24 Nisan 2022 Pazar

ızdırap

safiye erol, kadıköyü'nün romanı'nda "ızdırap" kelimesi ve "hayâtınızda şiddetli hicrâna zebun olunca ne yaparsınız?" sorusu üzerinden milletleri karşılaştırıyor.

bakalım siz "bu fikirlerin hangisini doğru" bulacaksınız.

*

"Burhan "ızdırap" kelimesini kendi kendine yavaş sesle birkaç kere tekrarladı, sonra Fransızca "la souffrance" dedi, içini çekti.

- Bir zamanlar bu mevzû beni çok meşgul etti. Garp memleketlerinde tanıdığım münevver insanlar arasında bir anket yaptım. Muhtelif milletlerden şahsiyetlere şu suali sordum: Hayâtınızda şiddetli bir hicrâna zebun olunca ne yaparsınız?

Alman, teknik bir cevap verdi: Hicrânı eskitirim, düşüne düşüne yıpratır, öldürürüm.

Fransız, zehire karşılık panzehir, dedi. Hicrânım nisbetinde zevk ve saadet ararım. Her saniyeden lezzet ve tatlılık toplarım.

İngiliz dedi ki: Seyahate çıkarım, bir fen heyetine katılırım, meselâ Tibet'e giderim.

Kabarık saçlı, ateşli bir Mısırlı: O hicrâna sebep olanı gebertirim, dedi.

Hintli, tasavvufa saptı: Büyük ızdırap, büyük insanların nasîbidir. Beşerî elemlerle ruh, tekrar tekrar dağlandıktan sonra Allah'ı özler, arar ve bulur.

Japon, gözlerinin daracık yırtmacından, müstehzî mi ciddî mi pek anlaşılmayan bir bakışla beni süzdü, dedi ki: İnsanın rûhu azgın ihtiraslara tepişme meydanı değildir. Ruh temiz ve serin kalmalıdır. Yüksek insan fazla bir ızdırap duyamaz. Müzmin hicranlar gayri ahlâkîdir, iptidâî, barbar ruhların nişânesidir.

Necdet sordu:

- Bu fikirlerin hangisini doğru buldunuz?

- Nokta-i nazar meselesi... Hepsi doğru. Japon'un cevâbı en ziyâde hoşuma gitti.

- Ya Türk? Bir Türk'e sormadınız mı?

- Sormaya ne hâcet? Kendim Türk'üm. Ben de bu ızdırap mevzûunu ölçtüm, biçtim ve dedim ki: Büyük ıztırap kaderin bize gösterdiği itibarın miyârıdır. Sizinle vuruşmak için karşınıza bir düşman çıksa ve elinde yalnız bir maşa taşısa bu sizin onurunuza dokunmaz mı? Fakat düşmanınız sizi pürsilâh karşılarsa dehşet duymakla berâber memnun da olursunuz. Demek siz en şiddetli bombardımanla yıkılabilecek bir kalesiniz."

21 Nisan 2022 Perşembe

kartpostal

o gittikten sonra... bulaşıkları bulaşık makinesine yerleştirdikten, çarşafı, yastık ve yorgan kılıfını çamaşır makinesine attıktan, evde ses olsun diye müzik açtıktan ve nihayet kitabıma döndükten sonra...

kitabın arasında bir not buldum. ne zaman yazdı bilmiyorum. ikiye katlanmış bir defter sayfası, "seni uzak iklimlerde bekliyor olacağım. belki de soğuktur. ben de henüz gitmedim." diyordu.

dün posta kutusundan bir kartpostal çıktı. şu an masamda duruyor. arjantin'den postalanmış. muhtemelen fotomontaj olan siyah beyaz bir fotoğrafta sonsuza uzanan bacaklarıyla bir kadın ve o kadına hükmeden bir erkek buenos aires siluetinin önünde tango yapıyor.

bana ait olanları saymazsak arkasında isim yok, adres yok. yalnızca bir mısra. dört kelimelik bir mısra: "uzak geldim, uzağa gidiyorum".

