sevgilisinin içinden. huysuzluklar, sorular, cevapları beğenmemeler benzeri bir sürü şey daha.

bunları bilmiyordum doğal olarak. arayıp sormaları kesilince, "mutlu herhalde," demiştim. çünkü mutlu insanlar içine kapanır, kelimenin tam manasıyla anın tadını çıkarır. bazan, söz gelimi bulaşık yıkarken aklıma gelir, "eleman iyi sevişiyor herhalde" der, kendi kendime gülümserdim.

aramadım, yazmadım. öyle zamanlarda arayıp sormayı sevmem çünkü. daha doğrusu tercih etmem. uygun olmayan bir ana denk gelme ihtimali çoktur. o riski, prensip olarak almam. kaldı ki, sevgilisiyle de resmi olarak tanışmamış, henüz beraber zaman geçirmemiştik.

yani araya zaman girmesine çok aldırmadım. bazan özledim ama o tarafa bakmadım, hamle etmedim. öyle öyle ayları, hatta bir kaç yılı devirdik.

"sana bunu açıklayamazdım," dedi. ona zaten açıklayamadım. "deliler gibi sevdiği biri var," dedim, duymadı bile. "beni üniversite yıllarında tanımayı, üniversite arkadaşı olmayı isterdi," dedim, yüzüme manyakmışım gibi baktı.

ben de, "o anlar," dedim içimden. kaldı ki seninle ben, araya zaman bile girse, akşam ezanıyla evlere dağılmış da sabah boş arsada top oynamak için bir araya gelmiş çocuklar gibi kaldığımız yerden devam edebiliriz.

ettik de...

"ya," dedim, kahve sırasında, bardağına tom waits yazılacak kahvemi beklerken.

"miami'den yolladığın o kartpostalı görmeseydim?" reklam broşürleri ve fatura bildirimleri ile tıka basa dolu posta kutusunu boşaltırken dikkatli olmasaydım? beklediği bir mektup olmayanlara özgü bir rahatlıkla hepsini birden kağıt çöpüne atmış olsaydım? o kartpostal arasına girdiği reklam broşürünün içinden başını uzatmamış olsaydı?"

13 Mart 2023 Pazartesi

etki ya da nazire

anna karenina ilkesi etkisi mi yoksa anna karenina ilkesine nazire mi bilinmez ama carson mccullers kadransız saatte anlatmaya oldukça tanıdık başlıyor:

"ölüm her zaman aynıdır ama herkes kendi usulünce ölür."

11 Mart 2023 Cumartesi

bir masada iki kişi: suskunluk

çayından son bir yudum aldı, masaya bıraktığı fincanı parmak uçlarıyla ortaya doğru itti. bir süre camdan dışarı, belki de apansız bastıran yağmurda ıslanmamak için koşuşan insanlara baktı. bakışlarını oradan alıp az önce masanın ortasına doğru ittiği fincana verirken konuşmaya başladı:

- sadece sustu öyle mi?

- hatta o kadar uzun süre sustu ki, söylediğim saçma sapan şeylere bile derin anlamlar yüklediğini anladım.

- etkilenmiş olmalı.

- hayır, sadece performansımı beğendi. gün gelecek kelimelerime alışacak ya da anlam yüklemeye değer olmadıklarını düşünecek.

- bu onun sorunu. senin değil.

- yanılıyorsun. o zaman tek söylediği "sen çok değiştin," olacak.

*

sırtı bana dönük, bavulunu toplarken, öfke ve kırgınlık yüklü bir sesle.


8 Mart 2023 Çarşamba

kumpanya

/insanoğlunun -ya da sadece benim- algısı açık, belli bir birikimi olsa dahi olaylara nasıl da ezbere, eksik ve dar çerçeveden baktığını anlatır hikâyedir./

bilgisayarcı bir arkadaşım var. dünya iyisi, birikimli ve komik. işinde de bilgisayarla dünyayı kurtarabilecek kadar iyi.

bilgisayarla yeni bir dünya kurabilecek o çocuk söze bir türlü giremez ama. lafı uzatmak, girişi uzun tutmak değil kastettiğim. kekelemek de değil.

sadece ilk kelimeler, hatta ilk kelime bir türlü yol bulup yeryüzüne çıkamaz. ama yeryüzüne ulaşınca da pınarlar, yeşillikler, dev ağaçlar altında gölgelikler... bazan bir cümle olur söylediği. bazan paragraf. bazan şehrazat'ı kıskandıracak bir hikâye.

ama ilk kelime. o işte...

diyelim ki, bir "seninle" çıkmayı başardı ağzından. "seninle her şeyi istiyorum ben" de diyebilir, "seninle her şeyi istiyorum ben. isfehan'a gitmek istiyorum mesela" da.

ya da "seninle her şeyi istiyorum ben. isfehan'a gitmek istiyorum mesela. nakş-ı cihan meydanı'nı seyrederken, "buraya gelmek için bugünü beklememin sebebi seninle gelmek içinmiş" demek istiyorum."

neyse, konu dağılmasın.

