21 Ekim 2023 Cumartesi

jet lag

bir arkadaşım var, anlatmak için onu aradım. ama telefonunu açmadı. artık buradan okur.

onu aradım, çünkü hikâyenin hem başlangıcını hem de sapaklarını biliyor. ayrıca başkalarının tuhaf ya da saçma bulacağı, dudak bükeceğı olayları tam da benim gibi gören, anlayan bir yanı var.

iki bin yirmi iki haziranında, nereden aklıma geldiyse 'dut'tan bahsetmiştim ona. buralarda hiç dut ağacı olmadığından, çocukluğumun meyvesi olduğundan, nasıl da sevdiğimden, ama uzun yıllardır mevsimini denk getiremediğim için yiyemediğimden, canımın nasıl çektiğinden falan.

sonra da koşmaya çıkmıştım. başka bir gün değil o gün. o konuşmanın peşi sıra.

altı yıldır belli aralıklarla koştuğum, haftada en az bir defa geçtiğim bir güzergâh. iyi hatırlıyorum, sekizinci kilometre civarı; yerde, kaldırımda beyaz dutlar. başımı kaldırıp baktım. kocaman bir dut ağacı. yerdeki dutlar ise vaktinden önce olgunlaşıp yere düşenler.

hemen onu aradım hâliyle. sonra da bir ay boyunca hep o güzergâhı koştum. tahmin ettiğiniz gibi her defasında sekizinci kilometre civarında "duta daldım": ben renkli severim ama beyaz...

geçen haziran ise, artık havuzda takılmaya başladığım, dut ağacı da uzak ve sapa kaldığı için dutlar bensiz oldu, yere düştü, çürüyüp gitti.

tam da o günlerde şehri bahçeler arasından kırlara götüren patikaların birinde yürürken yeni dikilmiş meyve fidanları gördüm. sanki birisi villa yapmak için bir evlek yer satın almış, imar için gerekli izni halledemeyince de arsayı meyve ağacı dikerek değerlendirmek istemişti. 

tam köşeye düşen fidan ise bir dut. bu arada, bütün meyve ağaçlarını tanırım ben. hatta yalnızca dal ve gövdeden ibaret bile olsa bile. sadece kabuğuna bakarak hangi ağaç olduğunu söyleyebilirim.

ama buna gerek yoktu. çünkü hem yapraklar hem olgunlaşmaya yüz tutmuş bir kaç dut ne fidanı olduğunu ele veriyordu.

evet, yine aradım o arkadaşımı. aradım ve anlattım. ama yolum bir daha o tarafa düşmedi. ne olduysa bensiz oldu. yaz geçti, sonbahar geldi. balkona uzanmaya çalışan at kestanesinin yaprakları iyice sarardı.

ve bugün... hafta sonu hafifliği ile kırlara yürüdüm. aylak aylak. bulutları seyrederek, dişlerimin arasında kuru ot sapları ezerek.

birden dut fidanını gördüm. dut doluydu. yazdan kalması mümkün değil. o kadar biyoloji biliyorum. küçük bir fidanı aldatacak kadar sıcak da geçmedi son günler. açıklayamadım yani.

sonra dedim ki, "bu bahçenin sahibi güney yarım küreden getirtmiş bu fidanı. garibim jet lag olmuş. orada yaz başlıyor ya ona uymuş."

*

bu arada sosyal medyada güney yarım küreli arkadaşlar edinin. o zaman yaz hiç bitmiyor.

tavsiye ederim.

4 yorum:

Elisabeth Vogler dedi ki...

"Bitkilerin Bildikleri" diye bir kitap var, bir ara onunla haşır neşir olmuştum, inanılmaz güzel bir kitap. Orada çeşitli ışıklarla bitkilerin yaşamının yönlendirilmesinden bahsediyordu, şu an tam hatırlayamıyorum ama örneğin işte mor ışığa maruz kalırsa başka kırmızı ışığa maruz kalırsa başka tepkiler veriyormuş vs. İnanılmaz hayran olmuştum akıllarına, yazını okuyunca aklıma geldi, çok neşelendim, dut fidanı da neşelidir umarım. Sonradan "vakti değilmiş" diye hüzünlenmese... :)

verbumnonfacta dedi ki...

mevzu bahis kitabı hemen okuma listesine dahil ettim. sevilesi çıkacağına ve beni bolca şaşırtacağına eminim.

kuzey yarım kürede ekim ayının ikinci yarısında görülen dut vakalarının sebebini 'jet lag' diyerek açıklayan bir kitap olduğunu hissediyorum.

ben de hikmet birand tavsiye ederim: anadolu manzaraları ve alıç ağacı ile sohbetler... her ikisi de naif, sade ama erbabının elinde şiir gibidir.

pelinpembesi dedi ki...

Arkadaşın yazdığı Bitkilerin Bildikleri bende de var ama daha okuyamadım. Şimdi hatırladım, sizin dediğiniz kitapları da listeme ekledim. Bu mevsimde gerçekten dut olması imkansız, gerçekten uzaktan gelmiş demek bu ağaç. Dut ağaçlarını mahallelerden kesiyorlar çünkü çok fazla yere dökülüyor ve arı çekiyor diye. eken de kalmadı şehir içinde, sizin gördüğünüz ağaçta çocukluluğunu yaşatmaya çalışan birinin büyük ihtimal.

verbumnonfacta dedi ki...

ne güzel! jet lag olmuş dut fidanı vesile olsun, okuyalım o kitabı.

meyve ağaçlarını neden hayatımızdan çıkardıklarını anlamıyorum bir türlü. oysa arılar doğal hayatın devamı için ne kadar önemli.

bahçe sahibini tanımıyorum. amacını da bilmiyorum ama o yerin beni çocukluğuma götürdüğünü söyleyebilirim.