18 Nisan 2022 Pazartesi

dört artı bir

dostluğu neden aşktan da üstün tuttuğumu anlatır hikayedir.

gül:

eğer eniştemin kız kardeşini -ne kadar hoş sesi vardı ve aramızdaki sonsuz yaş farkının bir önemi yoktu. aşık olduğumu nerden mi biliyorum? ne zaman bize gelse dikkatini çekebilmek için yaramazlık yapıyordum- ve ilkokul ikinin yazında dayımı ziyarete gelen üniversite arkadaşının ikiz kızlarından uzun olanı -kuzenim ahmet, "uzun boylusu senin olsun," demiş ve o iki kıza tıpkı filmlerde gördüğümüz gibi aşık olmuştuk- saymazsak, ona sözde platonik bir aşkla tutkunum.

sözde diyorum, çünkü, o da dahil neredeyse tüm okul biliyormuş. öptüğüm ilk kız, hatta eşim olsun diye dua ediyorum. kızımız olsun, falan...

ne zaman yakınlarda olsa sesim değişiyor, heyecanlanıyorum. oysa "kadınların büyüttüğü bir çocuk" olarak öyle olmaması gerekirdi. aşıksam böyle olmalı diye düşünüyorum galiba.

ona kimsenin okumadığı ve okumayacağı şiirler, hatta astokriş yazıyorum. tanrım, ne zormuş g, ü ya da l ile başlayan kelimeler bulmak. kalemi duvara fırlatırken, adı kolay harflerden oluşan bir kız seçmeli diyorum.

"yumuşak g zaten olmaz, z ve ş gibi harfleri de aklına bile getirme," kararı alsam da, çok geçmeden, "benden bırak şair, hiçbir halt olmaz," diyerek sadece "dünyanın bütün kadınları"na aşık oluyorum. en çok da, az önce ağlamış olanlara.

ilk öptüğüm kız o oldu, hepsi o. hem evlilik hem de adı leyla olacak kız çocuğu içinse daha erkendi. ama sevgiliden ayrılmak çok kötüymüş; her şeyiniz olan biri, bir akşam ders çıkışında hiçbir şeyiniz oluyormuş.

kabullenmesine kabullendim de bir süre girişe göre soldaki ranzanın ilk katında, yorganı başıma çekip salya sümük çok ağladım. kendim için değil, onun için; bundan sonra yanında olamayacaktım, ya kötü insanlara denk gelirse ve o insanlar onu üzerlerse?

özlem:

gül'ün sıra arkadaşı. hem de hazırlık sınıfından bu yana. yaz tatillerinde bile ayrılmıyor, her iki aileyi de görebilmek için ikiye bölüyorlar.

tartışmasız sınıfın en güzel kızı. sadece ben değil bütün sınıf bu fikirde. çünkü yaptığım gizli oylamanın sonucu öyle diyordu. sebepleriyle beraber sınıfın bütün erkekleri tek bir cevap vermişti: özlem...

sonuca aldanmayın, üniversitede okuyan kıbrıslı çocukla buluşacağı günü saymazsak güzelliğinin farkında değilmiş gibi davranırdı. belki bu yüzden, aşık olunacak değil dost olunacak kızdı bize.

sınıfta arama yapılacağı zaman okulda olmasa iyi olur kitapları, okulda olmaması gereken materyalleri ona emanet ederdik. ne zaman paramız bitse ilk ona sorardık. zulasında bizler için daima bir şeyler olur, eğer biz söylemezsek, verdiklerinin akibetini merak edip sormazdı. 

uzun lafın kısası, sağlam kızdı. bir gün beni bir kenara çekip, "gül ve sen çok farklısınız," diyerek vakti gelmiş, kendini iyice belli eden ayrılığa beni hazırlayan da o olmuştu. yetmedi, benden elini ayağını çektiği o güne kadar ayrıldıktan sonra bile beni çok dinledi, avuttu, destek oldu.

yusuf:

buffalo yusuf. boyun denilen vücut parçası olmadığı için omuzlarının üzerinde duran kocaman bir kafası vardı çünkü. olur olmaz yerlere vurduğundan alnı yara ve dikiş izleriyle doluydu. ve kötüydü. tanıdığım en kötü insan olabilecek kadar hem de.

sadece bir defa, o da özlem'e duygularını anlatmaya çalışırken acımayla karışık sempati duymuştum. kelime arıyor ama bulamayıp sürekli "ama ki" diyordu. özlem o gün centilmenlik yapıp konuşma isteğini kabul etmiş, "ama yalnız kalmamak koşuluyla," demişti. yalnızlığı bozacak kişi de tesadüf bu ya, bendim.

okumuyordu. üniversitede olması gereken yaşlardaydı oysa. yaptığı bir iş de yoktu. bütün gün okulun önünde takılıyordu. öğrencilerden haraç toplar, sigaralarına el koyar, beğendiği bir kıyafet olursa, "ver de vesikalık çektirelim," diyerek alır, geriye vermezdi.