"uzun zaman oldu görüşmeyeli?" diyecek kadar bir sürenin ardından, geçenlerde buluştuk. yokluğumda ne yaptığını sordum. kitap okumamış ama bir tiyatro grubuna katılmış.

"tiyatro mu?" diye sordum. o cevap verene kadarcık kısa sürede de düşündüm.

"cidden ona rol vermiş olabilirler mi? metni ezberlerse sorun yaşamıyor mu acaba? yoksa role girince kendisi olmaktan çıkıyor ve o problem de ortadan kalkıyor mu? belki de sessiz sedasız bir roldür."

"bilgisayar desteği veriyorum," dedi. "ışık, ses ayarlarını yapıyorum. internet sayfalarını elden geçirdim. duyuru ya da haber olursa onları giriyorum," diye devam etti.

ve beni tiyatroyu sadece sahneye çıkıp rol kesen, tirat atan, şarkı söyleyen insanlardan ibaret sanmanın utancıyla baş başa bırakıp oyunu anlatmaya başladı.

/ama "kumpanya" demiş olsaydı kesin anlardım. evet, burada utanç gizlemeye çalışan bir tebessüm var./

6 Mart 2023 Pazartesi

günün sorusu: gel

muhatabına, emir tonunda ya da dizlerinin üzerinde "gel!" diyen birisi, aslında kendisi gelmiş değil midir?

3 Mart 2023 Cuma

'dakika ve skor' gibi

aşağıdaki alıntı 'anlık' değil. başka bir deyişle şu an okuduğum kitaba dair bir ip-ucu değil.

/bu ara danilo kiş'ten bahçe, küller okuyorum. sırp edebiyatından, jaguar kitapsız bir yayın dünyasında muhtemelen haberimiz olmayacak bir şölen./

eski defterleri karıştırırken karşıma çıktı. bir fotoğraf, bir kitap sayfası, bir diyalog... herhangi bir not ya da bilgi yoktu.

alper canıgüz ya da murat menteş olmalı dedim. hemen karşı çıktım ama: belki murat menteş'in okumadığım kitaplarından birinde olabilir ama alper canıgüz romanlarında böyle bir şey yok, olsa hatırlarım.

googleın değerli çalışanlarına sordum ben de. bir kaç denemeden sonra adresi benim için buldular: john green, aynı yıldızın altında...

dürüst olmak gerekirse, daha önce ne okudum ne duydum. ama nefes kesen diyalog aşağıda.

*

"Seninle tekrar görüşebilir miyiz?" diye sordu. Sesinde sevimli bir gerginlik vardı.

Gülümsedim. "Tabiî."

"Yarın olur mu?"

"Sabırlı ol, çekirge," diye nasihat verdim. "Aşırı istekli görünmek istemezsin."

"Evet, zaten o yüzden yarın dedim," dedi. "Seni bu akşam yine görmek istiyorum ama tüm gece ve yarının büyük kısmını beklemeye razıyım."
Gözlerimi devirdim. "Ciddiyim," dedi.

"Beni tanımıyorsun bile," dedim. Konsolda duran kitabı aldım. "Bunu bitirdiğimde seni arasam olmaz mı?"

"Ama cep telefonu numaram sende yok," dedi.

"Kitabın içine yazdığından şüpheleniyorum."

O şapşal gülümseme yüzüne yayılıverdi. "Bir de birbirimizi tanımıyoruz diyorsun."

1 Mart 2023 Çarşamba

çocukluk

şule gürbüz, coşkuyla ölmek'te edip cansever'e nazire yaptığını saklama ihtiyacı duymadan, "hiçbir yere gitmiyor denilen çocukluk bile insanın uzanıp değiştiremeyeceği yerlere gidiyor," der ya hani.

bir röportajında* bununla yetinmiyor ve meseleyi köpürttükçe köpürtüyor:

