28 Mayıs 2023 Pazar

günün sorusu: 'tercih'

dünyanın en güzel bileğindeki "ahter suhte ve lâle" mührüyle karşılaştırılamaz ama her seçim döneminde 'tercih' kazılı mührün bilekte denenip sonra da bir biçimde sergilenmesi örtük ya da aşikâre "kendimi seçtim/ canım ben/ beni seviyorum" mesajı içeriyor olabilir mi?

25 Mayıs 2023 Perşembe

yeşil elma

ne bulursa yiyen biri olarak bütün meyveler gibi elmayı da severim. üstelik yeşil, sarı, lacivert fark etmez.

yalnız tazeliğini yitirmiş, kabuğu buruşmaya yüz tutmuş, başka bir deyişle suyu çekilince geriye özü kalmış elmaları daha çok seviyorum sanki.

/bundan freudyen manalar çıkaracak kişilerin kalbini kırarım. kaldı ki, o mesele yıllar evvel öykücü'ye, "ilk defa kendimden küçük birine aşık oldum, onunla da evlenmek istiyorum," deyip de "erkek doğasına dönüş yapmışsın işte" cevabını aldığım an hallolmuştu. üstelik, "yirmili yaşlardaki kızlarla takılma yaşı"m geldi de geçiyor benim./

sevmediğim şey ise, ne zaman meyve bahsi açılsa 'yeşil elma'nın anılması. nasıl ayar oluyorum bir bilseniz. hatta, dozu arttıralım: kuruluyorum.

gözümün önüne yoga matının üst kısmını ele veren çantalar, sinemaya giderken bile peşi sıra sürüklenen raketler, dünyaya islami değerler ışığında bakmak iddiasında olan ama ne hikmetse oğlanı tenise, kızı keman öğrensin diye müzik ağırlıklı özel okula yollayan anneler geliyor. bir de, psikoloğundan duyduğu, "sizde mükemmelliyetçilik var!" cümlesini iltifat sanan cengaverler. 

"yeşil elma' sevince kendini özel sananlar, yok öyle bir şey. havalı falan da olmuyorsunuz. belki biraz sosyetik(!)...

hepsi bu!

23 Mayıs 2023 Salı

l'esprit de l'escalier

öğrenir öğrenmez ilk aklıma gelen, sosyal medyada sık rastladığım "bu hissi/hâli/durumu anlatan almanca bir kelime olmalı" kalıbı oldu. gerçi fransızca ama olsun. daha az ünlü olan almanca karşılığı ise treppenwitz.

enrique vila-matas beye itimat edersek, (ki bu blogun temelinde kendisinin ve mucize kitabı bartleby ve şürekâsı'nın taşıdığı suyun, dizdiği taşların katkısı çoktur. başka bir deyişle, "javier marías üzerine bir blog" havasından çok önce o vardı buralarda. uzatmayayım; ömrüm yeter, iyi sorular sormayı bilen bir gazeteci eskisi beni konuşturmayı başarırsa anlatırım belki. ama o gazeteci eskisi ilk olarak nazan bekiroğlu'nu konuştursun, fil dişi kulesinden çıkartsın da görelim. üstelik bir kaç soruluk katkı bile veririm kendisine.)

ne diyordum? enrique vila-matas beye itimat edersek...

"size söylenmiş olanlara uygun cevabı bulduğunuzda o ânı tekrar yaşamaya gittiğiniz durum." keşke böyle deseydim hâli. üstelik çok ünlü bir karikatürü de var.

diderot'nun bir hikâyesinden sonra kavramlaşmıştır. aktörlük üzerine aykırı düşünceler adıyla türkçeye çevrilen kitabında yer alan bu hikâye, kendisine evde söylenmiş kötü bir lafa o sırada karşılık veremeyip de, hoş, zekice bir cevap aklına ancak merdivenlerde gelen adam hakkındadır.

her 'söylenmiş olan'a verdiğimiz cevap bu kategoriye dahil değil ama. içimize oturup, içimizde kalan anlarda verdiğimiz ya da veremediğimiz cevapların yerine kendi kendimize sonradan ikame ettiklerimiz.

yoksa, bugün olsa o güvenlikçilere yine "hiç mi yok?" diye sorarım. ama bir telefon kulübesi bulabilmek için şehrin batısını turlamazdım.

ama bu, bulduğunuz 'iyi' cevaplar gibi bir işe yaramaz. çünkü merdivenleri iniyorsunuzdur ve bulduğunuz sizin daha önceden, üst kattayken vermiş olmanız gereken iyi cevaptır.