idarecilerin onunla baş etme yöntemi onu görmezden gelmekti. bazan müdür yardımcısı nihat bey dayanamaz polisi arardı. ortadan bir kaç gün kaybolur, yüzü yara bere içinde ortaya çıkar, polisten yediği dayağın acısını çıkartmak ve geçen günleri telafi etmek için daha da kötü biri olurdu.

reha:

yağmurlu bir günde saçak altına sığınmış kuşlar gibiydik. bazan birbirimize sokulur bazan uzak dururduk ama hep beraber olurduk. kan bağımız yoktu belki ama kardeş gibiydik. birimizde para varsa hepimizde olurdu. eğer birimizin cebi boşsa anlayın ki herkesin cebi boştu.

ama bufalo yusuf'un beni cuma akşamı istiklal marşı'ndan sonra boş futbol sahasında beklediği duyulunca biri dışında hepsi kayboldu. sanki meteoroloji kasırga uyarısı yapmış, ahali de evlerine kapanıp kapı ve pencerelerini sıkıca örtmüştü.

anlaşılmayacak bir şey yoktu aslında. önüne ne gelirse yıkmaya muktedir bir fırtına geliyordu ve buna engel olabilecek bir kudret yoktu yöremizde çevremizde.

bahanesi hazırdı bufalo yusuf'un. beni özlem'in yanında çok görüyormuş. ama ben asıl sebebin başka bir ihtimale açık kapı bırakmayan reddedilişine şahitliğim olduğunu biliyordum. 

okul idaresine ya da öğretmenlerimize haber veremezdim, polise şikayet edemezdim. o yaştaki bir çocuk için utanç olurdu bu. üstelik benim de bir gururum vardı. boş futbol sahasına gidecek dayağımı yiyecektim.

öfkesi erken geçsin diye dua edebilirdim sadece. bir de, eğer yapabilirsem yüzümü korumaya çalışacaktım. diğer yandan çok korkuyordum ve bir an önce olsun bitsin istiyordum

öğle arasında, basketbol sahasını seyreden tribünlerde bir başına oturmuş bunları düşünürken yanıma biri oturdu. reha. çok yakın sayılmazdık ama arkadaştık. hemen konuya girdi. bizim ayı suat kendine yeni bir derimont almış. "bir kaç kazak üst üste giydikten sonra o montu giyerim," dedi. "siz kavgaya tutuşunca ayırmak bahanesiyle aranıza girerim. yumrukların bir kısmı bana gelir."

siz kavgaya tutuşunca... yaşadığı onca şeye rağmen bugün bile o kadar incedir ki reha, o gün "sen dayak yerken" diyememişti. dememişti.

ben:

erkek dostluğu denilen şeyi ilk kez o gün basketbol sahasına bakan tribünlerde anlamıştım.

ama reha'nın araya girip dayak yemesine gerek kalmadı. çünkü bufalo yusuf o cuma akşamı boş futbol sahasına gelmedi.

ve özlem o günden sonra benimle tek kelime bile konuşmadı.

14 Nisan 2022 Perşembe

serin bir el

söze, karamazov kardeşler'in en cazip olanı dimitri'nin bir sandığın üzerinde uyuyakaldıktan sonra, uyandığında söylediği cümle ile başlayalım: "bir düş gördüm efendiler..."

*

loş, neredeyse karanlık bir odada sertliğini şu an bile hissettiğim rahatsız bir yatakta uykuyla uyanıklık arasında yatıyorum.

hasta mıyım yoksa geceye galip gelen yaz sıcağı mı, bilmiyorum. bildiğim, bir yangının orta yerinde kalmışcasına ateşler içindeyim.

kapının aralandığını, sessiz adımlarla bir kadının odaya girdiğini görüyorum. düş gördüğümü sanıyorum. evet, bir düşün içinde odaya giren o kadının düş olduğunu sanıyorum.

baş ucuma oturup elini alnıma koyuyor. elleri nasıl da serin. yüzümü rüzgâra dönmüş gibi hissediyorum. o serinlik alnımdan az önce alevler içinde kavrulan bedenime yayılıyor.

bu defa üşüdüğümü hissediyorum. sanki uyurken üzerim açılmış gibi. üşürsünüz ama uyanıp ne yorganı üzerinize çekebilir ne de bir battaniye bulabilirsiniz ya tam da öyle.

kadın bunu anlamış gibi baş ucumdan kalkıp nereden bulduğunu anlamadığım battaniyeyi üzerime atıyor.

daha iyi diye düşünüyorum. çok geçmeden uyuyorum.