"edip cansever'in bir şiirinde "gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor" diye bir dize vardı. bu gitmeyiş ve çocukluğun insanın başının üstünde hep gezmesi asıl olandır bana göre de. ama şimdi gezip duranın ne olduğu ve insanın başının üstünde bir geçmiş dolanmazkenki hali de bana çok sırlı geliyor. o zaman tüm bu şimdiki vaktin heyulası inşa ediliyordu, çocukluk geleceği ve başının üstünde gezecek ve eksilmeyecek bir rüyayı kuruyor, bir yandan da yaşamaya, bunlara hiç değmeden yaşayabilmeye muvaffak oluyordu. kırgınlıkların ve korkuların, tatların ve göz önünden akan o ilk dünyanın her türlü ışığı ve hayretleri, tüm bu anlaşılmaz en yeniler, en eskiyi o vakitten olduruyordu. bunlar olurken ve bu kısacık, aslında insan hayatının sekiz - on yıllık bir dönemini kapsayan dönem biterken elinizde size ömür boyu yetecek bir dert, bir hülya, bir oldu mu olmadı mı belirsiz rüya bırakıp hayattan, başın üstünde dönen ve erişilemeyen bir haleye yükseliyor. çocukluk olanı doğru anlamak, doğru algılamak, kendini şöyle bir doğrultmak ve bakmak adına bu kadar sakat, çaresiz ve marazi iken o halinden bir ömrü inşa edecek duygulanım, alınganlık, kırıklık, yarımlık biriktirmesi ile zaten hayatın nasıl geçeceğinin ipucunu veriyor; çocuklukta başlayan yanlış anlamaların ömür boyu devamı. buna sebep çocukluk her seferinde farklı anlatılabilen, farklı yorumlanabilen, ilaveleri ve ziyadeleştirilmeleri ile şimdiki ben'e yaklaştırılmaya çalışılan bir hikâye edilendir. beceriye göre."


*merkez üs: http://www.sabitfikir.com/soylesi/edebiyatdisi-olume-hayranlik-duyuyorum

24 Şubat 2023 Cuma

bir defa

o 'bir defa'yı şimdilik bir kenara bırakırsak babamdan hiç şiddet görmedim. bırakın vurmayı, elini dahi kaldırmadı.

çünkü babam çocuklarına şiddet uygulayan babalardan değildi. ne de gücünü kendinden güçsüzler üzerinde deneyen insan müsveddelerinden.

uslu bir çocuk muydum bilmem ama babam, "dur" derse durur, "yapma" derse yapmaz, "gel" derse giderdim. dururdum, çünkü, "babamın bir bildiği var," diye düşünürdüm. yapmazdım, çünkü ona hürmetim, saygım vardı. gelirdim, çünkü bir evladın babasından çekinmesi gerektiği kadar ben de babamdan çekinirdim.

yine de aslan payı babamındı. var sayalım bir hata yaptım. ya da yaramazlık. ve gol olması gereken şut kale direği vazifesi gören vazoyu devirip kırdı. babam, "en azından vazodan kale direği olmayacağını anladın" benzeri cümleler kurar, başka da bir şey söylemezdi. fırsat olursa, "sana bir tokat atsam ya da bir ceza versem o vazo geri gelecek mi," minvalinde bir kaç cümle daha gelirdi belki.

ne yalan konuşayım, eğer vazo kırdımsa bir defa kırdım şu pek de kısa sayılmayacak ömrümde.

ama bir defa.

evet, o 'bir defa'...

ilkokul birinci sınıftayım. vakit öğleye yakın. sabahçı olduğum hâlde evde olduğuma göre hafta sonu olmalı. elimde defter, kitap yatak odasının sımsıkı kapalı kapısının önünde bekliyorum. kapıyı çalacak cesareti yol boyunca döke saça gelmişim sanki.

kararsızım, babamın bir kaç günün yorgunluğu ve uykusuz bir gecenin ardından sabaha karşı yattığını biliyorum çünkü.

yine de girdim. en küçük sese uyanan babam buna da uyandı. beni fark edince kocaman gülümsedi. hatta yanına gireyim diye yorganı kaldırdı.

yatağın kenarına oturup, "öğretmenimiz, müfredatta geri kaldığımızı söyledi. yalnızca bir arkadaşımız okuma yazmayı tam olarak öğrenmiş. bu yüzden ebeveynlerimizden yardım almalıymışız," dedim.

yattığı yerden doğruldu. yastığını dikleştirip geri yaslandı ve beni yanına çağırdı. ve anlatmaya başladı.

bazan "ya sabır" dedi. bazan "mum dibine ışık vermiyor dedikleri doğruymuş". beni kendisiyle dalga geçmekle bile suçladı hatta. yalan değil, bir kaç defa da enseme vurdu.

sonuç mu? ismail'in ardından okumayı öğrenen ikinci öğrenci ben oldum.

ama kendimi birinci sayarım.

22 Şubat 2023 Çarşamba

dakika ve skor

"duştan akan tatlı suya birkaç damla tuzlu su karıştı."*


*:josé saramago, mağara

19 Şubat 2023 Pazar

bir küçük 'anna karenina ilkesi' denemesi

olacak olan olur. olsun diye evren işbirliği yapar çünkü. olmayacak olan da olmaz. tek bir bahane yeter de artar.

