29 Ağustos 2025 Cuma

geçmişe yolculuk

samuel umtiti... stoper mevkiinde oynayan, kamerun asıllı fransız milli oyuncu. barcelona yıllarından hatırlayanlar olabilir. ama küçük bir ihtimal. ne de olsa bir ronaldo, messi değil. bir alex hiç değil. 

ama geçenlerde çok güzel bir laf etmiş. nostalji tanımındaki eksik parçayı tamamlamış adeta.

"geçmişe dönebilmeyi çok isterdim. geçmişteki bazı şeyleri değiştirmek için değil, mutlu olduğum ama mutlu olduğumu bilmediğim anları tekrar yaşamak için."

26 Ağustos 2025 Salı

armut

sosyal medyayı hakkıyla kullanan biri olsaydım, o sokağın bana ayrılan duvarlarına, "sana, kent soylu değilim, diyorum kızım" yazardım.

çünkü başlıktaki 'armut'un ayıyla bir ilgisi yok. ama çocuklukla bir ilgisi var. çocukluğumla.

akşam üzeri koşarken yolu uzatmaya karar verdiğimde yolumun oraya çıkacağı aklımda yoktu. oysa bahardan bu yana aklımdaydı. sadece olgunlaşmalarını bekliyordum.

/hayır, başında beklemek zorunda değilsiniz. gidiyor, dolaşıyor, sonra zamanı geldiğinde gelip olgunlaşan armutları koparıyorsunuz./
 
bazıları hala yeşil olsa da meyveler iyice olgunlaşmış biraz daha ihmal edilirse çürümeye başlayacağını ilan eden bir sürü sarı armut dalları doldurmuştu. daha doğrusu üst dalları.

zira mahallenin çocukları, çocuk kalanları, cümle hırsızları alt dalları yoklamış, dikensi ve gür ışgınlar yüzünden ağaca yaklaşmak, dolayısıyla tırmanmak mümkün olmadığı için de üst dallardaki armutlar kalakalmıştı.

gerçi yaralı armutlara bakınca bir şeyler fırlatıp uçurmayı denedikleri belliydi. ama beceriksizler...

hemen yanındaki park kanepesinin arkalığına hamle ettim. ama kalan armutlar hâlâ yukarıdaydı. demek ki bunu akıl eden birileri olmuştu.

aşağı inerek kuru bir dal aramaya başladım. evet, kuru. kutlu bir amaç için dahi olsa bir canlıya zarar vermem.

/tabiî ki, beni sevmesine izin vermediğim hâlde "sevcem işte" diye tutturan kalpler istisna. kural gereği onları kırıyorum. çünkü, "beni sevmesine izin vermediğim hiç kimse beni sevemez./

nihayet aranan dalı buldum: yaklaşık bir buçuk metre boyunda, sanki bu iş için oraya bırakılmış gibi ucu çatallanıyordu. çatallanan dalları kırıp, kolları on santimetre uzunluğunda bir buçuk metrelik bir 'y' yaptım.

/cânım y. bal y./

park kanepesinin arkalığına basıp biraz daha uzadıktan sonra en yakın armutun sapını çatalın ortasına getirip çevirdim. sonra aynı işlemi diğerleri için de yaptım.

bir kaç armutu daha işim tam olarak bitmeden yemiştim bile.

24 Ağustos 2025 Pazar

günün sorusu: yaşamak ya da ölmek

insan yaşamak için mi var? yoksa ölmek için mi?

19 Ağustos 2025 Salı

telefonda iki kişi

telefonu açtım, "yanlış zaman, yanlış insan" dedim. çünkü, bir defa daha yanlış zamandı. 'en' değil belki, ama 'çok'. kahkahalarla gülmeye başladı.

kötü espriye gülmeyecek kadar zekidir, sinirleri bozulmuş olmalı.uzun zamandır konuşmayı istediğimiz bir konu var ve bir türlü denk gelemiyoruz.