18 Mayıs 2023 Perşembe

dakika ve skor

""Konuşulamayan bir konuda, susmak gerekir," demiştir Wittgenstein. Hayır'ın tarihinde şerefle yer almayı hak eden bir cümle olduğu açıktır, ancak orası alay konusunun mu yeri olmalıdır bilmiyorum. Çünkü Maurice Blanchot'nun dediği gibi, "Wittgenstein'ın çok ünlü ve ezilmiş kuralı etkili bir şekilde göstermiştir ki bunu söyleyerek kendini susturabilmiştir, sessiz kalabilmek için kesinlikle konuşmalıdır. Ama hangi sözcüklerle?" Blanchot İspanyolca bilseydi, "astarı yüzünden pahallıya geldi" anlamında, "Böyle bir yolculuk için bu kadar heybeye gerek yoktu," derdi."*


*: enrique vila-matas, bartleby ve şürekâsı

14 Mayıs 2023 Pazar

bir kelime

erinç...

"hiçbir eksiği, üzüntüsü ve acısı olmama durumu, dirlik, rahat, huzur" diyor, tdk güncel sözlük.

ben yıllar önce murathan mungan'dan, yaz geçer'den öğrenmiştim: geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç...

ve hiç sevmemiştim. fonetik olarak beni rahatsız etmişti. üstelik plastik çicekler kadar yapaydı. ama şiir çok güzeldi. tarifi zor, ancak şiirle ifade edilebilir bir duyguya ve bir çok güçlü mısraya sahipti.

hem o duyguyu, hem şiiri, hem de sevmediğim halde 'erinç' kelimesini unutmadım. meğer bugün içinmiş.

"seçimin sonucu ne olursa olsun yarın sabah da muhalefet olarak uyanacağımı bilmenin erinci var içimde."

10 Mayıs 2023 Çarşamba

seçim değil, tercih

geçenlerde "siyaset konuşabilirim," demiştim ya, gelin siyaset konuşalım. ama önce, "yine mi siyaset?" diyecekleri bu tarafa alalım.

ve "gülle" değil futbolla başlayalım söze. hem de 'gül'ü siyaset gibi berbat bir konuyla kirlenmekten kurtarmış olalım.

bilirsiniz, takım tutmanın bir mantığı yoktur. bu yanıyla aşka benzetenler de vardır. ama "aşkın en yiğidi iki yıl sürer"se de takımından yüz çeviren taraftar nadirattandır. hayatlarındaki her şey değişebilir, aşkları, evlilikleri bitebilir, doğruları, gerçekleri, hatta inançları değişebilir ama ölene kadar aynı takımı tutarlar. o takım yüzünden sevinir, üzülür ve hatta kalp kırarlar. bazıları da taraftarı olduğu takım yenilince kendini sanata verir, yenilginin mahiyetine göre opera bestelemeye falan kalkar.

şimdi de, javier marías ve biraz "radikal'de futbol yazan f.d." hayaliyle biraz da "javier marías işi" olduğu için okuma listeme giren vahşiler ve duygusallar'ı analım.

güzel bir tesadüfle dünya kupası zamanlarına denk gelen hem hüzünlü hem öğretici hem de keyifli bir okumaydı. öyle ki, gününe denk gelirse, olası bir "javier marías üçlemesi"ne üçüncü sıradan dahil edebilirim.

orada, yıllardır farkında olduğum ama kelimelerini bulamadığım bir taraftarlık hâlini anlatır marías ve "nefret edenlerin birincil ihtiyacının nefret ettikleri tarafından aynı derecede nefret edildiklerine inanmaktır," der. böylece kendi tuhaf ve saçma nefretini aklayabilir, rakip takımın hiç olmamış annesini ve hiçbir zaman olmayacak bedenini arzu nesnesine dönüştürebilir.

dahası tuttuğu takımın, tıpkı diğerleri gibi sütten çıkmış ak kaşık olmadığını bildiği için taraftarı olduğu takıma o takımın güzelliğinden çok diğerlerinin kötülüğü ve çirkinliği nedeniyle bağlanır. bir bakıma, "benim takımım mükemmel futbol oynuyor, galibiyetleri hak ediyor" diye değil, "diğerleri daha kötü oynuyor, haksız galibiyetler alıyor" diye sadakat yeminleri eder.