*
kaldı ki, içinde 'deneme' geçen başlıkları severim. "gün ortasında ellerin üzerine bir yorum denemesi" mesela.

15 Şubat 2023 Çarşamba

acıda ve yenilgide ortaklık

hâl ve gidiş notu günden güne düşen bir topluluğa dönüştüğümüzü biliyorum. her yerde yozlaşma ve çürüme. bir yerde bir fidan boy atmaya görsün herkes bir bahaneyle üstünde tepiniyor.

öfkelendiğim, kırıldığım o kadar çok olay oldu ki kim bilir kaç defa, "bu çark dönüyorsa ve buralar alev alev yanmıyorsa geçmişte yaşayanların hatırına ve gelecekte yaşayacakların yüzü suyu hürmetine," dedim.

kabul, küfür de ettim. ama yalnızken...

boşuna, "güzel insanlar, güzel atlara binip gittiler," ağıdı yakmıyoruz yani.

en kötüsü de ayrışmak. zamanın ruhuna göre bir kelime tercih edersek: kutuplaşmak...

her konuda o kadar hızlı ve derin ayrışıyoruz ki anlatmaya kelimeler yetmez. başkası görse şaşırır ama bizim normalimiz bu.

futbol, inanç, kadın hakları, yaşam tarzı, cinsiyet eşitliği, sokak hayvanları, hatta ve hatta dünyanın en iyi tenisçisi, gelmiş geçmiş en iyi futbolcu gibi bizimle ilgisi olmayan konularda bile kolayca kamplara ayrılıyor, köprüleri atıyor, gemileri yakıyoruz.

ahlâk gibi mutlak olan bir şey de bile ayrışan bir topluluğuz, daha ne olsun. "ama onların ahlâkı" diyecekler çıkacaktır. gitsinler, bu konuyu daha iyi çalışsınlar.

ama yaklaşık on gün önce yaşadığımız acı tecrübeden sonra gördüm ki en azından bir şey kalmış elimizde: acıda ve yenilgide ortaklık.

kamplaşmak için en ufak fırsatı bile kaçırmayan insanların nasıl birlik olduğunu gördüm az da olsa faydalı olabilmek, bir yaraya merhem olmak umuduyla.

zaman zaman, "bu çark dönüyorsa ve buralar alev alev yanmıyorsa geçmişte yaşayanların hatırına ve gelecekte yaşayacakların yüzü suyu hürmetinedir," dediğim aklıma geldi.

ama "bugünden de umutluyum artık". itiraf ederim.

5 Şubat 2023 Pazar

dakika ve skor

"Ne var, diye seslenirken uyanmakta güçlük çekiyoruz. Rüyadayız. Başımızda bulutlar, yeni sürülmüş uçsuz bucaksız bir tarlanın ortasında saban oyuğu içinde, bir yanımız toprağın altında, diğer yanımız üzerinde kalacak şekilde uzanıyoruz. Bir bacağımız toprağa batmış vaziyette, diğeri ise henüz dışarıda. Hâlâ gayet net hatırlayabildiğimiz iri ve yumuşak kar taneleri, hafif engebeli arazinin kıvrımlarını doldururken her şeyin üzeri örtülüyor: Otlar, pulluk, ağaçlar gibi, bizlerin çoktan el çektiği, ancak büyük olasılıkla halihazırda varlığını sürdürmekte olan tüm diğer nesneler de kara gömülüyor. Nihayet kar, son ana dek kapkara bir taş misali dimdik duran ikinci bacağımızın üzerini de örtüyor. İyi ki bitti, diye düşünüyor ve gömülüyoruz. Unutuluşumuz başlıyor. Ancak şimdi kapıyı çalarak bizi tekrar kendi yanlarına, yukarıya çekiyorlar. Evet, diye sesleniyor ve sürüne sürüne doğruluyoruz; bizi neden rahatsız ediyorsunuz?"*


*: gert hofmann, körler kıssası

3 Şubat 2023 Cuma

el ele

geçen gün marketten çıkmış, okulun önündeki durağa doğru yürüyordum. beklediğim biri vardı, orada buluşacaktık. parkın yanındaki durak da olurdu ama yürünecek mesafe azalmadığı için bir durak daha gitmenin manası yoktu.

