"bir şeyler olacak belli butut beni düşmeden"
verbum non facta*
*: söylenmemiş söz
10 Temmuz 2025 Perşembe
6 Temmuz 2025 Pazar
salinger için iki anlatı
john fowles'ın günlüğünden bildiriyorum. günce, birinci cilt 1949-1965.
/eylül, bin dokuz yüz altmış üç... fowles, koleksiyoncu'nun amerika'daki tanıtımı için birleşik devletler'e gider. kitap, time'ın çok satanlar listesinde üçüncü, filmi için de senaryo çalışmaları hızla devam etmektedir.
davet üzerine daha on yaşındayken kendisine muazzam bir servet miras kalan ve annesiyle halası arasındaki vesayet davası yüzünden 'zavallı küçük zengin kız' olarak bilinen gloria vanderbilt'in evine misafir olur. artık elli yaşında olan bu kadına hissettiği sempati ve yakınlığı saklamaz. öyle ki, amerika notlarının büyük kısmını o ziyarete ayırır./
salinger'la ilgili anekdotlar o kadının şahitliği...
"gloria'nın bir kız arkadaşı salinger'a mektup yazıp, bileklerini keserek intihar etmek istediğini söylemiş. adamın cevabı, "derin kes ve soğuk suyun altında tut," olmuş. "kan daha çabuk akar." kız hâlâ yaşıyor. başka bir hikâyede de salinger'a uzun ve ifadesi bozuk mektuplar yazan bir kızla ilgili. adam bir gün ona yazdığı cevapta, "senin kadar kötü yazan bir kızla tanışmak istemiyorum," demiş. bir kaç yıl sonra çavdar tarlasında çocuklar çıkmış. kız o günden beri, "ama bunlar benim mektuplar!" diye sızlanıp duruyormuş."
4 Temmuz 2025 Cuma
far ışıkları
sebebinin yolu şaşırmış bir şoför olduğunu sonradan anlayacağımız bir çift ışık huzmesi gecenin karanlığını aşıp yanımıza kadar uzandı, ağaçların yapraklarında gezindikten sonra soğuk ve şeffaf bir işaret parmağı gibi bahçe duvarına ve bahçe duvarını kesintiye uğratan ferforje kapıya biraz şüpheyle, biraz tereddütle dokundu.
2 Temmuz 2025 Çarşamba
açıklamak
bazan bir şey olur. kötü bir şey. bir kaza. trajedi. ya da felaket.
duyunca üzülürüz, belki de üzerinden atlar geçeriz. ama bir an durur ve sanki mümkünmüş gibi açıklamaya girişiriz o kötü şeyi. kazayı. trajediyi. ya da felaketi.
"pek dalgındır o. karşıdan karşıya geçerken dikkat etmemiştir." "belliydi öyle olacağı. kendine pek güveniyordu çünkü." "çok aşıktı." "okumadan imzalamıştır." "ömer iyi çocuktu ama bir kusuru vardı. insanlara fazla güvenirdi. şimdi olsa söylerdim, 'ömer,' derdim. 'her ihanet, sevgiyle başlar.'"*
böyle yapmakla olan biteni mantıklı bir zemine oturtmak değildir derdimiz. sadece, hayatta her şeyin mümkün olduğunu, aynı şeyin bizim de başımıza gelebileceği gerçeğini unutmak, hiç olmazsa zihnimizden uzaklaştırmak isteriz.
çünkü, ne yaparsak yapalım olayların tesadüfi doğasıyla yaşamayı bir türlü öğrenemedik.
bu yüzden, nedenleri sıralamamız, olanlara açıklama getirmeye çalışmamız. başarmak ise aynı şeyin bizim başımıza gelmeyeceğine inanmamızı sağlar.
ne de olsa farklıyız biz. olay yerinden uzakta ve güvendeyiz. karşıdan karşıya geçerken önce sola, sonra sağa, ardından tekrar sola bakar, yol müsaitse öyle geçeriz karşıya.
*
bir de, dünyadaki bütün felaketlerin kendi başına geldiğini sananlar var.
ki düşman başına.
*ezel, elbette ezel.
27 Haziran 2025 Cuma
dakika ve skor
"Non fui, fui, non sum, non curo.
Yoktum, varım, olmayacağım, umurumda değil.
Roma mezarlarında rastlanan en yaygın cümle budur.
Müslüman mezarlarındaki yazılar genellikle Allah ve peygamberleri öven yazılardır: Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla. Yeri ve göğü yaratan Allah'a şükürler olsun. Dualarımız Cebrail'e, tüm melekler, İbrahim, İsmail ve Muhammed ve tüm peygamberlere, Muhammed'in kızına, karısına, kuzenine, lisedeki en iyi arkadaşına, eczacısına. Şaka yapıyorum elbette. Müslüman mezarlarında da çok muazzam yazılar gördüm.
