okumayı çok severim. okumayı öğrendiğim günden bu yana okumak, hayatımın merkezinde değilse de çok yakınlarında yer aldı. hatta, okuma yazmayı ilk öğrendiğim günlere dair benzer anılar eş, dost, akraba ve arkadaş çevresinde hâlâ anlatılır durur: yan yana yürürken bir de baktım bizimki yok. geriye döndüm, yerde gördüğü bir gazete parçasını/ camekana yapıştırılmış bir açıklamayı okuyor.
aslında bu hikâyeyi bir kaç yıl öncesinden başlatmak mümkün. üç yaş civarında olmalıyım. babamı nihayet, yaz günü olması muhtemel bir günde, evin gölgede kalan, serin odalarından birinde buluyorum. yatağa uzanmış babam başını karyolanın ayak ucunda kalan demirine yaslamış, gazete okuyor. biraz dikkatli bakınca dudaklarının kıpırdadığını görüyorum. demek ki, okumak dudakların kıpırdaması demek. yani dudaklarını kıpırdatınca okumuş oluyorsun. bir kaç gün sonra beni karyolanın üzerinde buluyorlar; elimde gazete, başımı karyolanın demirine yaslamışım, dudaklarım kıpırdıyor.
o günden bugüne okumayı hep sevdim. kitap okumayı seven, hele de okuma geçmişimiz benzerlik gösteren insanlara daha hikâyenin en başında muhabbet duydum. faydalı bir alışkanlık olduğundan en küçük bir şüphem yok. sevdiklerime, ısrarla okumayı tavsiye ettim. ama insanlara okumayı tavsiye ederken aklımdan geçen ilk şey bir güzelliği paylaşma arzusu oldu her zaman.
şimdi de nehrin öteki yakasına geçelim.
son zamanlarda trendy bir durum var: "kitaba övgü" gibi görünen bir "dayatma" hâli. daha önce klasik müzik, tiyatro vs. bahanesiyle şahit olduğumuz bir dayatma biçimi bu. gerçi, yabancı filmleri orijinal-alt yazılı yerine türkçe seslendirmeli izlemeyi tercih edenleri adam yerine koymayan yığın sana çavdar ekmeği de dayatır sosyal medyada karşına çıkan bütün kedi videolarını beğenmeyi de...
kitap okumuyor ya da kitap okumakla aranızda mesafe mi var? ölün siz. aldığınız nefes bu dünyaya yük çünkü. ne cahilliğiniz kalır, ne medeniyet yoksulluğunuz. cahil ve medeniyet yoksunu birinde estetik kaygı ne arasın ki? zaten onlar beyaz ekmek sever, kedilere de mesafelidir.
böyle yapanların unuttuğu ilk şey kitap okumanın hiç de kolay bir şey olmadığı. yani, kitap okumayan insanları bu kadar kolay eleştirmek kitabın itibarını düşürmek biraz da. kaldı ki, insanlar kitap okumak için kitap okumayı zorlaştıran onlarca faktörle baş etmek zorunda. eskisi gibi uzun kış akşamlarının tek eğlencesi olarak kitap okumak yok artık. akşam yemeği ve ödevden sonra eline kitaplarını alarak bir köşeye çekilen ebeveynlerimize bakarak kitaplıktan bir kitap almak kolay iş değil. belki saçma belki boş ama daha eğlenceli, az yorucu eğlenceler mümkün. televizyon, cep telefonu, kızlarla chatleşmek.
eğer o gün toteme ihtiyaç yoksa federer'in ya da fenerbahçe kadın voleybol takımı'nın herhangi bir maçını telefonla meşgul olmadan seyrettiğimi hatırlamıyorum mesela. kaldı ki erkekler tenis ve kadın voleybol en sevdiğim spor dalları. federer ve fenerbahçe kadın voleybol takımı'nı ise anlatmayayım dilerseniz.
yani, kitap okumak çok güzel. bana kalırsa dünyadaki en keyifli işlerden biri. ama kitap okumaya bir çeşit kutsiyet izafe edip, sonu kitap okuma dayatmasına varan bir yola girmek çok saçma. insanlar klasik müzik dinlemeden, tiyatro seyretmeden, çavdar ekmeği yemeden, tereyağı ile arasına mesafe koymadan da adam oldukları gibi kitap okumadan da olabilir.
kaldı ki, kitap okumak dünyanın en kolay, en keyifli işi de değil. üstüne modern zamanlarda kitap okumanın önüne dikilen bir sürü engeli düşünün.
evet, insanlar okusun. sizi bilmem ama benim, kitap okurken hiç görmediğim hâlde bir cümlesinden ansiklopediler devşirdiğim insanlar var.
yoksa, baba olduktan sonra kitap okurken görmediğim -ki benim tanıdığım en nitelikli okurlardan biridir- yakari'yi, herhangi bir kitabın yirminci sayfasından ötesine geçebildiğine şahit olmadığım selçuk'u, okumayacağını bildiği hâlde hacimli kitaplara sevdalanan mem.'i, "durmayı unuttuğu" koşularına son zamanlarda ancak sesli kitaplarla tahammül edebilen engin'i, elinde ders ve tarih kitaplarından başka bir kitap görmediğim abimi -ki kendisi büyük teyzemin büyük oğludur- ve saçma sapan aşk romanlarına bile tahammül edemeyen, arkadaşlarına özel günlerde göndereceği mesajları bile bana yazdıran, hediye için kitap alacak olsa bana soran dünyanın en huysuz kız kardeşini bu kadar sever miydim?