29 Ocak 2023 Pazar

gerçeklik

bir kişi de çıkıp demiyor ki, hangi 'kısa video"?

meğer, oyunu başlatan videoyu kelimelerin altına saklamayı becerememişim.

*

kaçınılmaz biçimde kaybedenler kulübü geliyor aklıma. hayır, 'yolda'ki değil, istanbul'daki.

/zaten, 'yolda' olanı biraz meraktan, biraz da çemberi tamamlamak için izledim. umutlu olmak için sebebim yoktu.

bir kaç cümle dışında ilk filmden çok uzaktı. o kadar kötüydü ki, "bu filmi bunca sene utançlarından saklamışlar" ile "hiç kimse bu filmi dolaşıma sokarak günah işlemek istememiş" arasında kaldım.

ama ilk film öyle miydi? tam yerine ve zamanına denk gelmesi bir yana, oyunculuk, senaryo, anlatım dili ve teknikleriyle ortalamanın üzerindeydi.

evet, çok güzeldi. üstelik, en çok izlediğim film olabilir kendileri.

yine de, bir baş yapıt olmadığını, ölçü sinema ise en son izlediğim the banshees of inisherin (2022) filminin bile ondan bir kaç gömlek üstün olduğunu kabul ediyorum.

martin mcdonagh tarafından yazılan ve yönetilen filmin senaryosu, mekan tercihi, görüntü seçimi, psikolojisi, örtük ya da örtük olmayan mesajları muhteşemdi.

filme bulduğum tek kusur ise, bundan yüz yıl öncesinde yaşayan insanların bu denli 'zengin' giyinmeleriydi. belki de yönetmen tercihidir bilmiyorum.

ama iki sahne, ilan-ı aşk denemesi ve iki yakın arkadaştan dostluğu bitirmek isteyenin sebepleri gerçekten çok güzeldi./

hani, mete ile kaan radyo programından sonra köfteciye gidiyorlar ve kaan, "hiç satmayan kitaplar basıp, hiç dinlenmeyen bir radyo programı yapıyorum," diyor ya o sahne.

ama, "bu çok iyi" diyen dost sesi yok.

27 Ocak 2023 Cuma

orijinal - altyazılı

burada kısa bir video var. çok kısa...

siz bu kısa videoyu izlerken, ben de gerekli yerlerden gerekli özürleri dileyeyim:

"başlamadan önce, selçuk'tan ve tek edebi başarısı kitaplarının başındaki ithaflar olan sayın yazardan özür dilerim. hâlâ en iyi oyun arkadaşlarım siz ikinizsiniz."

oyun dediğim ise, bazan farklı kimlikler giyinip bu kimliklerle konuşmak, sohbet etmek vs... öyle birisi nasıl konuşur, nasıl anlatırsa öyle. şizofrence bir tavır ya da olduğumuz şeyden duyduğumuz sıkıntı değil sebep. sadece bir defa yaptık. sevince de devam ettik, hepsi bu.

selçukla oynadığımız zaman aristokrat etkisi söz konusu iken, neden bilmem sayın yazarla oynarken mahalleli bir abi oluyorum: altmışını devirmiş, gitmek fırsatı ve gücü olduğu halde gitmemiş, çok şey yaşamış ama bozulmamış, biraz bilge, biraz yorgun ama özünde iyi biri.

yukarıdaki videoyu geçen gün internet arkadaşlarımdan biri yollamıştı. altında da "ne konuştuklarını çok merak ediyorum" notu.

vaktim vardı, yapacak daha iyi bir işim yoktu. ben de, konuşulanları değil ama havayı, jestleri ve mimikleri çevirdim:

