22 Aralık 2024 Pazar

yalı çapkını

arkadaşım. yakın sayılır. ama erkek mi kadın mı olduğunu kendime saklayacağım.

uzaktan bakınca, 'çapkın' denilebilir ona. ya da 'şıpsevdi'. veya 'ayran gönüllü'...

çok bilmiş bir edayla, sağlıklı olmadığını söyleyecekler de çıkabilir. her çiçekten bal almaya çalıştığını, skor peşinde koştuğunu, bağlanma probleminden mustarip ya da flört aşamasını geçebilecek yetenekten yoksun olduğunu...

korkarım, sorunu çocukluğunda aramaya kalkanlar da olacaktır. günahı sevabı doğum saatine yükleyecekler. coğrafya kaderdirciler...

ama siz bana kulak verin. sadece aşka inanıyor o. bu berbat dünyada ve hayatta mükemmel aşkın da olduğuna.

onu birinden diğerine sürükleyen şey tam da bu: bir yerlerde kusursuz aşkın, bir yerlerde mükemmel sevgili ya da eşin varlığına dair yıkılmaz inanç.

bu yüzden mükemmelliği bozan, kusursuza zarar veren bir durumla her karşılaştığında o ilişkiyi bitiriyor.

ya terk ediyor ya da muhatabının onu terk etmesine izin veriyor.

17 Aralık 2024 Salı

tavsiye

"sinemaya davet ederim," dedi. ve bu, "ya sen?" diye sormadan kısa bir süre önceydi.

"iki insan flört ederken olup olmayacağının, değip değmeyeceğinin anlaşıldığı, ne olacağına karar verildiği ya da bir cevaba ulaşıldığı anlar vardır hani. duruma göre eşik atlar ya da bir duvara toslarız. muhatap olduğumuz insanı sinemaya davet etmek bunu anlamanın en iyi yoludur. eğer, 'hangi film?' diye sorarsa daveti geriye alır, mevzudan uzaklaşırım. çünkü o benimle zaman geçirmeyi değil iyi bir film izlemeyi ya da kötü bir filmle zaman kaybetmemeyi istiyordur. anlarım ki, benim flört sandığım şey iş arkadaşlığı gibi bir şeymiş."

ya ben?

flört güzergahında bir ara durup oradan tavsiyelerime ne kadar hızlı tepki verdiğine bakarım.

/bu tavsiyeler 'deneme' gayesi taşımaz. çünkü ben yıllar önce öğrendim insanları denememek gerektiğini. ve tanrıyı. ve aşkı. ve beni./

aşkın başlangıcı, her şeyin büyülü bir ışık altında göründüğü kutlu zamanlar... film, kitap ya da bir şarkı fark etmez. saçma sapan bir şey dahi sırf o işaret ediyor diye gözümüze muhteşem görünür. onun sinemayı iyi bilmesiyle, iyi okur ya da mükemmel bir müzik kulağına sahip olmasıyla ilgisi yoktur bunun. muhatabımız işaret etmiştir, bir süreliğine de olsa eline değil işaret ettiğine bakabiliriz.

eğer o tepki yeterince hızlı değilse ya beni ciddiye almıyordur ya da saydığım sebeplerden ortada büyü falan yoktur.

o zaman o güzergahta yol almanın da bir anlamı yoktur.

