*: süleyman çobanoğlu, kök ekin - işleyen
29 Nisan 2025 Salı
dakika ve skor
"Türkiye'nin fizik yaşamı neredeyse tek boyutlu hâle gelmiş, yeknesak ve stresle yüklü. Toplumsal ön kabuller ve genel geçer yargı o kadar baskıcı ve yoz ki, gemi maketi yapan bir yetişkine gülen, aşçılığa merak salmış şube müdürünü ayıplayan, dağ bisikletini omuzlamış genç kıza mücrim gözüyle bakan, hafta sonları hurda arabasının restorasyonuyla uğraşan beyin cerrahına uzaktan uzağa kıkırdayan, ağaç dikene, kedi besleyene, kumbara koleksiyonu yapana aptal gözüyle bakan niteliksiz bir yığının normlarıyla yaşıyoruz. Olabildiğince para kazanmak, bunu yaparken mümkün olduğu kadar tırtıklanmamak, biriktirmek, rant sağlamak, almak ve fakat kesinlikle vermemek... Türkiye'nin somut/maddesel devinimi, bu kadar basit, berbat ve küflü bir eksen etrafında dönüp duruyor."*
25 Nisan 2025 Cuma
"mor mor"
masada duran içi su dolu şarap sürahisine bir sap leylak daldırılmış, leylağın sapınada manzarayı daha da güzelleştirmek isteyen hava kabarcıkları yapışmıştı.
22 Nisan 2025 Salı
enternasyonal - üç
bir, ki, üç:
demokratik kongo cumhuriyeti vatandaşı maître gims namlı rapçi ve söz yazarı, bir gürcistan halk ezgisine fransızca söz yazmış, sonra da icra etmiş. öyle ki, bir ayda yaklaşık üç milyon defa dinlenmiş.
gerçi ben bunu tercih ederim.
20 Nisan 2025 Pazar
şelale
birhan keskin, ve ipek ve aşk ve alev namlı şiirinde "akmamak için kendini tutan suyu gördüm" diyen h. michaux'nun unuttuğunu tamam ediyor adeta:
*"aklıma suyun intiharı geliyordu hepşelale deyince"
şelale güzel bir kız ismi yine de. upuzun kirpiklerinin gölgelediği kocaman gözleriyle dünyaya ve insanın içine içine bakan, siyah, simsiyah saçları su gibi omuzlarına çarpıp etrafa saçılan.
17 Nisan 2025 Perşembe
dizi dizi diziler
bir arkadaşım instagramdan arakladığı bir videoyu benimle paylaşmış.
/evet, bile isteye 'araklamak' dedim. kendisi çok sever araklamayı. sonra da "ama italik yazdım," der. eminim bunları okusa çok güler./
video, merdivenlerden inen bir adam vasıtasıyla film ve kitap arasındaki farkı anlatıyor. ya da film izlemek ile kitap okumak arasındaki farkı. ya da filmlerin neden kitaptaki tadı vermediğini.
'film izlemek' notuyla yapılan girizgâhta, sallana sallana merdivenlerden inen bir adam görüyoruz. adam merdivenden iniyor ve plandan çıkıyor. peşi sıra, müzik ve 'kitap okumak' notu eşliğinde aynı adamı görüyoruz.
merdiven korkuluğuna tutunduğunu, ellerinin korkuluğun üstünde kayışını, düşünceli bir yüz ifadesiyle uzaklara baktığını, her adımında ahşap basamaklarını sarsıldığını, ayağındaki kirli bez ayakkabıları falan.
"tam da bu," diyerek ünledim. kitabı okumanın yerini filmini izlemenin almasına imkan yok. kendi adıma, filmi kitabından daha iyi tek film biliyorum: big fish (2003).
/belki, esaretin bedeli de [the shawshank redemption (1994)] sayılabilir ama filmin uyarlandığı stephen king'in rita hayworth'u seven adam* öyküsü de muhteşemdi. izledikten sonra kitabını okuma ihtiyacı duymadım ama yüzüklerin efendisi üçlemesinin de kitabından daha iyi olduğunu hissediyorum./
sonra başka bir arkadaşıma silo dizisini tavsiye edişimi hatırladım.