"hem de bir kaç dakika kazanmak harika olurdu" demeyi ve şu sıkıcı hayatın orta yerinde 'oley'ler eşliğinde bir meksika dalgasına vesile olmayı isterdim ama öylesi bir buluşma değil.

biraz ileride, karşıya geçerken bana da yardımcı olacak trafik lambasında bekleyen bir çift gördüm. adamı tanıyordum. daha doğrusu bir kaç defa görmüşlüğüm vardı.

hayatı çözmüş, bu hayattan bir halt olmaz diyen bir hava kalmış aklımda. bazan çocuk kalmış, büyümemiş diye düşündüğüm, bazan giymek için seçtiklerine ve sakallarının bıyık bölgesini sarıya boyayan sigara tutkusuna bakarak ulus baker'e benzettiğim de o kısa sürede zihnime uğrayıp geçti.

görebildiğim kadarıyla yanındaki kadın da kendisi gibi elli yaşlardaydı. belki de altmış. ya da kırklarındalar. belli bir yaştan sonra bunu anlamak o kadar zor ki.

selamlaşmamak ya da küçük de olsa sohbetleşmemek için değil ama muhabbetlerini bozmuş olmamak için biraz yavaşladım. ne de olsa sonraki yeşilde geçebilirdim. vaktim de vardı.

yeşil yanmış olmalı ki hareketlendiler. elele tutuşuyorlardı. "sevgili yapmış/ sevgilisi varmış/ evli miymiş/ ne zaman evlenmiş" benzeri bir sürü tespit aynı anda topluca zihnimden geçip gitti.

bu durum başka zaman, başka insanlar olsa da dikkatimi çekerdi. belli bir yaşın üzerindeki insanların birbirine temas etmesi hoşuma gider. her zaman da gitmiştir. çünkü bizim evde öyleydi. hatta, bu düşüncemi bir arkadaşıma söylediğimde, görmüş geçirmiş bir edayla "nerden biliyorsun uzun bir ilişkiye ya da evliliğe rağmen olduğunu? belki de ilişkileri yenidir?" diyerek kelimenin tam manasıyla beni paylamıştı ya da ağzımın payını vermişti.

ah! durağa gidiyorlarmış. nadir görülen bir durum aslında. o yönde sadece iki durak, duraklar arasındaki mesafe de kısa olduğu için insanlar bunu pek tercih etmez çünkü.

anlayacağınız durakta yalnızca ikisi vardı. sabırsız çocuklar gibi durağın -durak demeyelim de yirmi yirmi beş metrelik kaldırım diyelim-, ilk gördüğüm andaki heyecanlarıyla sohbet ederek bir ucundan diğerine yürümeye başladılar.

evet, tahmin ettiğiniz gibi: el ele...

ama her dönüşte diğer eli tutarak.

sizi bilmem ama ben en az on tura şahit oldum.

1 Şubat 2023 Çarşamba

günün sorusu: dans ve eşlik

merak ediyorum da, gerçekten dans etti mi aşkın sonuna kadar o kadınla o erkek?

yoksa aşk dedikleri şey, bir mahalleden bir başka mahalleye taşınırken diğerine eşlik etmek miydi yalnızca? 

29 Ocak 2023 Pazar

gerçeklik

bir kişi de çıkıp demiyor ki, hangi 'kısa video"?

meğer, oyunu başlatan videoyu kelimelerin altına saklamayı becerememişim.

*

kaçınılmaz biçimde kaybedenler kulübü geliyor aklıma. hayır, 'yolda'ki değil, istanbul'daki.

/zaten, 'yolda' olanı biraz meraktan, biraz da çemberi tamamlamak için izledim. umutlu olmak için sebebim yoktu.

bir kaç cümle dışında ilk filmden çok uzaktı. o kadar kötüydü ki, "bu filmi bunca sene utançlarından saklamışlar" ile "hiç kimse bu filmi dolaşıma sokarak günah işlemek istememiş" arasında kaldım.

ama ilk film öyle miydi? tam yerine ve zamanına denk gelmesi bir yana, oyunculuk, senaryo, anlatım dili ve teknikleriyle ortalamanın üzerindeydi.

evet, çok güzeldi. üstelik, en çok izlediğim film olabilir kendileri.

yine de, bir baş yapıt olmadığını, ölçü sinema ise en son izlediğim the banshees of inisherin (2022) filminin bile ondan bir kaç gömlek üstün olduğunu kabul ediyorum.

martin mcdonagh tarafından yazılan ve yönetilen filmin senaryosu, mekan tercihi, görüntü seçimi, psikolojisi, örtük ya da örtük olmayan mesajları muhteşemdi.

filme bulduğum tek kusur ise, bundan yüz yıl öncesinde yaşayan insanların bu denli 'zengin' giyinmeleriydi. belki de yönetmen tercihidir bilmiyorum.

ama iki sahne, ilan-ı aşk denemesi ve iki yakın arkadaştan dostluğu bitirmek isteyenin sebepleri gerçekten çok güzeldi./

hani, mete ile kaan radyo programından sonra köfteciye gidiyorlar ve kaan, "hiç satmayan kitaplar basıp, hiç dinlenmeyen bir radyo programı yapıyorum," diyor ya o sahne.

ama, "bu çok iyi" diyen dost sesi yok.