- sana o kadar dedim ama dinlemedin.
- ne dedin de yapmadım?
- asıl soru şu: dediğim neyi yaptın? bi tane ya. allah için bir tane.
- görüşme, dedin. görüşmüyorum işte.
- görüştün, nişanlandın, adam evli çıktı, ayrıldın. senin görüşmemek dediğin bu.
- borsaya da girmedim.
- sanki paran kaldı borsaya girecek. bütün parayı o ibneye kaptırdın.
- ...
- ...
- ben gidiyorum.
- nereye? nereye gidiyorsun?
- bi tabanca bulmaya.
- n'apcan tabancayı?
- önce o ibneyi vurcam, sonra da kendimi. sen de kurtulursun.
- otur şuraya. bir yere gitmiyorsun.
- oturcam da n'olcak?
- ...
- ...
- benim beşibiryerdeyi bozarız. onunla girersin borsaya.
- olmaz öyle. kendimi bildim bileli, kefen param o benim, dersin.
- borsadan kazanırsan siyah, kızıl kızıl damarlanmış mermerden bir mezar taşım olur. kazanamazsan da kimsesizler mezarlığına gömsünler n'apim.
- yakında bir kuyumcu var. türk traktör daha fazla artmadan alırız.
- sigaram bitsin, gidelim.

24 Ocak 2023 Salı

tehlikeli şiirler - altmış iki

bugün tehlikeli şiirler okuyalım leyla
gülten akın'dan güvercin ağıdı* mesela...

İkimiz de güvercini sustuk
gökyüzü her günkü yerindeydi
leylakların günü sonra
               süsenlerin günü
sonra güller bütün bir yaz
o yoktu tek
uzun boynundan bilirdik
kanat seslerinden

her şey yerli yerindeydi
tek oydu eksilen
ikimiz de güvercini sustuk
balkon soldu


*:kuş uçsa gölgesi kalır

22 Ocak 2023 Pazar

murakami okumak

birinci tekil şahıs'ı bitirdim.

haruki murakami'den. romanlarının izinden giden öyküler toplamı.

öykü, ama ben olsam, olay anlatmakla yetinmeyen, kısa olmasına rağmen güzellik çirkinlik, iyilik kötülük, varoluş, hatıralar, hatta yazmak üzerine tartıştığı yer yer hüzünlü metinler, diye tanımlardım.

hepsinin çıkış noktası da, bir "anı parçası" ya da "okurun bir anı parçası sanmasına izin verdiği" hatıraları. tıpkı, elden geçirilmiş blog yazıları gibi.

murakamisever okurların seveceği türden yani.

bunu, murakami'nin türkçeye çevrilmiş hemen her kitabını okumuş bir okur olarak söylüyorum. ki bunların içinde bin sayfayı devirenler de var. bir teki bile baş yapıt değildi bence. ama okumaktan keyif aldığım metinlerdi. hatta bilinç altımda her sene bir murakami kitabı okumak planı mevcut olabilir.

bunları söyledikten sonra, başka bir deyişle açtığım parantezi kapattıktan sonra bu yazının özüne dönebilirim.

bir ara okumaya ara verip, "iyi ki, murakami okumaya imkansızın şarkısı ile başlamışım," dedim. "belki renksiz tsukuru tazaki'nin hac yılları ayrı tutulabilir ama başka bir kitapla okumaya başlamış olsaydım murakami bahsinde bu kadar ısrarcı olmayabilirdim."

zira, birinci tekil şahıs'ı oluşturan öyküleri okurken anladım ki, murakami'yi ona asıl ününü sağlayan gizemli, gerçekle hayal arasındaki salınan, zaman zaman polisiye romanlara da göz kırpan anlatıları ve kendi kendine yeten, sıradan kahramanları için sevmiyorum.

onu benim gözümde cazip kılan, anlatısının içinde uzak bir yıldız gibi yanıp sönen geçmişinden çıkıp gelmiş anı parçaları... ya da geçmişinden çıkıp gelmiş gibi yaptığı anlar. ya da okurun, geçmişinden çıkıp geldiğini sanmasına izin verdiği.

elimde olmadan, bir başına kitap okuyan, yüzmeye giden, bir odanın serinliğinde plak dinleyen, 'aşkı ve kadınları' öğrenen, upuzun yolculuklara çıkan ve bütün bunlar olup biterken büyümeye çalışan -aslında farkında bile olmadan büyüyen- o çocuğun arkadaşı olmak istiyorum.

bir kaç gündür de, onun yanıbaşında durmuş, tıpkı onun gibi heyecanlanarak, bir lisenin loş ve tenha koridorunda etekleri uçuşarak yürüyen on altı yaşındaki kızı seyrediyorum. kızın elinde sımsıkı tuttuğu ve göğsüne bastırdığı bir plak.

