29 Nisan 2023 Cumartesi

taşınma

sabahın oldukça erken bir vaktinde bambaşka bir tavanı seyrediyor, klişe olduğunu bile bile tavanda bir şeylere benzetecek bir şeyler arıyordum. "dünyanın en uzun taşınan insanı ben olabilirim," derken yakaladım kendimi.

o kadar uzun sürdü ki bunun bir rekor olduğuna, bir daha kırılamayacağına eminim. büyük konuşmak olmasın ama ömrüm varsa o ömürde yalnızca bir defa taşınma hakkı tanıyorum kendime.

üstelik kitaplığım hâlâ üç parça.

18 Nisan 2023 Salı

bir öykü

mimar sinan güzel sanatların ad toplamıyla portekizli izlenimi bırakan parlak öğrencisi burada olsaydı ona bir öykü anlatmak isterdim.

sanki bir üst geçidin korkuluklarına dirseklerimizi koymuş da bir nehri seyredermiş gibi akıp giden vasıtalara bakarken.

büyük usta, bir kaç gün içinde önce toprağa düşecek sonra da çürüyüp gidecek kiraz çiçeklerinin güzelliğini seyrederek manastırın bahçesinde yürüyormuş. talebelerden biri acele ettiği için nefes nefese, söyleyeceklerinden ve büyük ustanın huzurunda olmaktan dolayı heyecanla yanına yaklaşmış. konuşmasına izin veren, "söyleyeceklerini söyleyebilirsin" manasına gelen sessizliğin ardından, "ben," demiş.
"ben suyun üzerinde yürümesini öğrendim."
büyük usta, çiçeklerin geçici olmakla çoğalan güzelliklerine bakmış ve talebesine sormuş.
"peki, bundan vaz geçebilecek misin?"

diyeceğim o ki, ister tesadüfen isterse emek harcayarak birini bulmuş ya da bir adayı keşfetmiş birinin kendine sorması gereken tek bir soru var:

"peki, bundan vaz geçebilecek miyim?"

17 Nisan 2023 Pazartesi

dua/dilek

"tanrılardan tek dileğim
onlardan bir şey istememeyi
bağışlamalarıdır bana."*


*: ricardo reis'ı giyinmiş pessoa

14 Nisan 2023 Cuma

jamais vu

ya da okunduğu gibi yazarsak: jamevu...

dejavu hissini biliyorsunuz. işte jamevu tam onun zıddı.

yani tanıdığımız birine, bildiğimiz bir yere karşı sanki onu ilk kez görüyormuş gibi yabancılık hissetmek.

sizi bilmem ama, bu his, en çok yazarken oluşuyor bende. yazdığım kelime birden gözüme yanlış ya da farklı görünüyor.

belki de sürekli tekrarlanan kelime anlamını yitiriyor ve sadece bir ses yığınına dönüşüp yabancı, bilmediğim bir harf topluluğu oluyor. 
 
*

bir de onu yıllar sonra bir fotoğrafta, herkesin sosyal medya, eş, dost, akraba için fotoğraf çektirdiği o ünlü 'balkon'da orta doğulu antik bir kente yaslanmış olarak görmek ve tanıyamamak var.

yabancı, o kadar yabancıdır ki, geçmişin geçmişte kaldığını, -eğer böyle bir şey mümkünse- ona yeniden aşık olmanız gerektiğini hissedersiniz.

ne dersiniz? bu hissin de bir adı var mıdır?

11 Nisan 2023 Salı

ahmet uluçay'ın yüzü

lacivert dergi, yüzüncü sayıda... ya da kendi deyişleriyle, "100. lacivert"te...

tuba kaplan soruyor, usta yönetmen semih kaplanoğlu yanıtlıyor:

- türkiye'yi bir dize olarak düşündüğüm zaman "türkiye ağır yüktür kemik çatırdatır" ya da "türkiye kadar bir çiçek", umut ve zorluklar aklıma geliyor. merak ediyorum, türkiye'yi, memleketi ya da anadolu'yu bir film olarak hayal ettiğiniz zaman sizce bu ne tür ve nasıl bir film olur? aklınıza sahne mi, yönetmen mi, film mi geliyor, nedir metafor?

