"tutkusu var mıydı?"
30 Eylül 2025 Salı
soru
bir rivayete göre, eski yunanda ölünün ardından anma konuşması falan yapılmaz, o işi tek bir soruyla hallederlermiş:
24 Eylül 2025 Çarşamba
isyan
ben her zaman şükretmesini bilen biri oldum. hayatından memnun, sahip olduklarıyla mutlu. elbette komşunun tavuğunu kaz gördüğüm olmuştur ama evdeki tavuk bana yetti de arttı.
'isyan' anarşist söylem, edebi estetik ve duruş olarak hayatımda olsa da, erdem bayazıt usta gibi "isyan şiirleri"ni bilsem de iki yer dışında ohepvarolan'a hiç isyan etmedim.
/biri ankara'da bir kahvaltı masası, diğeri mavi gözlü bir şehirde, eski hastanenin bahçesindeki en uzak çam ağacının altı...
kısa sayılmayacak bir ömre iki isyan hiç de çok sayılmaz bence.
üstelik her ikisinde de abim -ki kendisi büyük teyzemin büyük oğludur- yanımdaymış./
galiba geçen gün üçledim...
ağzımın suyu aka aka, iki kocaman siyah ekmek diliminin arasını tıka basa doldurmuş nefis bir sandviç hazırlamıştım. ilk ısırığı kopardım 'içindekiler'in tadını birer birer hissettim ve "allahım," dedim.
"allahım, neden beyaz ekmeğin tadını siyah ekmeğe vermedin? ya da siyah ekmek yerine neden beyaz ekmeği sağlıklı yapmadın."
*
bilmiyorum isyanım ulu katta duyuldu mu?
eğer duyulduysa ve tanrı benim bildiğim gibi iyi değil de bir kısım geri kafalının iddia ettiği gibi kötü ise öldükten sonra kesin cehennemdeyim. cezam da ateşlerde yanmak yerine sabah akşam siyah ekmek.
diğerleri neyse de siyah ekmekle kahvaltı.
asıl ceza bu.
21 Eylül 2025 Pazar
malabadi köprüsü*
dua. ama beddua.
oxymoron örneği oluşuna aldırmadan 'iyi beddua': "en sevdiğin türküyü rakçılar kavırlasın".
/ö.'den duymuştum bu bedduayı. bunu söylemekle kendisinden helallik almış oldum bence. yok, başkasının cümlesini sahiplenmişse de orasını o düşünsün./
bugün, öğleden sonra, sonbahar yağmuru altında koşarken kulağımı dolduran şarkı hatırlattı bana. ankara'yı özledim.
biraz soluklandım.
/yüksek sesle, mümkünse kulaklıkla dinlemeniz tavsiye olunur./
19 Eylül 2025 Cuma
bir masada iki kişi: itiraf
çayından son bir yudum aldı, masaya bıraktığı fincanı parmak uçlarıyla ortaya doğru itti. bir süre camdan dışarı, belki de apansız bastıran yağmurda ıslanmamak için koşuşan insanlara baktı. bakışlarını oradan alıp az önce masanın ortasına doğru ittiği fincana verirken konuşmaya başladı:
- sana bir şey itiraf etmek istiyorum.
- cesur ol. hiçbir şey bendeki seni değiştirmez çünkü.
- ben aşık oldum galiba.
- suç işledin yani.
- aşık olmak suç mu?
- ne bileyim suçlu gibi itiraf ediyorsunuz da.
*
kindar biri değilim, sekiz yıl önce unutmaya karar verdiğim çocukluktan kalma bir kini saymazsak hiç kin tutmadım, tutmam.
ama yapılan bir hatayı unutmuyorum.
17 Eylül 2025 Çarşamba
dakika ve skor
"Bir alıntı sanatçısı olmam tam da gençken okumaya kalkıştığım kitapların ilk satırından öteye geçememem sayesinde olmuştu. Onca tökezlemenin nedeni okumaya koyulduğum romanların veya denemelerin ilk cümlelerinde bana göre çok fazla farklı yorum imkânı olmasıydı, bu da coşkulu anlam bolluğu düşünüldüğünde, okumamı imkânsızlaştırıyordu. Neyse ki on sekiz yaşıma doğru kurtulmaya başladığım o tıkanmalar muhtemelen sonradan benimseyeceğim alıntı biriktirme merakımın temelini oluşturdu, ne kadar çoksa o kadar iyiydi, mutlak bir özümseme, dünyanın bütün cümlelerini bir araya toplama ihtiyacı, önüme konulanı kontrol edilemez bir şekilde silip süpürme, okur olarak bolluk anlarında benim olabileceğini gördüğüm her şeye sahip olma arzusu."*
*:enrique vila-matas, bu ne saçma sis
15 Eylül 2025 Pazartesi
günün sorusu: şoförler
edebiyat ya da sinema, bütün anlatılarda kahramanın karşılaştığı şoförler neden ortası yokmuş gibi hep ya sessiz ya da aşırı konuşkan olurlar?