27 Ocak 2023 Cuma

orijinal - altyazılı

burada kısa bir video var. çok kısa...

siz bu kısa videoyu izlerken, ben de gerekli yerlerden gerekli özürleri dileyeyim:

"başlamadan önce, selçuk'tan ve tek edebi başarısı kitaplarının başındaki ithaflar olan sayın yazardan özür dilerim. hâlâ en iyi oyun arkadaşlarım siz ikinizsiniz."

oyun dediğim ise, bazan farklı kimlikler giyinip bu kimliklerle konuşmak, sohbet etmek vs... öyle birisi nasıl konuşur, nasıl anlatırsa öyle. şizofrence bir tavır ya da olduğumuz şeyden duyduğumuz sıkıntı değil sebep. sadece bir defa yaptık. sevince de devam ettik, hepsi bu.

selçukla oynadığımız zaman aristokrat etkisi söz konusu iken, neden bilmem sayın yazarla oynarken mahalleli bir abi oluyorum: altmışını devirmiş, gitmek fırsatı ve gücü olduğu halde gitmemiş, çok şey yaşamış ama bozulmamış, biraz bilge, biraz yorgun ama özünde iyi biri.

yukarıdaki videoyu geçen gün internet arkadaşlarımdan biri yollamıştı. altında da "ne konuştuklarını çok merak ediyorum" notu.

vaktim vardı, yapacak daha iyi bir işim yoktu. ben de, konuşulanları değil ama havayı, jestleri ve mimikleri çevirdim:

- sana o kadar dedim ama dinlemedin.
- ne dedin de yapmadım?
- asıl soru şu: dediğim neyi yaptın? bi tane ya. allah için bir tane.
- görüşme, dedin. görüşmüyorum işte.
- görüştün, nişanlandın, adam evli çıktı, ayrıldın. senin görüşmemek dediğin bu.
- borsaya da girmedim.
- sanki paran kaldı borsaya girecek. bütün parayı o ibneye kaptırdın.
- ...
- ...
- ben gidiyorum.
- nereye? nereye gidiyorsun?
- bi tabanca bulmaya.
- n'apcan tabancayı?
- önce o ibneyi vurcam, sonra da kendimi. sen de kurtulursun.
- otur şuraya. bir yere gitmiyorsun.
- oturcam da n'olcak?
- ...
- ...
- benim beşibiryerdeyi bozarız. onunla girersin borsaya.
- olmaz öyle. kendimi bildim bileli, kefen param o benim, dersin.
- borsadan kazanırsan siyah, kızıl kızıl damarlanmış mermerden bir mezar taşım olur. kazanamazsan da kimsesizler mezarlığına gömsünler n'apim.
- yakında bir kuyumcu var. türk traktör daha fazla artmadan alırız.
- sigaram bitsin, gidelim.

24 Ocak 2023 Salı

tehlikeli şiirler - altmış iki

bugün tehlikeli şiirler okuyalım leyla
gülten akın'dan güvercin ağıdı* mesela...

İkimiz de güvercini sustuk
gökyüzü her günkü yerindeydi
leylakların günü sonra
               süsenlerin günü
sonra güller bütün bir yaz
o yoktu tek
uzun boynundan bilirdik
kanat seslerinden

her şey yerli yerindeydi
tek oydu eksilen
ikimiz de güvercini sustuk
balkon soldu


*:kuş uçsa gölgesi kalır

22 Ocak 2023 Pazar

murakami okumak

birinci tekil şahıs'ı bitirdim.

haruki murakami'den. romanlarının izinden giden öyküler toplamı.

öykü, ama ben olsam, olay anlatmakla yetinmeyen, kısa olmasına rağmen güzellik çirkinlik, iyilik kötülük, varoluş, hatıralar, hatta yazmak üzerine tartıştığı yer yer hüzünlü metinler, diye tanımlardım.

hepsinin çıkış noktası da, bir "anı parçası" ya da "okurun bir anı parçası sanmasına izin verdiği" hatıraları. tıpkı, elden geçirilmiş blog yazıları gibi.

murakamisever okurların seveceği türden yani.

bunu, murakami'nin türkçeye çevrilmiş hemen her kitabını okumuş bir okur olarak söylüyorum. ki bunların içinde bin sayfayı devirenler de var. bir teki bile baş yapıt değildi bence. ama okumaktan keyif aldığım metinlerdi. hatta bilinç altımda her sene bir murakami kitabı okumak planı mevcut olabilir.

