30 Mart 2025 Pazar

yaz saati

haberiniz var mı bilmiyorum ama avrupa bu gece yaz saati uygulamasına geçti. ülkemizde ise saatler son bir kaç yıldır olduğu gibi 'yaz saati'nde sabit kalacak.

yaz ve kış saatleri uygulaması gün ışığını daha verimli kullanarak enerji tasarrufu sağlamak amacıyla uygulanıyor. türkiye'nin bu uygulamadan vaz geçmiş olması ise neden bilmem eleştiri konusu.

evet, 'neden'in işaret ettiği yerde bir kinaye var. çünkü, her şeyden önce bu uygulamanın enerji tasarrufu bağlamında doğruluğu tartışmalı.

yine, iki bin on sekiz yılında avrupa genelinde yapılan bir ankette, katılımcıların yüzde seksen dördü saatlerin değiştirilmesinin biyolojik ritmi bozduğunu belirtti ve uygulamanın kaldırılmasını istedi.

bunun üzerine avrupa parlamentosu iki bin on dokuzda uygulamadan vaz geçilmesini ve saatlerin değiştirilmemesini onayladı. ancak "yaz saati mi yoksa kış saati mi kalıcı olmalı?” sorusunda uzlaşma sağlanamadığı için ertelendi.

peşi sıra brexit, pandemi, ukrayna savaşı, enerji krizi ve son olarak savunma bütçesi gibi konular yüzünden bu karar rafa kaldırıldı ve mevcut uygulama bu yüzden devam ediyor.

*

bana sorarsanız, kış saati uygulaması devam etsin isterim. mesai sonrası hava erkenden kararsın gece başlasın.

o yüzden kış saati başlarken mutlu oldum yaz saati'ne geçmeyi hiçbir zaman sevmedim. belki de 'bahar sendromu'nun bendeki dışa vurumu.

ama ben, "galiba, ruhum gececi olsa da bedenim erken yatıp erken kalkmayı sevdiğinden kış saati uygulaması bir çeşit denge benim için," demeyi seviyorum.

25 Mart 2025 Salı

eşek şakası

bazan bir eşek şakası belirleyici olabiliyor hayatımızda adlı bir mesel vardır ki anlatılır durur. 

bakalım.

*

insanlar eşek şakalarına verdikleri tepkilere göre ikiye ayrılır:

birinci grup, -ki bunlar çoğunluktadır- öfke ve kin karışımı bir duyguyla en kısa sürede rövanşı almaya çalışır. mümkünse hemen.

/bu grubu anında eliyorum. çünkü tedavisi olmayan bir doku uyuşmazlığı var aramızda./

ikinci grup, tahmin edileceği gibi azınlıkta ve intikam falan umurlarında değildir. ama onlar da ikiye ayrılır:

ilk gruptakiler sinirlenir. kızar, küser, öfke patlaması yaşar. en iyimser tahminle söylenir durur.

/bunları da eliyorum. hiçbir şaka, yapan da eşek olsa kendisi de eşek kalp kırmaya bahane olamaz./

sona kalanlar ise gülerler. belki yeri ve zamanı, hatta şakanın bizzat kendisi berbattır ama gülmeyi seçerler. üstelik, öfkelenmek yerine gülmeyi tercih ederler. azla yetinmez, kocaman gülerler.

*

hep, "olmaz" diyorum ya. onlarla olur.

"eşek şakasına maruz kaldığında öfkelenmek yerine gülmeyi seçen bir kızla olur."