13 Eylül 2025 Cumartesi
doğru cevap
whatsappte mesajım vardı. ekran görüntüsü. e. göndermiş. bilgi yarışması gibi yapan bir uygulamanın sorularından biri. sanırım sekizinci soru. (ikinci ve dördüncü soruyu da bilememiş sanki.)
"bir anlık aydınlanma ile bireyin neden ve nasıl bir yere geldiğini bilemediği sendrom hangisidir?"hematofobikarnofobiçözülmeyen füjçözülmeli füj
bana soruyor sandım. ama soruyu ikinci kez okurken gelen mesajla öyle olmadığını anladım.
şıkları beğenmemiş kendi cevabını vermişti. laf aramızda, tam da kendisine yakışır şekilde "iyi görmüştü"...
"gözümü bi' açtım. karşıdan karlı dağlar geçiyor. bi' daha açtım. başımda bi' çocuk, kalk abi diyor, kars’a geldik. otobüsten indim yürümeye başladım. dedim, allah’ım neredeyim ben, burası neresi?"
9 Eylül 2025 Salı
incir yaprakları
"enstantane" ya da "şair adayları ve şairlere satılık dize":
yağmurlu bir günde incir yaprakları
*
yeşil.
yağmurun tıpırtısı.
yüzeye çarpan yağmurun yüzeyde sekip sıçraması ve yaprağın ivmelenişi.
yaprak ucunun az da olsa biriken su sebebiyle eğilip kendisine emanet yağmuru toprağa iade edişi.
*
kelimelerle çektiğim fotoğrafların en güzeli. o yüzden dize. o yüzden -henüz yazılmamışsa da- bir şiire ait.
5 Eylül 2025 Cuma
nazire
buradan başlayalım..
tarık tufan'a -ve dahi kemal varol'a- nazire: kendisi dikmese bile herkesin bir ağacı olmalı bu hayatta akşam gün batarken ona doğru koşabileceği.
bir yanı şehre dayanan, bir yanı tepelere tırmanan tarlalar arasında.
ana yoldan uzakta, bir başına.
gölgesinde bir park kanepesi. yorgunların gelip bulduğu, yolcuların oturduğu.
savaşa gidip de dönemeyen askerlerin anısına yapılan bir çeşme bir de. çevresi kılıçlarını göğe kaldırmış, eski zaman askerlerini hatırlatan süsenlerden bir ordu.
ama ağaç yalnız, tek ve uzak...
ne "yalnız ardıç" ne "alıç ağacı". sadece meşe. "düz meşe".
3 Eylül 2025 Çarşamba
dakika ve skor
"Buğday başağının insan ve öküz teriyle yeşerdiği her yerde olduğu gibi dünyanın bu yanında da bahar fırtınaları endişeyle beklenirdi. İhtiyarlar huzursuzca oturdukları yerde eşinir; güneşe, bulutlara bakarak ve toprağın epeydir beliren zamansız sıcaklığını yoklayarak, "Öküz Soğuğu geldi gelecek," derlerdi. Önce yıldızdan yanan pırıl pırıl bir nisan gecesinin tan vaktinde dağların doruklarına neredeyse parmak kalınlığında kırağı düşerdi. Gün ilerlerken karabulutlar çapul kolu gibi yüksek dağların ardından aşarak iner, düzlüklerde günlerdir ısınan toprağa çarpardı. Böylece dünyayı bungunluk kaplardı. Sonra çok geçmeden çıkan poyraz, elinde iğneli topuzunu sallayan fırtınaya dönerdi. Yine de bütün bu olanlar ölümcül sayılmazdı. Asıl büyük felaket indirme ihtimali olan deli yağmurda gizlenirdi. O zaman sıcak ve soğuğun çarpışmasıyla yağmur damlaları büyür; aniden patlayan rüzgâr sağanakları öküz sinirinden kırbaç gibi yeşil saplı, körpe kelleli, nazlı tuğlu buğday tarlalarının üzerinde şaklardı. Eğer dünya böyle çeyrek saat altüst olursa bedenleri fırtınayla ezilen buğdaylar yatar kalırdı. O körpeliğiyle yeri öpen buğday asla doğrulamazdı. Eski boyuna kalkamayan yaş saplar çürümeye başlar ve buğday sadece ömrü ona bağlı olanların hissedeceği bir kokuyla ölmeye yatardı."*
*: ahmet büke, kırmızı buğday
1 Eylül 2025 Pazartesi
tehlikeli şiirler - yetmiş beş
bugün tehlikeli şiirler okuyalım leyla
âsaf hâlet çelebi'den bir ibrâhîm* mesela
âsaf hâlet çelebi'den bir ibrâhîm* mesela
ibrâhîmiçimdeki putları devirelindeki baltaylakırılan putların yerineyenilerini koyan kimgüneş buzdan evimi yıktıkoca buzlar düştüputların boyunları kırıldıibrâhîmgüneşi evime sokan kimasma bahçelerinde dolaşan güzelleribuhtunnasır put yaptıben ki zamansız bahçeleri kucakladımgüzeller bende kaldıibrâhîmgönlümü put sanıp da kıran kim
Kaydol:
Yorumlar (Atom)