Peki ya benim mezarımın taşı, acaba ne diyecek yazısı? Sayısız ihtimal, sayısız seçenek var.
"Bu mezarda yatar Aaliya, hiç gerçekten yaşamamıştır aslında, hâlâ yalnızdır, korkar hâlâ."
"Hiç kibirlenme ölüm, anca bir toz zerresidir öldürdüğün.""*
*: rabih alameddine, lüzumsuz kadın
24 Haziran 2025 Salı
pilav
evet, yine pilav bahsi. ama bu defa biraz farklı.
*
birden bire herkes evlenmeye başlamıştı. çok geçmedi, boşanma haberlerini duymaya başladık. boşanmaların en büyük sebebi evli olmak ne de olsa.
üzüldük, "üzülme," dedik. sevindik, "artık benimsin bebeğim, sadece benim," dedik. bazan "her işte bir hayır vardır," bazan "emin ol, daha iyi olacaksın". "o ciciyse sen daha cicisin" de...
ama şunu fark ettim: ebeveynleri ayrılmış arkadaşlar çoğunluktaydı boşanmaya karar verenler arasında. başka bir deyişle annesiyle babası ayrılmış olanlar daha kolay boşanma kararı alıyordu.
*
bunun başka bir versiyonu da anne ve babası arasındaki ilişkiyi ilişki tanımı olarak alıp tekrar edenlerdi.
babası maaşını annesine mi teslim ediyordu o da eşine teslim ederdi. annesi babasına sormadan hiçbir şey yapmaz mıydı o da yapamazdı. annesi ve babası birbirine temas etmeyen, el ele tutuşmaktan bile imtina eden insanlar mı o da kaçınırdı. annesi babası birbirine sesini yükselten çiftlerden ise o da bunu yapmakta sakınca görmezdi.
*
ve pilav...
diyelim ki pilavı lapa seven, ağız tadından azade annesi yüzünden -o, ıslak demeyi tercih etse de- pilavların lapa, hatta risotto kıvamında yapıldığı bir evde büyüyen ve pilavı öyle seven bir çocuğun nihayetinde adam gibi bir pilavla karşılaştığında yaşadığı şok.
dahası şiir gibi bir pilava verdiği tepki: bu pilav kötü.
*
diyeceğim o ki, neyi doğru neyi yanlış yaptığımız kadar karşılaştığımız, muhatap olduğumuz insanların neye alıştıkları da önemli.
22 Haziran 2025 Pazar
metallica tişörtü
evde ses olsun istedim. öyle başladı.
kolayıma geldiği için televizyonu açıp, youtubeu seçtim. dua lipa icrası, konser kaydı wind of change ile yola çıktım. nasıl olsa yol yokuşlara, sapaklara, reklamlara uğrasa da devam ederdi. etti de...
yutuptaki çocuklar güzel bir çalma listesi yapmıştı benim için. bir ara 'hetfield reis'in sesini duyunca işi gücü bırakıp ekrana kilitlendim. konser kaydı. bu seneden. yedi mayıs.
nasıl kalabalık. kalabalık nasıl da coşkulu. altmış küsur yaşındaki james hetfield nasıl artist. saçlar kısa, bembeyaz, minare yıkılmış saçlar kısalmış, ama karizma, pardon mihrap yerli yerinde.
dekor sade. şarkı enter sandman.
kamera seyirciler arasında geziniyor. her yaştan seyirci var. başarı denilen kavramın bu olduğunu düşündüm: bir kaç kuşağa temas etmek.
ve bir metallica tişörtü almak istedim. bu istekle hiç metallica tişörtüm olmadığını hatırlamak aynı anda geldi. lebowskifest tişörtlerini saymazsak baskılı ya da yazılı tişört tercih etmedim hiç. hatta markasını reklam etmek zorunda kalmadığım tişörtleri seçtim ya da markasını ifşa eden logo ne kadar küçükse o kadar çok tercih sebebi oldu benim için.
ama o an metallica tişörtü almak istedim. sadece o an. sonra durdum, düşündüm, vazgeçtim.
siyah tişört üstüne kareli, kısa kol gömlek giyen rakçı amcalar gibi görünmek istemem çünkü. hele yaşını başını almış ama genç görüneceğim diye kırk yıllık bıyığını kesen muhafazakâr amcalar gibi hiç görünmek istemem.
yanlış anlama olmasın diye tekrar ediyorum: amacım rakçı ya da genç görünmek olsa dert etmem.
ama sanılmaktan nefret ederim. derdimin bir sevdiğim bir grubun hatırasına saygıdan, güzel bir şarkının, harika bir konser ortamının motivasyonundan başka bir şey sanılmasından.
evet, insanların düşüncesini takmak değil bu. yanlış anlaşılmaktan nefret etmek.