15 Aralık 2024 Pazar

dakika ve skor

"Kedere şerbetli olmak şöyle dursun, hikmeti aramaktan vazgeçtikleri günden beri talih makaraları boşlukta dönüp duruyor, ellerinde avuçlarında ne varsa yele veriyordu. Gerçekle rüyanın iç içe geçtiği âlemlerin gediklisi olmayı marifet bildikleri için kurdukları düşlerde de kiracı olduklarını, günü gelince göçüp gideceklerini gayet iyi biliyorlardı. Paylarına düşenden fazlasını istemedikleri gibi akıllarından geçirmeye dahi tenezzül etmiyorlardı. Az ile duymayı, yok ile susmayı öğreneli çok olmuştu. Goncayı Selamsız'dan, gül yaprağını Bülbülderesi yahut Karacaahmet'ten tedarik ediyorlar, kuytu köşelerde ateş ekip duman biçiyorlardı. Gündüzleri uykuda, geceleri sokak aralarında salınarak geçen bu insanlar için yaşamak hiçbir anlama gelmediği gibi göçüp gitmek de kurtuluş yolunu işaret etmiyordu. Çünkü her biri yaşarken ölümün tadına bakmış, öteki dünyanın kapısından geldikleri yere geri gönderilmişlerdi. Onlar için geçmiş de gelecek de hükmünü kaybedeli yıllar olmuştu. Aldıkları nefesten başka sermaye taşımadıkları bu kör talihin onlara güleceği yoktu. Bunu bildikleri için zorlamazlar, az olanın bereketiyle yuvarlanıp giderlerdi."*


*:semih öztürk, kırık rahvan - bal karıncaları

12 Aralık 2024 Perşembe

bir çocuk daha

havuza giden yol sadece yayalar ve bisikletliler için olmasına rağmen, gidiş ve geliş olarak düzenlenmiş. aralarında onlara, ağaçlara da ev sahipliği yapan yeşil bir şerit ve o yeşilliği yoldan ayıran iki alçak duvar eşlik ediyor.

çoğu zaman o duvarın üstüne konulmuş kutular olur. kutunun üzerine "hediyedir" diye yazılmış, "alabilirsiniz" diyen bir not yapıştırılmıştır.

insanlar taşınırken kurtulmak istedikleri, çöpe atarsa ziyan olacağını düşündükleri, artık ihtiyaç duymadıkları, belki birinin işine yarar diye düşündükleri ama muhakkak sağlam, kullanılabilir durumdaki eşyaları o duvar boyunca bırakırlar.

en çok kitaba rastlanır orada. peşi sıra çocuk kıyafetlerine. işe yarar bir tek kitap görmedim ama şimdiye kadar. çocuk kıyafetleri işime yaramaz ama ihtiyaç olsa da oraya baş vurmazdım sanki. ama kocaman bir saksıya hayır demem.

/kaktüslerden biri fena büyüdü. öyle ki artık pencere önünde değil yerde duruyor saksısı. en geç baharda büyük bir saksıya geçmesi şart./

geçen gün duvarın üzerinde bir yığın gördüm. yaklaştıkça aynı evden çıktıklarını anladım. "taşınıyor galiba," dedim kendime. ama üst üste konulmuş mavi kapaklı, kocaman şeffaf plastik kutuları görünce durdum.

içi lego parçalarıyla doluydu. ister istemez yanlarında duran karton kutulara kaydı gözlerim. elektronikten pille çalışanlara, peluş oyuncaklardan ahşap olanlara kadar çeşit çeşit oyuncak doluydu içleri.

o an bir sürü şey geldi, geçip gitti aklımdan. ama sizin için en hüzünlüsünü seçtim. "bir çocuk daha," dedim.

"bir çocuk daha büyümüş."

8 Aralık 2024 Pazar

sinek kızı ve sinek valesi

ilk iş olarak kupa kızı ve sinekler valesi'ni açtım. fonda teoman'ın sesi. masanın üzerinde ise bir iskambil destesinin resimli kağıtları. kızlar, valeler, papazlar...

/muhataplarım iyi bilir. çünkü ben metod oyuncusuyum. rol gereği, bir damacana suyu sırtımda on sekizinci kata çıkardıktan sonra kapıyı açan güzel kıza "sahi sizin gözleriniz ne renk?" diye soracaksam bir damacana suyu sırtımda on sekizinci kata çıkarır kapıyı açan güzel kıza "sahi sizin gözleriniz ne renk?" diye sorarım.

ve içimden dua ederim: lütfen claire dunlap yeşili olsun allahım./

kağıt oyunlarını sever misiniz bilmem. ben çok severim. geçmişe dair en çok özlediğim şeylerden biri önünü ardını düşünmeden ders asıp sabahtan akşama, uykuyu boş verip akşamdan sabaha king oynadığımız zamanlardır mesela.