- aklıma bir yüz geliyor: ahmet uluçay'ın yüzü. şöyle söyleyeyim. buğday'ı yapmadan önce mezarını ziyarete gittim. onu tanımıştım. heyecanlı ve tutkuyla filmler yapmak isteyen birisiydi. belki de herkesten çok. allah nasip etmedi. onun o yarım kalmış umudunun, tutkusunun içini dolduruyoruz biz de. benim kuşağımın yaptığı her film onun umududur, duasıdır diye düşünüyorum bir bakıma.

9 Nisan 2023 Pazar

sarı

en sevdiğim sarı, baş aşağı asılarak kurutulmuş sarı gül sarısı.

7 Nisan 2023 Cuma

bugün

yedi nisan cuma. iki bin yirmi üç...

yeni odalar, yeni başlangıçlar. ya da bundan sonraki hayatımın ilk günü.

5 Nisan 2023 Çarşamba

tehlikeli şiirler: altmış üç

tehlikeli şiirler okuyalım leyla
ibrahim aladağ'dan bir şiir* mesela...

Allahım artık bana bir ilk mısra
İliklerim ağrıyor yalnızlıktan bana bir ilk mısra
Kimse kalmadı artık gelecek olan
Kimse gelmedi yanımda yürümeye omuzu omuzumda
Sırtımda hep o aradığım o hep bulamadığım sırtımda
Ben işte yani ben demek olan bir başınalığımla
Beklemek değil aramak belki
Değil unutmak geçmişini değil satmak dostlarını
Bana bir mısra Tanrım bir anlatayım
Bir çıksın içimden bir dönsün dilim bir çözülsün gönlüm ve genişlesin göğüs kafesim
Kaburgalarımdan sıyrılıp zonklasın yüreğim halkın ortasında
Çarpsın yüreğim herkeslerin unuttukları için kıpırdasındılım kavga adına
Sorsun onlara sıyrılabilirlerse hesaplarından
Sorsun hesabını hesaplarla zasanılan günlerin
Sorsun sordukça sorularla arasın yüreğim bulsun intikamını
Tanrım bana bir mısra intikam adına
Hayat intikam bana
Yaşıyorum onların o her şeyin sahtesinin paha ettiği
Yalanının itibar gördüğü dünyalarından öç almak adına
Unuttuğum her şey için Tanrım beni bağışla
Hep acele edip hep geciktiğim için öldü ne olduysa
Yetişemediğim için onların hızına
Sonra aşk sonra hayat sonra fırtına

Bana bir mısra Tanrım bana bir ilk mısra
Dirilip genişlemek için
Çıkmak için içimden
İçimden çıkarmak için içimi kemireni
Gene aramak için bulmayı bulamadıkça
Yüzüme bulaşan bu karanlıktan kurtar beni
Bu yalnızlıktan yakınmaktan kurtar beni
Gün olunca gün olacaklardan korkmaktan
Gece olunca kendimle uğraşmaktan
Titreyip uyanmaktan kurtar beni
Korkudan koru beni
Beni koru korunaksız kalmaktan
Kucağını göğe açanlar adına
Onların yalvardıkları adına bana bir mısra
Kafirin küfrünü yaymak için göz diktiği vatanım uğruna
Vatanlıktan çıkarılmak istenen vatanım aşkına
Babalığı elinden alınan babam adına
Aileliği unutan aileler adına
Aklını kaybeden arkadaşlarımın akılları için
Her gün binlercesiyle okullarda
Susmak öğretilen konuşmamak öğretilen nesiller adına
Bir mısra bana sadece bir mısra anlatamadıklarım adına
Üzgün düzgün söz söyleyen
Baş eğmeyen direnen bir mısra

*:anlatamadıklarım adına, tek kişilik bir oyun (s:39-40), ebabil yayınları

3 Nisan 2023 Pazartesi

a, b, ze.

a.

yıllar önce pakistanlı bir adam tanımıştım. londra yakınlarında, pakistanlı ve bangladeşlilerin yoğun olduğu küçük bir şehirde yaşıyordu. altmışlı yaşlardaydı. aşk değilse de sevgi dolu bir evliliği vardı. o evlilikten de bir kızı.