20 Mart 2025 Perşembe

dakika ve skor

"Sabahleyin biraz tembel tembel dolaşıp kafamı dağıtmak istedim. Süpermarkete gittim, talihim varmış. Gerçekten, pençesine düştüğüm merhamet tezgâhtar kadınlara, kasiyer kadınlara değil, süpermarketin kendisine karşıydı; devasa alanın uzun, sağlı sollu, dar koridorlara bölünmüş reyonlarını dolduran ve her zaman olduğu gibi alınıp götürülmeyi bekleyen mallara karşı: o ümitsiz makarna paketlerine, tereyağı ve margarin bloklarına, içlerinde bezelye, hıyar turşusu, bebek mısır olan, asker gibi yan yana dizili konservelere. Sonra, belki de en acı tablo: tuvalet kâğıdından tepeler. Eli kulağında temizliğin bu tüyler ürpertici heybeti beni bir an için o kadar zayıf düşürdü ki süpermarketten çıktım gittim. Bu sabah beni anında kendine bağlayan hiçbir şey bulamamıştım henüz. Sık sık olduğu gibi, bir eksiklik duygusundan muzdarip olduğum gene aklıma gelmedi. (Hiçbir şey ilerlemiyor, her şey sadece olduğu gibi devam ediyor, derdi annem sık sık.) Kendime gene, kendi hayatımı devam etmekten kısmen alıkoyabilir miyim diye sordum. O zaman neleri yapmaz olacağımı merak ediyordum. Muhakkak daha az konuşurdum; söyleyebileceğim her şeyi zaten defalarca söylemiştim."*


*: wilhelm genazino, ne para ne saat ne kasket

17 Mart 2025 Pazartesi

dag solstad

dag solstad ölmüş. internetin ünlü ansiklopedisi ölüm tarihini 'on dört mart' diyor. söylenenlere göre, kalp rahatsızlığı nedeniyle kaldırıldığı hastaneden eve dönmek kısmet olmamış.

dilerim, javier marías ve wilhelm genazino ile buluşmuştur. üçü birlikte dag solstad'ın daha ikinci kitabını okurken, "dag solstad adını wilhelm genazino ile javier marías'ın yanına yazıyorum" diyen bir blogger eskisinin altını çizdiği satırları yarıştırıyorlardır.

erken bir ölüm sayılmaz onunki. zor olmamıştır. uzun zamandır kahramanları vasıtasıyla ölüme hazırlanmıştı çünkü. yalnızlığa ve yaşlanmaya ise zaten hazırdı.

yine de aklındaki, terekesindeki bütün romanları yazmış olmasını dilerim. zira, sadece okumaktan keyif almadım, kendime ve hayata dair bazı şeyleri aydınlanma anı yaşar gibi öğrendiğim de oldu.

/sanırım bu aydınlanma anları ayrı bir yazıyı hak ediyor./

ne yayımlarsa bir dost tavsiyesi olarak gördüğüm jaguar kitap sayesinde tanımıştım onu: t. singer... "orada olmayan adam" olmak isterken roman kahramanına dönüşen bir adamın iki kahkaha ile paranteze alınmış hikâyesiydi. ona sorsalar, "ara sokaklarda kaybolmak ya da kimselere temas etmeden aranızdan geçip gitmek isterdim," diyeceğine adım gibi eminim.

sadece hikâyesi değil anlatma biçimiyle de o kadar etkiledi ki beni, hemen yayımlanmış diğer kitaplarını da edindim. şimdi bunları, dag solstad'ın türkçeye çevrilmiş bütün kitaplarını okumuş biri olarak yazıyorum.

jaguar kitap'tan çıkan ikinci kitabı, alışılagelmiş solstad anlatılarından uzak ve deneysel bulduğum armand v.'yi saymazsak hepsini de okumanın verebileceği en yüksek keyifle okudum. dilerim ölmeden bir defa daha okuyabilirim.

yine jaguar kitap'tan çıkan t. singer'ı ayrı tutarsak bütün kitapları aynı kişinin farklı yaşlara yayılmış, farklı hâllerinin (siyasi görüşü, aşk hayatı, arkadaşları, evlilik) hikâyesi olarak okumak mümkün. ve o kişinin dag solstad biyografisinden bir şeyler taşıdığı kesin. öyle ki, roman altmışlı yılların başında geçiyorsa kahraman tıpkı yazar gibi yirmili yaşlarının başında oluyor. seksenlerin başında geçiyorsa kırk yaşlarında...

