evet, bir sorum var. "günün sorusu" değil ama onlar gibi cevap vermekten çok düşünmek için. biraz da, "beş yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?" tadında.
*
üniversitedeki hâliniz şimdiki hâlinizle ahbap olur muydu? ya da şimdiki hâlinizi görse ne düşünürdü?
/istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz. yaşı genç olanlar ya da kendini genç sayanlar buradaki 'o hâl'i daha erkene çekebilirler./
*
ahbaplık konusunda cevabım çok net: yüzde yüz. çünkü, hem üniversitedeki hâlim kendinden büyüklerle ahbaplık etmeyi severdi hem de şimdiki hâlim gençlerle takılmaktan keyif alıyor.
tencere ve kapak hikâyesi yani.
o yaşlarda bugünleri düşündüğümü hatırlamıyorum. hem ilişkilerimi hem hayatımı günleri birbirine ekleyip hafta, haftalardan ay, ayları da yıl yaparak yaşamayı seçmiştim. bir yıl sonraki ben adına kimseye söz veremez, karşıdan karşıya geçerken dikkatsiz bir şoförün bedenimi kendisine armağan zannetmeyeceğini garanti edemezdim.
eğer plan denilebilirse, mezun olmak, para kazanmaya başlamak, erken yaşta baba olup çocuklarımla beraber büyümekti planım. dostlarımla bağımı kopartmadan, diplomalı bir mesleğin emniyetinde tek bir çizgi üzerinde yürümek istiyordum galiba.
elbette girit'e gitmek, new york maratonunda koşmak, chris isaak ya da 'aziz' tom waits konserinde kendimden geçmek gibi hayallerim vardı.
şimdi, o zaman düşünsem ya da hayalini kursam bile aklıma gelmeyecek bir yerdeyim.
deniz feneri yalnızlığı yerine daha kalabalık bir yaşantı tahmin ederdim galiba. ya da kendi kendine konuşmak yerine birilerini peşinden sürükleyen bir adam.
'o kız'la evli olmayışıma şaşıracağıma da eminim. çünkü o zamanlar, onsuz bir hayat düşünemez, eğer onu görmezsem ölürüm sanırdım.
babasına aşık bir kızım olmasını beklerdim. ya da iki. çünkü, o vakitler ideal çocuk sayısının dört olduğuna inanıyordum. ama dillere persenk hâliyle değil. sadece torunlar teyze, hala, amca ya da dayıdan yoksun kalmasın diye iki kız iki erkek.
sonra durulmuş, gideceği yolları tükettiği için değil de yollar bir çembere döndüğü için hikâyesinin başladığı yere dönmüş bir adam olacağımı tahmin edebilirdim.
örnekler çoğalabilir. ama üniversitedeki hâlim bu hâlimi severdi bence. özellikle kendim olarak kalabilmiş olmamı -beni büyük imtihanlarla sınamayan, taşıyabileceğimden fazlasını bana yük etmeyen ohepvarolan'a şükürler olsun- takdir ederdi.
belki beni renksiz bulurdu ama içten içe ilerde benim gibi bir adam olmak isterdi.
o da, "sen kız babası olmalıydın" derdi. "senden annenle, babanla ve kardeşlerinle daha çok vakit geçirmeni beklerdim" de. ne zaman "bekarlar kesinlikle evlenmesin, evliler ise asla boşanmasın" dediğimi duysa bana garip garip bakardı.
benimle koşar, yüzer, maç seyreder, king oynar, kitaplar ve filmler üzerine konuşur, "kitapların ve filmlerin dünyasından çıkmalısın" demeyen bir ahbabı olduğu için mutlu olurdu.
bir de, "iyi ki olmamış o hikâye," derdi. "ohepvarolan seni yıllar sürecek bir ölümden korumuş."