* selçuk'u gece yarısı civarında ne zaman arasam, "buzdolabından çıkarıldıktan bir süre sonra üzeri buğuyla kaplanan mor üzüm tanesi sesim"le konuşmamı istiyor.
* "benden, bana kayıtsız kalınması ile benden nefret edilmesi arasında bir seçim yapmam istense, tereddütsüz, nefreti seçerim – kayıtsız kalınacak bir yanım yoktur. ve ben söylemek isterim ki, her şey ve herkese kayıtsızım. değilmişim gibi davrandığım durumlar, yaşıyormuşum gibi yapma zorunluluğumdandır. (şule gürbüz, kambur)"
* istediğimize sahip olamamak, istemediğimize sahip olmaktan evlâdır.
* önceden bunları yazdığım için şimdi tekrar yazamıyorum. önceden bıktığım için tekrar bıkmamın anlamı yok. önceden sevdiğimi söylediğim için şimdi tekrarlamak gerek. şimdi tekrar tekrar söylüyorum; çemberin iki ucu birleştiğinde ben yok olucam.
*
roland garros'da beklenen oldu:
rafael nadal ve
serena williams, her ikisi de çok rahat şampiyonluğa ulaştı.
oysa
federer adına her şey iyi başlamıştı. şanslı kura, kendisine ters gelen
berdych'in ilk turda
monfils'e daha ilk turda elenmesi,
djokoviç ve
nadal'ın yarı finalde cenkleşecek olması biz sevenlerine "bu defa
söderling'e ihtiyaç olmayabilir," dedirtmişti. ama
tsonga çeyrek finalde
federer'i çok net yenip turnuva dışına itti: üç-sıfır.
* bazan yolum yeni bloglara düşüyor. eğer kötüyse hoşuma gitmiyor ve üzerinden atlayıp gidiyorum. ama iyiyse, nefret ediyor ve takılıp kalıyorum.
* "
sen bir yaz güzelisin, yaprakların ekşi, suda yıkanırsan/ portakal incinir, tütün utanır, incirler kanar (turgut uyar, yokuş yol'a)"
* derste ya da beklerken, saat daima sandığınızdan daha geridedir. bulaşık ise her zaman sandığımızdan çoktur.
*yönetmen, yapımcı ya da oyuncu... işin içinde
clint eastwood varsa üst düzey bir soundtrack garanti. bakınız:
trouble with the curve.
* birden yirmiye kadar bütün sayıları bilen ama hangi sayının hangisinden önce geldiğini bilemeyen bir adam olmayı isterdim.
* "
gün boyunca hayatta kalmaya, geceleri ise yaşamaya çalışıyoruz. (gündüz vassaf)''
* hiç acımam yoktur, fırından eve gelene kadar ekmeğin ucunu ya da pidenin kenarını koparıp yerim.
* "
el ele gittiğimiz bir yolda sen gitgide büyürsen/ benim içimde çok beklemiş, çok eski bir yer kanar (turgut uyar, yokuş yol'a)"
* "spectacular"a "resmi çizilmeye değecek kadar güzel olan şey" türkçe karşılığını veren sözlüğü bana da bulun. onu seveceğim... (
burada duydum.)
* hep en iyisini isteriz. ama sonuç hep bildiği gibi olur.
* türkçe müziğin muktedirleri
deniz seki'den boşalan "feleğin çemberinden geçmiş kadın" kontenjanını galiba
sıla ile doldurmaya karar vermiş.
*
wimbledon'da, şimdiye kadar izlediğim en kötü
grand slam finali sonrasında iskoç
andy murray şampiyon olarak ingiliz kendini beğenmişliğinin yetmiş yedi yıllık 'şampiyon' hasretine son verdi. kadınlarda ise şampiyonluğu, burada ikinci kez final oynayan ve ilkinden eli boş dönen
marion bartoli kazandı.
bol süprizli turnuvada bana göre en en büyük süpriz,
nadal'ın daha ilk turda
steve darcis'e elenmesiydi. ilk turda elenmesi değil, rakibini sıralamada yüzüncü basamakta olması değil, üç sıfır yenilmesi değil,
nadal gibi bir çelik iradenin iki tie-break yitirmesiydi böyle düşünmeme sebep. sonra
federer'in ikinci turda elenip üst üste otuz yedinci defa
grand slam çeyrek finaline kalma şansını yitirmesi ve elini kolunu sallaya sallaya şampiyon olması beklenen
serena williams'ın dördüncü turda alman
sabine lisicki'ye elenmesi sayılabilir.
* "
temmuz tam bu işe göredir bana kalırsa/ gel bağışlayalım birbirimizi. (turgut uyar)"
* tanrım, biliyorsun; gamzeleri olmalı gülüşünü sanki paranteze alan. arz ederim.
* "
ölüm, biriktirdiğimiz şeylerin altında kalmak olmalı. (ibrahim tenekeci)"