/evet, kız meselesi./

ya ben müsait değilim ya o. arama kayıtları cevaplanmamış ya da cevapsız aramalar, bir kaç saniyelik görüşmelerle, mesajhaneler özürler ve 'arama vaatleri'yle dolu.

çok sevdiğim kahkasına biraz daha zaman tanıdım, "farkında mısın, yeni bir geleneğimiz oldu," dedim.

"bazan bunu bilerek yaptığını, sadece müsait olmadığım zamanları seçtiğini düşünüyorum."

"hayır. hayır. yalnızca tesadüf."

"yakında müsait olsak bile bu gelenek bozulmasın diye, "müsait değilim" demeye başlayacağız."

"olabilir. geleneklere ve ritüellere ne kadar bağlı olduğumu bilirsin."

"bilirim."

"öpüyorum o zaman."

"ben de."

"gidiyorum."

"ben de."

17 Ağustos 2025 Pazar

ahter-suhte, hû ve siyah beyaz bir fotoğraf

bu sabah, en sevdiğim öyküyü andım: ahter- suhte, hû ve lâle. ki dünya malını dünyada bırakıp giderken yanıma hesap gününe kadar beni oyalayacak bir öykü alma hakkım olursa onu seçerim.

/güzelliği ve hatırası bir yana aşkın, hayatın, insan olmanın bütün hâlleri vardır o öyküde. mümkünse gençlikte okunmalı, harita misali masanın üzerine yaymaya gerek olmasa da arada bir kitaplığın rafından alıp satırlarında gezintiye çıkılmalıdır./

kitaplığa gidip bir taşra kitapçısında denk geldiğim ve bir hazine bulmuşcasına kitaplığıma dahil ettiğim, dergâh yayınları baskısını elime aldım. kalitesiz bir baskı ve geçen yıllarla giderek solan satırlara yeniden düştüm.

/mecaz yok. fall in love kalıbına çok da zekice olmayan, yine de bana yetip de artan bir gönderme.

bir meleğin bir ölümlüye aşık olmasıyla gökten bile isteye düştüğü şiir-film var bir de. /

genç kalfa, "istanbul'da iki asırdan beri teki bile görülmeyen" lâle-i rumilerden bir tekini gördüğü anda "günlerdir süren bu iç sıkıntısı, bu suskunluk ve ağlayamamanın" geçip gideceğini anlayınca benim de gözlerimin önünde siyah beyaz bir fotoğraf belirdi.

internetler yalan söylemiyorsa, trabzon- yeni cuma mahallesi'nin geçen yüz yılın başından kalma bir fotoğrafı bu. ilk olarak bir kitap kapağında, ketebe yayınlarından çıkma trabzon şehrinin islâmlaşması ve türkleşmesi (heath w. lowry) başlıklı kitabın kapağında gördüm.

sözün özü; ne zamandır odamın duvarlarındaki boşluklara bakıyorum ve işte o fotoğrafın makul ölçülerde bir kopyasını odamın duvarında görmenin bana iyi geleceğini hissediyorum.

15 Ağustos 2025 Cuma

the message*

erken, erken eylül...

çünkü, durup dururken still corners'a denk geldim/yakalandım/çarptım:

sanki bir kız eski bir hikâyeden çıkmışcasına denize yürürken geriye dönmüş, güneşe siper ettiği elinin gölgesinde bana kocaman gülümsüyordu.

yaz bitmiş. kumsalda bizden başka bir kaç yaşlı insan daha. tatilciler dönmüş, yazlıkçılar şehre çekilmiş.

kızdan, daha doğrusu gölgeye sığınmış tebessümünden bakışlarımı alabilirsem kumsalda unutulmuş bir kaç plastik oyuncak göreceğime eminim. muhtemelen o masal kadını da.

etekleri suya değdi değecek, üstünde siyah boğazlı kazağıyla ufku seyrediyor. ve hep olduğu gibi gitmekle kalmak arasında kararsız. ama içinde denizin çağrısını duyuyor.

benim içimde ise henüz bitmemiş bir yazın geçip gittikten sonraki hüznü. 