19 Ocak 2023 Perşembe

dakika ve skor

"O, şimdiye dek tanıdığım kadınlar arasında en çirkiniydi; bu şekilde ifade etmem pek adil olmadı belki, tamam, ondan daha çirkin kadınlar da tanımıştım. Ancak benim yaşamımda biraz da olsa yakın ilişki kurduğum, hafızamın topraklarına kök salmış kadınlar arasında en çirkinin o olduğunu söylememin sakıncası olmadığını düşünüyorum. Elbette ben de biliyorum "çirkin" yerine edebi kelam yapıp da "pek güzel değildi" demeyi; hem böylece okurların -özellikle kadın okurların- tepkisini azaltabilirim. Ancak yine de gözümü karartarak, izninizle, "çirkin" gibi bir sözcüğü (biraz sert olduğu halde) kullanacağım. Bu şekilde o kadının insani özelliklerini daha yakından tanıyabileceğiz çünkü."*


*: haruki murakami, birinci tekil şahıs - karnaval

17 Ocak 2023 Salı

ard arda iki an

özlemi ortadan kaldıracak, en azından azaltacak bir bahane ortaya çıktığında -mesela, bir filmin ya da kitabın devamı, bir dizinin yeni sezonu, yeni albüm- merak ve beklentiyle heyecanlandığımız o an.

ve hemen peşi sıra gelen temkinli olma hissi; güzel, güneşli bir yaz gününde denizin üzerinde koşan tek bir bulut bile yokken rüzgârın uğursuz, karanlık bulutları üzerimize sürükleyip sahili örttüğü o an.

12 Ocak 2023 Perşembe

kayıtsızlık

"güzellik, her türden güzellik karşısında kayıtsız kalamadığımı kabul ediyorum," dedi, adam.

"ama seçici ve terbiye sahibi olduğumu özellikle belirtmek isterim bu itirafım çok da gerilerde kalmadan. mevzu kadın güzelliği olduğunda mesela... kalbin yüz ölçümünün pek az olduğunu da bilirim. bölmemek, tek parça bırakmak gerektiğini de... ikiye bile bölseniz pek manası kalmaz çünkü."

"ne güzel konuşuyorsunuz," dedi, kadın. 

*

perde inerken, adam, "inandığımı konuşuyorum. ondandır," diyordu.

10 Ocak 2023 Salı

geçmişin yükü*

çok değil bir kaç gün önce - hatta kesin tarih verelim: cuma gecesi yatmadan önce - biri çıkıp, "mepeüç'e bir pentagram şarkısı atacak olsaydın hangi şarkıyı atardın?" diye sormuş olsaydı, cevabım "bir" olurdu.

o şarkının müziği, sözleri, duygusu, başka bir deyişle ruhu beni ben yapanlardandır çünkü.

ama cumartesi sabahı kahvaltı için bir şeyler hazırlarken bildik bir melodinin, biraz yumuşak bir yorumuna yakalandım. zamaneler, akustik, diyorlar. ya da acoustic...

güzel insan harun tekin'in katkısıyla ne kadar güzel bir şey olmuş böyle.

aklıma gelen her şeyi hikâyesinde paylaşan, twitter sokaklarında duvarlara yazan biri olsaydım, "geçmişin yükü adında bir kuyuya düştüm. ama nasıl güzel!" yazardım.

"geçmişin yükü adında bir kuyuya düştüm. ama nasıl güzel!" ve burada bir mecaz yok.