erkek kardeşi ve hintli sevgilisinin kırmızı pazartesi'yi hatırlatan kayboluşlarının yasını tutuyor, üniversitede tanıştığı ingiliz sevgilisiyle evlendiği için kırgın olduğu kızını özlüyordu. yası bilmem ama kucağına alacağı ilk torunla o kırgınlıktan eser kalmayacağı belliydi.

bir gün bir kadın geldi dükkanına. kırk yaşlarında. başkalarına benzemediği, onu anlayacağı için gelmişti. tuhaf bir şey istiyordu: dini nikahla evlenmeli, peşi sıra da hemen boşanmalıydılar. çünkü kocası, saçma sapan bir nedenle aralarındaki nikahı bozmuş ama daha söz ağzından çıkar çıkmaz pişman olmuştu. yeniden karı- koca olabilmeleri için de güya kadının başka bir erkekle evlenip ayrılması gerekiyordu. kadın diğer erkeklere güvenmemiş, kızını üniversiteye gönderen ve ingiliz damada karşı çıkmayan bu adamın kendisini anlayacağını düşünmüştü.

bu isteğe olumlu yaklaşmak hem dünya görüşüne hem inançlarına ters olsa da kadına, "hayır," diyememişti. çünkü neredeyse her yerde karşısına çıkıp isteğini yineleyen bu kadına aşık olmuştu. elinde olsa olmazdı ama olmuştu. öyle aşık olmuştu ki, "bu aşk benimle mezara gidecek. çünkü önümde onu unutacak kadar zamanım olduğunu sanmıyorum," diyordu.

yalan yok. cümle beni çok etkiledi. hatta yeri geldi kullandım.


b.

o yaşlı adamı hatırlayışım boşuna değil. çünkü saramago'nun tüketim toplumu eleştirisi ve platon alegorisi romanı mağara'yı okurken onu çok andım.

yine altmışlı yaşlarda bir adam var. fakir, geleceğe dair bir umudu da yok. bir aile geleneği olarak çömlekçilik yapıyor ve kızı, damadı ve sonradan onlara katılan buldum adını verdiği köpeğiyle birlikte yaşıyor.

eşinin mezarını ziyaretten dönerken mezarlığın girişinde siyahlar giymiş bir kadınla karşılaşıyor. o an, roman kahramanlarının da bir kader kitabı varsa orada, "aşk olsun" yazdığını hissediyorsunuz.

dediğim gibi, geleceğe dair bir umudu yok. vaktinin dolmasını, köy mezarlığında eşinin yanına uzanmayı bekliyor yalnızca. ama içinde bir yeraltı ırmağının akışına engel olamıyor.

bir de göz yaşlarına: duştan akan tatlı suya birkaç damla tuzlu su karıştı.

ama çok geçmeden aşkın gücü, kızının motivasyonu ve vedanın cesareti ile kelimelere başvuruyor: seni seviyorum isaura.

kadın neden son günü beklediğini sorunca da, "çünkü sana sunabilecek başka bir şeyim yok, geleceğim yok, hatta bugünüm bile yok," diyor acıyla.

ama isaura bir 'saramago kadını': güçlü, kararlı, ne istediğini bilen, gerekirse gidip istediğini alan.

tek bir cümle söylüyor: eğer ilk söylediğin söz içten ve gerçektiyse, bana sunabilecek sevgin var.


ze.

onu konuşabildiğim insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez. hem herkese anlatılabilecek bir hikâye değil hem de benim konuşkanlığım susmaktır çoğu yerde.

ama en çok ö. ile konuştuk onu. çünkü kadın oluşunun da etkisiyle mevzuyu anladığını hissederim. 

erkek erkeğe konuşmalarımızı yakari "sana kız mı yok?"a, selçuk "manken gibi kızlar dururken"e bağlarken, ö. itirazlarıma da sorularıma da kalbimi kırmadan en doğru cevapları verir.

bir defasında, "onun dönmesini mi bekliyorsun?" ya da "döneceğini mi sanıyorsun?" karması bir soru sordu. soruyu net hatırlamasam da cevabım aklımda.

"hayır. kaldı ki, gelecek olsa onu orada tutan hiçbir şeyi burada bulamayacak. sadece tutku."

adi ö.. hiçbir zaman, "az mı?" demedi. "yetmez mi?" de.

hiç olmazsa, "en azından bir şey var!" diyebilirdi.