12 Ağustos 2025 Salı

dakika ve skor

"Ben eski terbiyeyle büyüdüm, günün birinde bir kadını öldürme emri alacağım asla aklımın ucundan geçmezdi. Kadınlara el sürülmez, el kaldırılmaz, fiziksel zarar verilmez, olabildiğince sözlü hakaretten kaçınılır, bu onlara reva görülen bir davranış değildir. Ayrıca kadın korunur, karnında, kucağında ya da pusetinde bebeği varsa kollanır, yolda yürürken trafikten sakınılır; ona saygı gösterilir, otobüste, metroda kendisine yer verilir; kadınlar geçmişte balkondan dökülen şeylerden de korunurlardı, gemi suyun dibini boylayacaksa filikalar ilk önce onlarla yavruları içindir (yavru, erkekten çok kadına aittir) en azından öncelik onlarındır. Gün olur, kurşuna dizerek yapılan kitlesel infazlarda bile kadınların canı bağışlanır, bir kenara ayrılırlar; kocasız, babasız, kardeşsiz hatta yeniyetme olsun yetişkin olsun evlatsız bırakılıp acı çekmeye mahkûm hayaletler gibi delirmiş halde yaşamalarına izin verilir de öylece yıllar geçer, kaybolup giden dünyalarının hatıralarına zincirli, yaşlanıp kocarlar. Mecburen birer hafıza deposuna dönüşürler, geride kimse kalmadığında bile bir kalan onlar olur, olayları anlatabilen yegâne kişiler..."*


*: javier marías, tomás nevinson
notgibi: bold tercihi benim.

8 Ağustos 2025 Cuma

bir aşk hikâyesi

"seni seviyorum ama aşk artık burada kışlamayacak. (...) beni seviyorsun ama bu senin uzaklara gitmeni engellemeyecek."*


*: lale müldür, kuzey defterleri

5 Ağustos 2025 Salı

bekleme odası

bakınca sadece kırmızıya boyanmış dudakları görülen genç kız ile bir kulağında küpe ışıldayan genç adam, hollywood yıldızlarının duvarlara asılmış, odayı güzelleştirmekten çok "bizimle çalışırsanız siz de onlar gibi ünlü olursunuz" mesajı vermeyi amaçlayan posterlerinin altındaki modern koltuklara oturmuş, sabırla bu vaadin gerçekleşmesini bekliyordu.

1 Ağustos 2025 Cuma

medya

mesaj mı, masaj mı?

bin dokuz yüz on bir kanada doğumlu, ingiliz edebiyatı profesörü, eleştirmen, düşünür ve iletişim kuramcısı marshall mcluhan'ın orijinali ingilizce olan bir kitabı vardır: the medium is the massage - an inventory of effects...

/laf aramızda, biraz popülerdir mcluhan. "global köy" ifadesi onun eseridir. 'elektronik çağın kahini' olarak bilinir. hatta annie hall (1977) filminde de küçük bir rolü vardır./

grafik tasarımcı quentin fiore ile ortak çalışma olan bu kitap bin dokuz altmış yedide yayınlanır. çok geçmeden kült mertebesine ulaşan kitabın ve başlığın aslında 'masaj'la bir ilgisi yoktur. ama başlıktaki "message (mesaj)" sözcüğü, ilk baskıda dizgi hatası sonucu "massage (masaj)" olarak basılmış ve yazar bu sözcüğün anlatmak istediğine daha uygun olduğu gerekçesiyle hatayı düzelttirmemiştir.

ona göre, medya, başka bir deyişle iletişim araçları, farklı şekillerde insan algısına bir çeşit masaj yapmakta, yani insanların gövdelerinin, zihinlerinin ve algılarının birer uzantısına dönüştürmektedir. ki, durmaksızın vücudumuz, zihnimiz ve algılarımız üzerinde çalışan medya, bizi mütemadiyen değiştirir, şekillendirir.

belki, masaj sonrasının rehavetinden, uyuşturan etkisinden de bahsetmiştir. bilmiyorum.