Etiketler:
anı parçası,
günden kalan,
hâl beyanı
19 Haziran 2025 Perşembe
günün sorusu: cümleler
cümleleri insanlar mı deneyip, arayıp sonunda buluyor, yoksa tersi mi oluyor, cümleler biri gelsin de onu alsın, kullansın veya altı çizili satırlara dönüştürsün diye bekliyorlar mı bir köşede?
17 Haziran 2025 Salı
dakika ve skor
"Hıristiyan tarih yazımının başlangıcından on üç bin yıl kadar önceydi, son buzlar da su oldular, sızdılar toprağa, havaya karıştılar, yağmur olup yağdılar, yerle gök arasında devinmeye başladılar. Toprak iyice doyduğu için artık alamayınca onları içine, mavi kilin üzerinde toplandı su, yükseldi, yükselip aynadan bir bıçak oldu, kesti kara toprağı boylu boyunca. Ve bir oyuğun içinde yeniden zuhur etti, buharlı ve berrak bir göl cisminde. Suyun bıçkın buz iken topraktan çalıp götürdüğü kumlar şuradan buradan gelip gölün içine aktılar şimdi, dibine çöktüler, suyun altında sıradağlar kurdular, su başka yerlerde gittiği kadar yürüdü toprağın derinlerine."*
*: jenny erpenbeck, gölün sırrı
15 Haziran 2025 Pazar
yaba kulaklı, adsız çocuk
ya da "bir adı varmış, ben bilmiyormuşum"...
bütün bunları beyaz gemi'nin filmini seyrettim de ondan yazıyorum.
/her gün aklıma gelmese de unutmadım. unutacağımı da sanmam. ama bilirim, o yaz da geri gelmeyecek bütün yazlar gibi.
limanı gören ev. asma yapraklarının örttüğü mutfak balkonu. limanda gemiler, ne zaman başlayıp ne bittiğini fark etmediğimiz yaz yağmurları, ufukta koşan, kucağındaki güneş ışıklarını yakamoz misali denize döken bulutlar.
tavsiye üzerine cengiz aytmatov okuyorum. tam da tavsiyedeki gibi cemile'den başlayarak, külliyatı tamam etmek niyetiyle. fonda dire straits çalıyor. en çok da brothers in arms. çünkü kömür karası bir tren sarı özek bozkırını boydan boya geçiyor, dünya savaşlarının ikincisine asker taşıyor. çünkü cengiz aytmatov'un anlattıklarına en çok o yakışıyor.
hata yapsam da önümde telafi edecek kadar zaman olduğunu düşünecek kadar genç, zamanın gelip geçiciliğini unatacak kadar da çocuktum. mutluydum yani.
bir yandan da sonsuza kadar sürecek sandığım bir aşkı unutmaya çalışıyordum.
cengiz aytmatov alıp beni uzaklara götürmüştü. eski masallara, ikinci dünya savaşı zamanlarına, yokluk ve yoksullukla kuşatılmış hayatlara, aşklara, özlemlere konuk olmuştum. tabiatı kutsayan bir çevre bilinci de vardı anlattıklarında, güzel bir gelecek umudu da. en çok hüzün vardı ama. bilseniz, "ne güzel yakışıyordu bize". hâlâ da öyle...
nerelerde ağladım hatırlamıyorum ama en çok ağladığım romanı biliyorum: beyaz gemi.
öyle ağladım, ağladım ki, anlatamam. o adsız, yaba kulaklı çocuk hem kendi hem de dedesinin anlattığı masalları yanına alıp giderken, "ne çok acı var allahım!" demiştim. "teşekkürler sayın yazar. beni ağlattın."/
senaryoyu cengiz aytmatov yazmış, bolotbek shamshiyev yönetmiş. orijinal adı belyy parokhod olan film, sovyetler birliği adına yirmi altıncı berlin film festivaline katılmış.
tam bir festival filmi zaten. anlatıya dahil mitolojik unsurlardan bir hayali gerçek kılmaya çalışan sosyalist gençlere kadar.
sinema dili yerlerde gerçi. kurgu berbat, mitolojik anlar tiyatro sahnesinden kaçmış gibi 'teatral'. ama olumsuz manada.
bir de tarkan'ın ahtapotundan özür dilerim.
seyretmesem de olurmuş yani.
ama...
o adsız, yaba kulaklı çocuğun adını öğrendim. bir adı olmuş filmle beraber. belki adsızlık filmde uygunsuz olduğu, belki onu oynayan çocuğun da adı olduğu ve sette kolaylık sağlayacağı için.
nurgazi...
Etiketler:
anı parçası,
beni ben yapan kitaplar,
günden kalan,
sinema
12 Haziran 2025 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)