bunları söyledikten sonra, başka bir deyişle açtığım parantezi kapattıktan sonra bu yazının özüne dönebilirim.

bir ara okumaya ara verip, "iyi ki, murakami okumaya imkansızın şarkısı ile başlamışım," dedim. "belki renksiz tsukuru tazaki'nin hac yılları ayrı tutulabilir ama başka bir kitapla okumaya başlamış olsaydım murakami bahsinde bu kadar ısrarcı olmayabilirdim."

zira, birinci tekil şahıs'ı oluşturan öyküleri okurken anladım ki, murakami'yi ona asıl ününü sağlayan gizemli, gerçekle hayal arasındaki salınan, zaman zaman polisiye romanlara da göz kırpan anlatıları ve kendi kendine yeten, sıradan kahramanları için sevmiyorum.

onu benim gözümde cazip kılan, anlatısının içinde uzak bir yıldız gibi yanıp sönen geçmişinden çıkıp gelmiş anı parçaları... ya da geçmişinden çıkıp gelmiş gibi yaptığı anlar. ya da okurun, geçmişinden çıkıp geldiğini sanmasına izin verdiği.

elimde olmadan, bir başına kitap okuyan, yüzmeye giden, bir odanın serinliğinde plak dinleyen, 'aşkı ve kadınları' öğrenen, upuzun yolculuklara çıkan ve bütün bunlar olup biterken büyümeye çalışan -aslında farkında bile olmadan büyüyen- o çocuğun arkadaşı olmak istiyorum.

bir kaç gündür de, onun yanıbaşında durmuş, tıpkı onun gibi heyecanlanarak, bir lisenin loş ve tenha koridorunda etekleri uçuşarak yürüyen on altı yaşındaki kızı seyrediyorum. kızın elinde sımsıkı tuttuğu ve göğsüne bastırdığı bir plak.

19 Ocak 2023 Perşembe

dakika ve skor

"O, şimdiye dek tanıdığım kadınlar arasında en çirkiniydi; bu şekilde ifade etmem pek adil olmadı belki, tamam, ondan daha çirkin kadınlar da tanımıştım. Ancak benim yaşamımda biraz da olsa yakın ilişki kurduğum, hafızamın topraklarına kök salmış kadınlar arasında en çirkinin o olduğunu söylememin sakıncası olmadığını düşünüyorum. Elbette ben de biliyorum "çirkin" yerine edebi kelam yapıp da "pek güzel değildi" demeyi; hem böylece okurların -özellikle kadın okurların- tepkisini azaltabilirim. Ancak yine de gözümü karartarak, izninizle, "çirkin" gibi bir sözcüğü (biraz sert olduğu halde) kullanacağım. Bu şekilde o kadının insani özelliklerini daha yakından tanıyabileceğiz çünkü."*


*: haruki murakami, birinci tekil şahıs - karnaval

17 Ocak 2023 Salı

ard arda iki an

özlemi ortadan kaldıracak, en azından azaltacak bir bahane ortaya çıktığında -mesela, bir filmin ya da kitabın devamı, bir dizinin yeni sezonu, yeni albüm- merak ve beklentiyle heyecanlandığımız o an.

ve hemen peşi sıra gelen temkinli olma hissi; güzel, güneşli bir yaz gününde denizin üzerinde koşan tek bir bulut bile yokken rüzgârın uğursuz, karanlık bulutları üzerimize sürükleyip sahili örttüğü o an.

12 Ocak 2023 Perşembe

kayıtsızlık

"güzellik, her türden güzellik karşısında kayıtsız kalamadığımı kabul ediyorum," dedi, adam.

"ama seçici ve terbiye sahibi olduğumu özellikle belirtmek isterim bu itirafım çok da gerilerde kalmadan. mevzu kadın güzelliği olduğunda mesela... kalbin yüz ölçümünün pek az olduğunu da bilirim. bölmemek, tek parça bırakmak gerektiğini de... ikiye bile bölseniz pek manası kalmaz çünkü."

"ne güzel konuşuyorsunuz," dedi, kadın. 

*

perde inerken, adam, "inandığımı konuşuyorum. ondandır," diyordu.

10 Ocak 2023 Salı

geçmişin yükü*

çok değil bir kaç gün önce - hatta kesin tarih verelim: cuma gecesi yatmadan önce - biri çıkıp, "mepeüç'e bir pentagram şarkısı atacak olsaydın hangi şarkıyı atardın?" diye sormuş olsaydı, cevabım "bir" olurdu.

o şarkının müziği, sözleri, duygusu, başka bir deyişle ruhu beni ben yapanlardandır çünkü.

ama cumartesi sabahı kahvaltı için bir şeyler hazırlarken bildik bir melodinin, biraz yumuşak bir yorumuna yakalandım. zamaneler, akustik, diyorlar. ya da acoustic...

güzel insan harun tekin'in katkısıyla ne kadar güzel bir şey olmuş böyle.

aklıma gelen her şeyi hikâyesinde paylaşan, twitter sokaklarında duvarlara yazan biri olsaydım, "geçmişin yükü adında bir kuyuya düştüm. ama nasıl güzel!" yazardım.