şimdi de oynuyorum elbet. ama o günlerdeki karelerin, oyunun tadı bir başkaydı.

ne diyordum? kağıt oyunlarını severim. ama kağıt oyunlarının sadece kağıt oyunu olmadığını yeni öğrendim. hatta, o şarkıdaki kupa kızı ve sinek valesi tercihinin benim düşündüğüm gibi olmadığını da.

/ben kağıt falı bakarken, -elbette inanmıyorum ve gülmece unsuru olarak-, daima 'maça kızı ve kupa valesi' ikilisinin tercih ederim. falda muhatap olduğum kişi değişir ama 'maça kızı' değişmez. zengin çocukları gibi sarışın olmasam da ben 'kupa valesi'.

tanışalım.../

oysa o şarkı 'zengin kız - fakir oğlan' hikâyesiymiş. ve bu durum açıkça belirtilmiş.

dört valeden sadece 'sinek valesi'nin elinde kılıç var. (evet, hepsinde yok.) ve bu durum onun köylü ya da fakir olduğu için askere alındığına işaret.

dahası kızlar içinde bir tek 'sinek kızı'nın elinde çiçek yok. (evet, sadece onun.) çünkü sevgilisi ya da kocası savaşta olduğu için ona kimse çiçek vermemiş.

4 Aralık 2024 Çarşamba

günün sorusu: labirent

beyninin kıvrımlarından daha iyi bir labirent olabilir mi insan olana?

1 Aralık 2024 Pazar

dakika ve skor

"Senden gelen bir mektubu elime aldığımda ilk olarak sıcaklığını hissediyorum. Şarkı söylediğinde sesinde beliren sıcaklık. Kendimi ona bastırmak istiyorum ama yapmıyorum çünkü beklediğimde sıcaklık her yanımı sarmalıyor. Sonra mektubunu ikinci kez okuduğumda ve sıcaklığınla sarmalanmış bir haldeyken, yazdığın kelimeler uzak bir geçmişe ait gibi oluyor, onlara birlikte bakıyormuşuz gibi. Gelecekte oluyoruz. Hakkında pek bir şey bilmediğimiz bir gelecekte değil. Çoktan başlamış bir gelecekte. Bizim adımızı taşıyan bir gelecekte. Elimi tut. Bileğindeki yara izlerini öpüyorum."*


*:john berger, a'dan x'e - john berger tarafından kurtarılmış mektuplar
   notgibi: bold kelimeler ise benim tercihim.



25 Kasım 2024 Pazartesi

kadınlar ve de erkekler

barış bıçakçı size diyor, hepinize.

kadın, erkek ayırmaksızın.

"karşılıksız veya söylenmemiş bir aşkı olan genç kadın ya da erkek, âşık olduğu kişinin hayatını iş edinen bir dedektiflik bürosu kurar. küçük parçalarını bildiği o hayatın bütününü görmek için uğraşır, çıldırır. cünkü ortaya çıkacak bütünde kendi yerinin ne olduğunu ölesiye merak eder."*


*: veciz sözler

21 Kasım 2024 Perşembe

dostsuzluk

üniversiteden sonra 'dostum' diyebileceğiniz, 'dost' kavramının içini dolduran arkadaşlarınız oldu mu?

bu soruya cevabınız, "evet," olsa bile üniversite, lise, hatta daha öncesinde kurulan arkadaşlık ya da dostlukların tadı bir başka değil mi?

yeni dostlarınızla "en son ben aradım, sıra onda" ya da "benim 'başkalarının yanında susarak yürüyebilen insanlar günü'mü kutlamadı" muhasebesi yaparken, eskilerle aylarca, hatta yıllarca konuşmasanız da dün görüşmüş, araya hiç mesafe girmemiş gibi bıraktığınız yerden devam edebiliyorsunuz değil mi?

zor değil mi, biraz yaş alınca arkadaşlık, dostluk kurmak?