/konuyla ilgisi yok ama ne zaman 'saylo' desem aklıma 'aykeya'cı tayfa geliyor ve elimde olmadan, "acaba, 'ayben' de diyorlar mı" diye bir süre düşünüyorum./
silo konu itibariyle tam onun tarzı çünkü. ilgilerine, iddialarına hitap eden bir konusu var. oyunculuk, set, kurgu vs. zaten iyi. izlemiş ama ilerleyişi ağır bulmuş.
"tam da bu" dedim bir defa daha. ama içimden. son dönemde filmden çok dizi izlemeyi tercih etmem tam da bu yüzden.
adamın merdiven korkuluklarını kavrayan elini, düşünceli yüz ifadesini, kirli bez ayakkabıları altında sarsılan ahşap basamakları görmek için.
*: bakınız: kuşku mevsimi, altın kitap
Etiketler:
beni ben yapan filmler,
beni ben yapan kitaplar,
dizi,
hâl beyanı
12 Nisan 2025 Cumartesi
şiir
"yalnız, dikkat et. şiir hassastır. öyle üstün körü yazmağa gelmez. iyice bi ölçcen, bakcen, ondan sonra dizcen kelimeleri. sonunu uydurcem diye hakikati incitmicen."*
*:yeşil deniz, s01e03
8 Nisan 2025 Salı
kiraz ağacı ile sakura
'sakura' desem daha havalı duracak ama kiraz çiçeği. daha doğrusu kiraz ağaçları. vakti geçti, geçiyor ama onların zamanı şimdi.
/peşi sıra en sevdiğimin, elma çiçeklerinin saltanatı başlayacak ama konumuz bu değil./
bir yer var burada. bahçe gibi. yol (kenarı) gibi de. ama ilgilenen, düzenleyen birileri var. muhtemelen müdür, şef gibi bir sorumlusu da.
yabani, meyvesi kuştan, böcekten gayrısına yar olmayacak bir sürü ağacı sadece çiçeklerinin güzelliği için oraya doldurmuşlar. tıka basa değil elbette. belli bir nizamı, estetiği ihmal etmeden.
o kiraz ağaçlarının birinde bir farklılık dikkatimi çekti. bir şey mi sebep olmuş bilmiyorum. denemeci bir bahçıvanın işi de olabilir, müdür ya da şefin emri de...
pek de yaşlı olmayan bu kiraz ağacının gövdesi iki metre kadar yüksekte üç dala dönüşmüş. bu üç daldan ikisi yoluna devam ederken, üçüncüsü kesilmiş. oraya da başka bir 'şey' aşılanmış.
çiçekleri de, googleda 'sakura' araması yapanların karşısına çıkan çiçekler.
bembeyaz çiçeklerle dolu bir ağaçta kendine verilen şansı iyi değerlendirmiş, pembe pembe 'sakura'lara vesile olmuş küçücük bir dal.
ilk önce şaşırdım elbette. hem gözlerime inandım hem şaşırdım. bir anlık yabancılamanın ardından, "güzellik böyle olmalı," dedim. "güzel, güzelle yan yana."
sonra aklımdan geçenlere daha da şaşırdım: "eskiden olsa, cazibe merkezi olarak, 'bir bataklığın orta yerinde açan sonsuz güzellikteki çiçek"i işaret ederdim. şimdi ise, orada mutlu olduğu hâlde gelen cazip. suyu, toprağı, havası kararında ama içindeki çağrıya karşı koyamayıp gelen. tıpkı, tutmakla yükümlü olduğu köprüyü, 'bilirim, dine sığmaz, ihanettir' bilincine rağmen müttefik kuvvetlere açan kırım hanı murat giray örneğinde olduğu gibi."
yoksa, "ben seni zaten ikna ederim şekerim. aslolan, senin bana yenilmen değil, kendine yenilmen."