"geçmişin yükü adında bir kuyuya düştüm. ama nasıl güzel!" ve burada bir mecaz yok.

*

şiirini (sözleri demeye dilim varmadı. "şiir gibi" çünkü.) ekleyelim de tam olsun.
bizler tanrının yetim çocukları,
cennetten düşen umut sürgünleri.
her şey adem'in ilk oğlundan beri,
az çok eskisi gibi.

gölgeler seyreder uzaktan bizi,
ağlatırken güldüren masallar ülkesi.
yarını mühürleyen bir rüya gibi,
omzumuzdan düşmüyor geçmişin yükü.

bizler tanrının kırık hayalleri,
devr-i dünya'nın kader yorgunları.
bağlı gözlerin çözülmüyor düğümleri,
tükenmeden nefesleri.

gölgeler seyreder uzaktan bizi,
ağlatırken güldüren masallar ülkesi.
yarını mühürleyen bir rüya gibi,
omzumuzdan düşmüyor geçmişin yükü.

7 Ocak 2023 Cumartesi

atışma - yirmi iki

kırgız edebiyatı'nın göğündeki en parlak yıldız cengiz aytmatov, "gerçek mutluluk, yavaş yavaş, azar azar gelir,"* dedikten sonra, mikrofona, türk edebiyatı'nın göğünde parlayan oğuz atay adlı 'cânım' yıldız geliyor: "iyi şeyler birden bire olur; bu kadar bekletmez insanı."**

  
  *:toprak ana
**:korkuyu beklerken

5 Ocak 2023 Perşembe

dünya kupası için geç kalmış bir yazı

/biliyorum, o köprünün altından çok sular aktı, herkes kendi ligine döndü. gündem defalarca değişti, bir dünya kupası daha tarih oldu. ama okunmamış kitaplar gibi yazılmamış yazılar da yeni./

iki bin yirmi iki dünya kupası sona erdi. gönüllerin şampiyonu fas dördüncü, turnuvaya suudi arabistan yenilgisi ile başlayan, baştan sona sert ve kirli oynayan arjantin ise şampiyon oldu.

bu şekilde şampiyon olmasalar bile bu turnuvada arjantin benim takımım değildi. maradona'nın aziz hatırasına rağmen kadrosunda neden siyahi ya da yerli oyuncu olmadığını öğrendiğim günden bu yana arjantin'i tutmuyorum çünkü.

bu yüzden arjantin şampiyon olunca aklıma ilk gelen osman konuk oldu. kır düğünü şiiri. şiirin, "arjantin'e aşık olur, almanya'yla evleniriz" dediği yer.

"ender gelişen osasuna atakları"ndan bir gol olmuş, etap kaçış grubuna gitmiş, muhammed ali "dans et!"miş, eve dönüş yolundayken, babam türlü bahanelerle elli defa aramış ve her defasında "neredesin?" diye sormuş gibiydi.

üstelik almanya, geçen dünya kupasında olduğu gibi yine gruplardan bile çıkamadı.

tabiî bu, sahip oldukları 'fevkalade' konforu 'emniyet' kabul edenlerin, pazar sendromunu 'trendy' mekanlarda 'brunch'larla haklamaya çalışanların, beraber sıkılmaktan korktukları için okul tatillerini iki ayrı yere, hatta iki ayrı ülkeye bölenlerin, yine osman konuk'un muhteşem ifadesiyle, "bir kutlu hikayesine giremeyecek tipler"in anlayabileceği bir şey değil.

ama ne farkındadırlar ne de umurlarında.

ne de olsa yaşayıp gitmek yerine ölüp giden tiplerdir.

3 Ocak 2023 Salı

seyir defteri

sevgili ze.,

bugün, yeni bir yılın üçüncü günü.

sanırım, bezm-i elestle başlayan tanışıklığımızın gerçeklikle sınanma zamanı geldi.

ya ikimizin de hayali karakterler olduğunu, her şeyi benim uydurduğumu kabul edeceğiz ve burada yaşamaya devam edeceğiz.

ya da bu hikâye içinde gözlerin bir renkten fazlası olduğunu öğreneceğiz.

bir de, artık şişko olduğunu ve çok istesen bile bundan böyle o leopar desenli bikiniyi giyemeyeceğini biliyorum artık.

sincerely, vnf.