/artık alıp almamakta kararsız kaldığınız lüks otomobili size satabilirim. otomobil satıcılarının klasik taktiğini kullandım, 'küçük evetler'i yeterince biriktirdim./

aksi örnekler* varsa da, belli bir yaştan sonra sadece kalbini karşı cinse açmak değil dostluk kurmak da zor iş.

karşı cins konusunda bu durum yalnızlığa alışmak, konfor alanını terk etmeye değer bir hikâye bulamamak, bulunsa bile görmezden gelmekle açıklanabilir. ama dostluksuzluğun tek bi sebebi var samimiyet noksanlığı. unutulan apaçıklık, giyilen kostümler, girilen roller.

en son ne zaman kendinizi başkalarının yanında saldınız? "haklısın", "sana katılıyorum" demeden söze başlayıp, içinizden geçeni, doğru bildiğinizi söylediniz? bencil sıfatından korkmadan "hayır" dediniz? hata yapsanız bile yargılanmayacağınızı düşündünüz? yargılayanlar olsa bile umurunuzda olmadığı günler nerede kaldı?

ben söyleyeyim: bazı özel durumlar dışında, yirmili yaşlar civarı.

ondan sonra da, toplum içinde nasıl davranacağı ezberletilmiş bireyler olarak çalışma hayatına salıyorlar bizi. taşrada ya da uzak ülkelerde halktan kopuk, birbirine sığınmış çalışma arkadaşları içinde değilseniz -ki o durumlar üniversite hâlâ bitmemiş etkisine sahiptir- kendimizi yoğun bir rekabetin içinde buluyoruz.

sadece çalışma hayatı değil sosyal hayat da adeta sonraki hamleleri hesap etmeniz gereken satranç oyununa dönüşüyor. komşular, iş arkadaşları, marketteki kasiyer kız, spor salonundaki antrenör, hatta hoşlandığımız insanla kendimiz gibi değil olması gerektiği gibi ilişkiler kuruyoruz.

/ulan, hoşlandığımız kızı ne zaman arayacağımıza dair kurallar var. hemen arayamazsın. bir kaç gün geçmesi şart.

ulan mı?

evet, "ulan"./

buzluktan çıkalı çok olmuş buz küpleri gibi köşelerinin keskinliği kaybolmuş şekilde muhatap oluyoruz muhataplarımızla. aksi takdirde, konu komşu ne der? ne der müdürümüz? asansördeki kız?

hâlinin farkında olan insan karşısındakinin de ne hâlde olduğunu biliyor. yani sahtelik değilse de doğallıktan uzak paylaşmaklar. saçının rengine yapılan iltifat samimi, arkadaşının dediği gibi kilo vermemiş olabilir. çünkü aksi durumda kendisi birine saçının rengini övmüş, diğerinin eksilen kilolarını abartmıştı.

söyler misiniz, böyle bir ortamda kime samimiyetle açılacak kimin karşınızda çırılçıplak durduğuna inanacaksınız?

ve böyle bir ortamda birine nasıl "dostum" diyebileceksiniz?


*: evet, saydım. beş tane dost sıfatını hak edecek arkadaşım var üniversite sonrası tanıdığım. kadın da var erkek de. benden büyük de var içlerinde küçük de. ama hepsinin en ortak özelliği şu: birbirimizin ciğerini biliyoruz. günahlarımızı, sevaplarımızı, zaaflarımızı, acılarımızı, korkularımızı. ne varsa....

19 Kasım 2024 Salı

mektup

iyi aile çocuğu federer'den en büyük rakibi ve belki de en iyi arkadaşı nadal'a.

bazan eşe yazılmış, muhasebeye soyunmuş aşk mektubu tadı verse de benim aklıma leonard cohen şarkısı chelsea hotel, no:2 geldi.