tıpkı "bizi seçin" diyen politikacılar gibi. ben mi ıskalıyorum, yoksa göremeyecek kadar kör müyüm, bilmiyorum ama siyasette konuşulan tek şey "karşı-yaka"nın ne kadar kötü olduğu. hiçbiri "beni alın, çünkü ben güzelim," diyemiyor. tek diyebildikleri, "beni alın, çünkü diğerleri çirkin".

en azından bu konuda dürüstler. çünkü al birini vur ötekine. sahip oldukları tek artı karşısındakinin kusurları. saçma sapan beylik laflar dışında, bir tane bile duruş, yol haritası, çözüm göremiyorum. 

evet. düzen değişmeli. bütün kalbimle değişmesini istiyorum. ama bunu yapacak politika, eylem, fikir göremiyorum. dahası sadece aktörlerin değişeceğini, halk için, vatan için her şeyin aynı kalacağını hissediyorum.

sırf bu yüzden, ne zaman bu bahis açılsa bana sitem eden, beni suçlayan arkadaşlarıma dediğim gibi:

herhangi birine oy vererek vebal almaktansa hiçbirine oy vermeyerek vebal almayı tercih ediyorum.

7 Mayıs 2023 Pazar

günün sorusu: yalnızlık

hangisi daha büyük? uzak ülkelerde yaşayan oğulların yalnızlığı mı, yoksa o oğulların geride bıraktığı annelerin yalnızlığı mı?

5 Mayıs 2023 Cuma

dakika ve skor

"Hatip dayım gençliğinde, Mangal Dağı'nın öbür tarafındaki köylerde çobanlık yapardı. Evlendikten üç ay sonra karısına bir gün yanlışlıkla "Zahide" diye seslenince, karısının kalbi kanlandı, "Kim bu Zahide?" diye yeri göğü inletti. Hamile kadın, az kalsın karnındaki çocuğu düşürecekti. Aklı tutulan Hatip dayım, bu adın diline nasıl geldiğini bilemedi. Ne kendi ailesinde ne de çobanlık yaptığı köyde Zahide diye biri yoktu.

Ertesi gün koyun sürüsünü kıra çıkarırken, ekmek torbasını evde unuttu. Akşama kadar aç kaldı, bu yüzden sürüyü köye biraz erken getirdi. Eğer o gün erken dönmeseydi, otlak yerinden geçen bir Çingene kafilesiyle karşılaşacak ve kafiledeki en güzel kızın adının Zahide olduğunu öğrenince kadere gücü yetmeyen ölüm mahkûmları gibi o an sevdalanacaktı. Evini barkını bırakıp Çingene kafilesine katılan Hatip dayım uzak köyler dolaştıktan yedi yıl sonra Zahide yüzünden çıkan bir kavgada bıçaklanarak ölecekti. Ama o gün otlaktan erken döndüğü için bunlar olmadı."*


*: burhan sönmez, masumlar

1 Mayıs 2023 Pazartesi

yaş bahsi

bu günlerde konusu açılmasın, sıra oraya hiç gelmesin istediğim bir bahis var.

hayır, siyaset değil. futbol ya da ekonomik gelişmeler de. kadın erkek ilişkileri, evlilik, bekarlık üzerine de konuşurum dert değil. veya alkolün zararları, kara delikler, modern sanat.

ama konunun 'yaş'a gelmesinden, peşi sıra kelimelerle ya da kelimesiz, "kaç gösteriyorum?" diye sorulmasından nefret ediyorum.

genç veya yaşlı, başka bir deyişle çocuk olmayan herkes sonrasında aynı şeyi bekliyor çünkü: hiç göstermiyorsunuz!

sanki bunu duymazsa ölecek, dünya savaşı çıkacak, küresel ısınma ve açlık, bir sınıf dolusu çocuk öksüz kalacak.

varlığı yaşını göstermeyişine bağlı. hayatın anlamı, boşlukta kapladığı yerin ederi. belki bir yerlere müdür dahi olabilir.

ama hayır. üzgünüm ama hayır. hepiniz de yaşınızı gösteriyorsunuz. converseleriniz sizi genç kız yapmıyor, dinlediğiniz müzikler üniversiteli. o muhabbetler sizi kaybedenler kulübünün yaşlı bir üyesi yapıyor yalnızca. o tişört de kendini genç sanan orta yaşlı bir bey. kabul, güzelsiniz ama hiç de anime kahramanlarına benzemiyorsunuz. güzelliğiniz de otuzlu yaşlara yürüyen genç bir kadın olmaktan.

ben mi? elbette yaşımı göstermiyorum.

size kaç lazım?