ona "norveç'in kafka'sı" denildiğini duyunca çok şaşırmıştım. eğer bu benzetme, tıpkı "doğu'nun paris'i", "saksonya'nın floransa'sı" gibi bu şehirlere benzemekten ziyade güzelliği ile bulunduğu coğrafyadan, çevre şehirlerden ayrılan bir şehre güzelleme ise kabul edebilirim. ama kafka'yı da külliyat olarak okumuş bir okur gözüyle söylersem aralarında ne yazarlık ne de dertler manasında yakınlık var. ama edebi kıymetini işaret etmek için kafka'nın kabul görmüş kıymetini referans alacaksak bence kafka'dan çok daha keyifli onu okuması.

başka bir deyişle sadık hidayet için söylenegelen "iranı'n kafka'sı" ne kadar yerinde ise solstad için söylenen o kadar yanlış, o denli boş.

bu açıdan kendisini en çok genazino'ya benzetiyorum. genazino'nun norveç şubesi. ya da norveçli ruhdaşı. ya da tam tersi. anlatma şekilleri neredeyse aynı. dertleri de. ama coğrafya. kader...

okumadıklarımı bilemem ama tıpkı o da genazino gibi kahramanı erkek hikâyeler anlatıyor. sıradan, çok sıradan, hep sıradan insanları alıp onları içinden geçenler vasıtasıyla sıradandan ayırıyor. adeta, her insan ayrı bir kainat dercesine.

ufacık anlar, tesadüfler kahraman yapıyor onları. ya da bir romana konu ediyor. çünkü o kısacık an bir kırılmaya sebep oluyor. hayatın akışı değişiyor ya da bir maceraya kapı aralıyor.

o ana kadar her şeyimiz olan biri bir anda hiçbir şeyimiz oluyor.

14 Mart 2025 Cuma

günün sorusu: huzuru terk

huzurdan geri geri, huzura sırtını dönmeden çekilmek, saygınlığına aşırı düşkün bir hükümdarın başlattığı bir gelenek midir yoksa kuşkucu bir ziyaretçinin akıl ettiği mi?

12 Mart 2025 Çarşamba

dakika ve skor

"Yaratmak. Elde tutmak. Yok etmek.
Hinduların bu görevlerden her biri için bir tanrısı vardı. Ben hepsini tek başıma yapıyorum.
Benden önce kimsenin yaratamadığı bir şey yarattım. Ancak dünya buna şahit olmadı ve hiçbir zaman da olmayacak.
Sonra yarattığımı elimde tutmaya çalıştım, tüm gücümle ve isteğimle. Acı çekerek, bazen de gözyaşı döküp kurbanlar vererek.
Şimdiyse yok edeceğim. Bana kim karşı koyabilir ki? Eğer hak denen bir şey varsa bu isteğim yerine gelecektir.
Aslında yaratıcı olarak kalmak, yarattığımdan mutlu olup onu başkalarıyla paylaşmak isterdim. Ancak yok etmenin de kendince derin anlamları var. Çekici yanı tamama erdirmesinde saklı."*


*: u. poznanski, erebos

9 Mart 2025 Pazar

kayıp çocuk

söze, karamazov kardeşler'in en cazip olanı dimitri'nin bir sandığın üzerinde uyuyakaldıktan sonra, uyandığında söylediği cümle ile başlayalım: "bir düş gördüm efendiler..."