11 Nisan 2022 Pazartesi

kadınlar - erkekler: yirmi dört

erkekler yaşını göstermez, kadınlar ise anime karakterlerine benzerler.

9 Nisan 2022 Cumartesi

dakika ve skor

"Sancılı sessizlik. Terapist acı çekmemize müsaade ediyor. Kocanız her daim tetikte olduğunu söylüyor, bunu nasıl yorumluyorsunuz? Yan yana oturuyoruz ama ikimiz de bedenlerimizle ne yapacağımızı bilmiyoruz, iki yana sarkıyor kollarımız, cinsiyetsiz bedenlerimiz, arkadaş. Güya, aramızdaki sorunları çözelim diye bize bu sağaltıcı zaman aralığını verdiler, bir de bebeğe ninniler söyleyen bir bakıcı yerleştirdiler yan odaya, yaralarımızı açmaya çalışalım diye, böyle söylüyor uzman ve beni bir gülme alıyor, özür diliyorum ardından ama bebek o ninnilerle sıkıntıdan ölmüş olmalı. Burada yapay çimlerle kaplı parka bakan bu gülünç muayenehanedeyim işte, önümdeki tepside çay fincanları, arka planda dinlendirici bir müzik. Düşünmenize yardımcı olacak bir müzik, diyor uzman; kafanızı duvarlara vurma arzusu uyandıran bir müzik."*


*: ariana harwicz, geber aşkım

7 Nisan 2022 Perşembe

epigraf

bir gün kitap yazabilme ihtimaline karşı kendime sakladığım, zaman zaman uykuya varmadan önce ya da yolculuklarda camdan dışarıyı seyrederken tekrar ettiğim bir ithaf cümlem var.

sanırım, bundan böyle bir epigrafım da oldu. o gün gelir mi? gelirse yazarı izin verir mi bilmem ama en azından zaman zaman uykuya varmadan önce ya da yolculuklarda camdan dışarıyı seyrederken hayal edebilirim.

*

"böylece senin oradaki varlığın benim hayatımı, yazdığım yazıyı, biçimlendirdi. sen farkında olmadan bu kitabın içinde oldun ve hatta onun var olmasını sağladın. ama senin daha haberin bile yok bundan. kim bilir bu kitabı ne zaman okuyacaksın? kim bilir neler düşüneceksin hakkında? bilmiyorum. orada olman hoşuma gidiyor, benim burada olduğumun farkında olmasan da."*


*:ismail pelit, sigara içmemek

5 Nisan 2022 Salı

bize ayrılan süre

bazı gerçekler vardır. hepimiz biliriz, görürüz de içimize oturması için kelimeleşmesi gerekir.

onlardan birini ismet abi anlattı. arkadaşının sözleri. ben hafta sonundan bu yana bir kaya gibi içimde taşıyorum. biraz da siz taşıyın.

"ismet," demiş son konuşmalarında. "hayat ne tuhaf... daha önce tanımadığın, ortak bir geçmişiniz, akrabalık bağınız olmayan bir insanla evleniyor elli yılını onunla geçiriyorsun. diğer yandan sana can veren, senin için canını verecek, belki de bu hayatta senin en çok seven insanlar olan ebeveynlerinle ve senin can verdiğin, uğruna canını vereceğin, tartışmasız bu hayatta en çok sevdiğin insanlar olan çocuklarınla yirmi yılı bile beraber geçirmiyorsun..."

1 Nisan 2022 Cuma

soru - cevap

"iyi soru"ların hiçbir zaman cevabı olmaz. onlar cevaplanmak için değil, "hımm... bu, iyi bir soru," demek, peşi sıra bir ölçek suskun kalmak için vardır.

dilerseniz, bir örnekle açıklayalım:

- neden yıllardır inatla blog tutuyorsunuz?
- iyi soru...
- ...
- ivan terzic'in hâlâ takımın başında olmasını anlayamıyorum. geldiği günden bu yana herhangi bir başarısı olmadığı gibi oyuna ve oyunculara da katkısı yok.

*

"sorusunu arayan cevaplar" da vardır. soru sorulduğu an cevabı orada ve hazırdır. kelimelere ihtiyacı, tekrarın gereği yoktur.

dilerseniz, bunu da bir örnekle açıklayalım:

- ben, bu geri zekalı için neden bunları yapıyorum ki?

*

ama dikkatli olun. çoğu zaman "iyi soru"lar olmaz "sorusunu arayan cevaplar"ın aradığı.

karıştırılmamalıdır.