*

şiirini (sözleri demeye dilim varmadı. "şiir gibi" çünkü.) ekleyelim de tam olsun.
bizler tanrının yetim çocukları,
cennetten düşen umut sürgünleri.
her şey adem'in ilk oğlundan beri,
az çok eskisi gibi.

gölgeler seyreder uzaktan bizi,
ağlatırken güldüren masallar ülkesi.
yarını mühürleyen bir rüya gibi,
omzumuzdan düşmüyor geçmişin yükü.

bizler tanrının kırık hayalleri,
devr-i dünya'nın kader yorgunları.
bağlı gözlerin çözülmüyor düğümleri,
tükenmeden nefesleri.

gölgeler seyreder uzaktan bizi,
ağlatırken güldüren masallar ülkesi.
yarını mühürleyen bir rüya gibi,
omzumuzdan düşmüyor geçmişin yükü.

7 Ocak 2023 Cumartesi

atışma - yirmi iki

kırgız edebiyatı'nın göğündeki en parlak yıldız cengiz aytmatov, "gerçek mutluluk, yavaş yavaş, azar azar gelir,"* dedikten sonra, mikrofona, türk edebiyatı'nın göğünde parlayan oğuz atay adlı 'cânım' yıldız geliyor: "iyi şeyler birden bire olur; bu kadar bekletmez insanı."**

  
  *:toprak ana
**:korkuyu beklerken

5 Ocak 2023 Perşembe

dünya kupası için geç kalmış bir yazı

/biliyorum, o köprünün altından çok sular aktı, herkes kendi ligine döndü. gündem defalarca değişti, bir dünya kupası daha tarih oldu. ama okunmamış kitaplar gibi yazılmamış yazılar da yeni./

iki bin yirmi iki dünya kupası sona erdi. gönüllerin şampiyonu fas dördüncü, turnuvaya suudi arabistan yenilgisi ile başlayan, baştan sona sert ve kirli oynayan arjantin ise şampiyon oldu.

bu şekilde şampiyon olmasalar bile bu turnuvada arjantin benim takımım değildi. maradona'nın aziz hatırasına rağmen kadrosunda neden siyahi ya da yerli oyuncu olmadığını öğrendiğim günden bu yana arjantin'i tutmuyorum çünkü.

bu yüzden arjantin şampiyon olunca aklıma ilk gelen osman konuk oldu. kır düğünü şiiri. şiirin, "arjantin'e aşık olur, almanya'yla evleniriz" dediği yer.

"ender gelişen osasuna atakları"ndan bir gol olmuş, etap kaçış grubuna gitmiş, muhammed ali "dans et!"miş, eve dönüş yolundayken, babam türlü bahanelerle elli defa aramış ve her defasında "neredesin?" diye sormuş gibiydi.

üstelik almanya, geçen dünya kupasında olduğu gibi yine gruplardan bile çıkamadı.

tabiî bu, sahip oldukları 'fevkalade' konforu 'emniyet' kabul edenlerin, pazar sendromunu 'trendy' mekanlarda 'brunch'larla haklamaya çalışanların, beraber sıkılmaktan korktukları için okul tatillerini iki ayrı yere, hatta iki ayrı ülkeye bölenlerin, yine osman konuk'un muhteşem ifadesiyle, "bir kutlu hikayesine giremeyecek tipler"in anlayabileceği bir şey değil.

ama ne farkındadırlar ne de umurlarında.

ne de olsa yaşayıp gitmek yerine ölüp giden tiplerdir.

3 Ocak 2023 Salı

seyir defteri

sevgili ze.,

bugün, yeni bir yılın üçüncü günü.

sanırım, bezm-i elestle başlayan tanışıklığımızın gerçeklikle sınanma zamanı geldi.

ya ikimizin de hayali karakterler olduğunu, her şeyi benim uydurduğumu kabul edeceğiz ve burada yaşamaya devam edeceğiz.

ya da bu hikâye içinde gözlerin bir renkten fazlası olduğunu öğreneceğiz.

bir de, artık şişko olduğunu ve çok istesen bile bundan böyle o leopar desenli bikiniyi giyemeyeceğini biliyorum artık.

sincerely, vnf.