*

kafe tarzı bir mekanda çalışıyormuşum. eskiden çalışmak hayalini kurduğum gibi müdavimleri olan, tül perdeli pencerelerinin iki yanında yana çekilmiş kadife perdeler sarkan bir yer değil de 'yeni nesil kahveci' dedikleri, bol ışıklı, duvarında bisiklet asılı yerlerden.

haliyle, o eski hayaldeki gibi siyah takım elbisesini beyaz gömlek ve papyonla tamam eden orta yaşlı, duruşundan anlamlar taşan, müşterilerin saygı duyduğu adam değil de tezgah arkasında duran, kolları dövmeli, üniversiteyi uzattıkça uzatmış baristalar gibiyim. kulağımda küpe bile olabilir.

müşteriyle ilgilenirken dükkan kapısını açıldığını görüyorum. sırtında kendinden büyük bir çantayla bir çocuk iki eliyle itelediği kapının aralığından içeri giriyor.

merak etmeyin tanıyorum onu. arkadaşlarım diyebileceğim bir çiftin küçük çocuğu. mutlu aileye örnek verebileceğiniz tarzda bir ilişkileri var. zaten onlarınki aşk evliliği. yoksa, ferhat ile aslı nasıl bir araya gelsin ki?

ama bir problem var. o çocuğun bırakın ilkokul birinci sınıfı anaokuluna başlamasına bile yıllar var. sanki ablasıyla yer değiştirmiş.

dükkanın içinde ne yaptığını biliyormuşcasına hareket ediyor. sanki her gün okul çıkışı yaptığı bir şeymiş gibi. yine de, arayıp haber vereyim diye düşünüyorum. ama unutuyorum. ihmal etmem de olası.

çünkü içimden en küçük halam geçiyor. cânım halam, gece yarılarında beni bizimkilerin odasından kaçırıp kendi yanına yatırdığını bugün bile kendinden gurur duyarak anlatır.

anne ve babasının çocuğu merak edecekleri geliyor aklıma. telaşla oraya buraya telefon açtıkları, ona buna sordukları görüntüler gözümün önüne geliyor. buradan bu gelişin mutad bir geliş olmadığını da anlıyorum şimdi. ama yüzümde halamın, cânım halamın yüz ifadesi.

çocuk masalardan birinde tek başına oturuyor. ben tezgah arkasındaki işlerle meşgul oluyorum. hiç mi hiç konuşmuyoruz. belki de ben yanlış anlıyorum her şeyi. sadece, annesi ya da babası okul çıkışı buraya gelmesini ve burada beklemesini tembihlemişler.

bir süre sonra kapı tekrar açılıyor. aslı'nın kan ter içindeki yüzünü ve yorgun bedenini görüyorum. kızgın ve kırgın bir bakışla benden yana bakıyor. hiçbir şey demeden oğlunun yanına gidiyor ve sarılıyor.

"ben şimdi ne yaptım ki," diye düşünüyorum. "neden kızdı ki?"

6 Mart 2025 Perşembe

yazılı yoklama

bir.. neden bütün şehirlerin ortasından bir nehir akar?
iki.. denize inen dik sokaklar bütün mavi gözlü şehirlerin ortak kaderi midir?
üç... bir kadın neden sarışın olmak ister?
dört. kanatlarına dokunulmuş bir kelebek yeniden uçabilir mi?
beş.. vakti gelince oradan oraya uçan göçmen kuşların asıl yurdu neresidir?
altı. yine de ister miydin beni sevilmemiş bir yarayla hiç?
yedi. gelecek ne zaman gelir?

başarılar...


not: istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz.
        sorular eşit puanlı olmayabilir.
        basit hata puan götürmez.

2 Mart 2025 Pazar

dönsün dünya

sema enci, "tersine gidilemeyeceğini gösterir yağmur"¹diyerek türkçenin en büyük şairine eşlik ederken, peşi sıra "şiire dön şiire dön kalbim"² diyerek konuyu biraz daha köpürtür.

*

bir... "sen ve yağmur./ başa dönemezsiniz./ öyle bir yol yürüdünüz ki ancak/ dönüş yolunu yokederek gelebilirdiniz/ inişiniz bir iniş olurdu başa dönmemecesine."

iki... "eve dön! şarkıya dön! kalbine dön!/ şarkıya dön! kalbine dön! eve dön!/ kalbine dön! eve dön! şarkıya dön!"