/nadal tam da son turnuvası olacağını duyurduğu davis cup'ta, belki de son profesyonel maçını oynarken./

*

vamos, rafa!

sen tenisten emekli olmaya hazırlanırken, paylaşmak istediğim birkaç şey var...

bariz olanla başlayalım; beni alt ettin... hem de çok kez. benim seni alt etmeyi başardığımdan daha fazla. bana kimsenin yapamadığı şekilde meydan okudun. toprak zeminde kendimi senin arka bahçene girmiş gibi hissettim ve beni tahmin edemeyeceğin kadar çok geliştirdin. oyunumu yeniden hayal etmemi sağladın, hatta bir avantaj elde etmek umuduyla raket başımın boyutunu değiştirtecek kadar ileri gittin...

batıl inançları olan biri değilimdir ama sen bunu bir üst seviyeye taşıdın. tüm yaptıkların, tüm o ritüeller... oyuncak askerler gibi su şişelerini dizmen, saçını düzeltmen, iç çamaşırını ayarlaman... hepsini son derece yoğun bir şekilde yaptın. gizliden gizliye hepsini sevdim. çünkü çok eşsizdi, çok kendindin.

ve biliyor musun rafa? oyundan daha çok keyif almamı sağladın...

belki başlangıçta değil. iki bin dört australian open'dan sonra ilk kez bir numaraya yükseldim. dünyanın zirvesinde olduğumu sanıyordum. ve öyleydim de, ta ki iki ay sonra sen miami'de kırmızı atletinle korta çıkıp o pazularını gösterene ve beni ikna edici bir şekilde alt edene kadar... senin hakkında duyduğum tüm o söylentiler, mallorca'dan gelen bu inanılmaz genç oyuncu, jenerasyonluk yetenek, muhtemelen bir gün bir majör kazanacak, sadece aldatmaca değildi... ikimiz de yolculuğumuzun başındaydık ve sonunda bunu birlikte başardık.

yirmi yıl sonra rafa, şunu söylemeliyim; inanılmaz bir kariyer geçirdin. on dört roland garros... ispanya'yı gururlandırdın. tüm tenis dünyasını gururlandırdın. hâlâ paylaştığımız anıları düşünüyorum. sporu birlikte tanıtmak... o maçı yarı çim, yarı toprakta oynamak... cape town, güney afrika'da elli binden fazla taraftarın önünde oynayarak tüm zamanların seyirci rekorunu kırmak... her zaman kahkahalarımızı paylaşmak... kortta birbirimizi yıprattıktan sonra kupa törenlerinde neredeyse kelimenin tam anlamıyla birbirimizi tutmak zorunda kalmak...

iki bin on altıda rafa nadal akademisi'nin açılışına yardımcı olmam için beni mallorca'ya davet ettiğiniz için hâlâ minnettarım. aslında ben kendimi davet etmiştim. orada olmam için ısrar etmeyecek kadar kibar olduğunuzu biliyordum ama bunu kaçırmak istemedim...

dünyanın her yerindeki çocuklar için her zaman bir rol model oldunuz ve mirka ile ben tüm çocuklarımızın sizin akademilerinizde eğitim almış olmasından dolayı çok mutluyuz. Binlerce genç oyuncu gibi onlar da harika vakit geçirdiler ve çok şey öğrendiler. Yine de çocuklarımın eve solak bir tenisçi olarak dönecekleri konusunda hep endişeliydim.

bir de londra var; iki bin yirmi iki'deki laver cup... son maçım. rakibim olarak değil ama çiftler partnerim olarak yanımda olman benim için çok şey ifade ediyordu. o gece seninle kortu ve gözyaşlarını paylaşmak sonsuza dek kariyerimin en özel anlarından biri olacak.

rafa, destansı kariyerinin son ayağına odaklandığını biliyorum. bittiğinde konuşuruz. şimdilik, başarında kilit rol oynayan aileni ve ekibini kutlamak istiyorum. ve bilmeni isterim ki eski dostun seni her zaman destekliyor ve bundan sonra ne yaparsan yap aynı şekilde destekleyecek.

her zaman en iyi dileklerimle, taraftarın.

roger federer

17 Kasım 2024 Pazar

ikinci okuma

jaume cabre, itiraf ediyorum'da her okurun bildiği şeyi çok güzel söyler:

"ikinci kez okunmayı hak etmeyen kitap okunmaya değmez ama bir kez okumadan bunu bilmek imkânsızdır."

kolayca unutulacak bir ilişkiye değmez ama bunu muhatap olmadan bilmek imkansız, diyorum ben de.

sonra da sözü uzatmıyor, tıpkı jaume cabre gibi bitiriyorum:

"hayat böyle de acımasız."