6 Nisan 2025 Pazar
dakika ve skor
"Sessizlik, kocaman bir göktaşı gibi oturmuştu kentin üstüne; bu yüzden şaşkına dönen insanlar birbirlerinin yüzlerine bakıyorlar, uyuyan bir canavarı uyandırmaktan korkarmışçasına ayaklarının ucuna basarak yürüyorlardı sanki. Sancılı bunalımların ardından gelen gevşemeye, rahatlığa benzer bir görünüş. Bir genç kız, kilise duvarının önünde durmuş, başını kaldırmış, sol elini alnına siper etmiş, bir gözü kapalı, güneşe bakıyordu. Çoktan beri insan ayağı değmemiş bir balkonda serçeler koşuşuyordu. Ve inanılmayacak bir şey, kapalı kepenkleri delik deşik edilmiş bir dükkânın önünde çiçek satıyordu bir adam, kolunda âmâ kolluğu."*
*: melih cevdet anday, gizli emir
3 Nisan 2025 Perşembe
yatırım tavsiyesi
hiç dolandırılan, dolandırıcılar tarafından kandırılan bir tanıdığınız var mı?
benim bir tane var. ihtimaller sorulsa listeye dahil etmeyeceğim biridir aslında. ne de olsa zeki, devlet dairelerinden birinde yıllarca çalışmış, uzun süre müdürlük yaptıktan sonra emekli olmuş. yol yordam bilir, devletin işleyişine de hakim ama olanlar olmuş.
ufak bir dikkatsizlik, bir anlık gaflet kendisinin değil ama neredeyse yüz yaşındaki annesinin hesabındaki paranın çalınmasına sebep olmuş.
"bir insan bu tür şeylere nasıl kanabilir?" sorusu -ya da merakı- herkesin hakkı. "bu insanlar aptal mı?" diye soran kendince zekileri de anlıyorum. çünkü adam zeki(!).
peki, bu tarz insanları eleştirip, bıyık altından gülen ama at yarışı kuponları doldurup bahis sitelerinde yorum kovalayan, güya bir mantığı varmış gibi borsa tavsiyelerini ezberleyip internette sanal para peşinde koşanlara ne demeli?
bu yatırım araçlarına(!) para yatırıp da başarılı olan tek bir insan tanıyor musunuz? ama nasıl bir hevesle ve güvenle, dolandırıldıklarını fark etmeden para yatırıyorlar bahsi geçen yerlere.
hem de büyük bir özgüven ve para kazanacaklarına inançla. üstelik genç yaşlarında.
1 Nisan 2025 Salı
efulim*
"efulim sevgilim demektir."
*
volkan konak vefat etmiş. allah rahmet etsin.
takipçisi ya da hayranı değildim. bir şarkılık, belki bir albümlük saltanatı olan doksanlar popçusu gibiydi daha çok.
yine de üzüldüm, eksiklenmiş, yaşlanmış hissettim. çünkü efulim albümü benim için çok özeldi. hâlâ özel.
bir süru güzel şey gibi o albüm de yakari sayesinde dahil oldu hayatıma. yılını hatırlamıyorum ama iki binler civarı olmalı. türk işi goran bregović gibi karşılamıştım. üstelik, 'trabzonlu delikanlı' yaşar miraç da el vermişti.
özellikle iki şarkı kaldı o yıllardan şimdiye. ikincisi, bir kaç yazıya konu olabilecek mora nene. ilki ise efulim...
bir kadını "efulim" diyerek sevmeyi öğretti bana. başkalarından (ç)aldığım kelimelerin en apaçık olanıydı. "seni seviyorum" demeye ihtiyaç bırakmadı.
ister gece yarısı mesajlarına, 'konusuz' e-postalara konu olsun, isterse sonra koparılıp saklanacak defter sayfalarına yazılsın sadece bir cümle her şeyi anlatırdı: efulim sevgilim demektir.
o zamandan bu zamana, bu üç kelimenin toplamından daha yiğit ilan-ı aşk cümlesi duymadım bu dünyada.
gözlerimle görmesem inanmazdım ama efulim kaydıyla eklendiğim telefon rehberi de oldu.
en güzeli de elektronik olsun olmasın "efulim" hitabıyla başlayan mektuplardı. çünkü, her şeyi anlatır, 'nasıl hitap etmeli' zahmetinden kurtarırdı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)