19 Haziran 2025 Perşembe

günün sorusu: cümleler

cümleleri insanlar mı deneyip, arayıp sonunda buluyor, yoksa tersi mi oluyor, cümleler biri gelsin de onu alsın, kullansın veya altı çizili satırlara dönüştürsün diye bekliyorlar mı bir köşede?

17 Haziran 2025 Salı

dakika ve skor

"Hıristiyan tarih yazımının başlangıcından on üç bin yıl kadar önceydi, son buzlar da su oldular, sızdılar toprağa, havaya karıştılar, yağmur olup yağdılar, yerle gök arasında devinmeye başladılar. Toprak iyice doyduğu için artık alamayınca onları içine, mavi kilin üzerinde toplandı su, yükseldi, yükselip aynadan bir bıçak oldu, kesti kara toprağı boylu boyunca. Ve bir oyuğun içinde yeniden zuhur etti, buharlı ve berrak bir göl cisminde. Suyun bıçkın buz iken topraktan çalıp götürdüğü kumlar şuradan buradan gelip gölün içine aktılar şimdi, dibine çöktüler, suyun altında sıradağlar kurdular, su başka yerlerde gittiği kadar yürüdü toprağın derinlerine."*


*: jenny erpenbeck, gölün sırrı

15 Haziran 2025 Pazar

yaba kulaklı, adsız çocuk

ya da "bir adı varmış, ben bilmiyormuşum"...

bütün bunları beyaz gemi'nin filmini seyrettim de ondan yazıyorum.

/her gün aklıma gelmese de unutmadım. unutacağımı da sanmam. ama bilirim, o yaz da geri gelmeyecek bütün yazlar gibi.

limanı gören ev. asma yapraklarının örttüğü mutfak balkonu. limanda gemiler, ne zaman başlayıp ne bittiğini fark etmediğimiz yaz yağmurları, ufukta koşan, kucağındaki güneş ışıklarını yakamoz misali denize döken bulutlar.

tavsiye üzerine cengiz aytmatov okuyorum. tam da tavsiyedeki gibi cemile'den başlayarak, külliyatı tamam etmek niyetiyle. fonda dire straits çalıyor. en çok da brothers in arms. çünkü kömür karası bir tren sarı özek bozkırını boydan boya geçiyor, dünya savaşlarının ikincisine asker taşıyor. çünkü cengiz aytmatov'un anlattıklarına en çok o yakışıyor.

hata yapsam da önümde telafi edecek kadar zaman olduğunu düşünecek kadar genç, zamanın gelip geçiciliğini unatacak kadar da çocuktum. mutluydum yani.

bir yandan da sonsuza kadar sürecek sandığım bir aşkı unutmaya çalışıyordum.

cengiz aytmatov alıp beni uzaklara götürmüştü. eski masallara, ikinci dünya savaşı zamanlarına, yokluk ve yoksullukla kuşatılmış hayatlara, aşklara, özlemlere konuk olmuştum. tabiatı kutsayan bir çevre bilinci de vardı anlattıklarında, güzel bir gelecek umudu da. en çok hüzün vardı ama. bilseniz, "ne güzel yakışıyordu bize". hâlâ da öyle...

nerelerde ağladım hatırlamıyorum ama en çok ağladığım romanı biliyorum: beyaz gemi.

öyle ağladım, ağladım ki, anlatamam. o adsız, yaba kulaklı çocuk hem kendi hem de dedesinin anlattığı masalları yanına alıp giderken, "ne çok acı var allahım!" demiştim. "teşekkürler sayın yazar. beni ağlattın."/

senaryoyu cengiz aytmatov yazmış, bolotbek shamshiyev yönetmiş. orijinal adı belyy parokhod olan film, sovyetler birliği adına yirmi altıncı berlin film festivaline katılmış.

tam bir festival filmi zaten. anlatıya dahil mitolojik unsurlardan bir hayali gerçek kılmaya çalışan sosyalist gençlere kadar.

sinema dili yerlerde gerçi. kurgu berbat, mitolojik anlar tiyatro sahnesinden kaçmış gibi 'teatral'. ama olumsuz manada. bir de tarkan'ın ahtapotundan özür dilerim.

seyretmesem de olurmuş yani.

ama...

o adsız, yaba kulaklı çocuğun adını öğrendim. bir adı olmuş filmle beraber. belki adsızlık filmde uygunsuz olduğu, belki onu oynayan çocuğun da adı olduğu ve sette kolaylık sağlayacağı için.

nurgazi...

12 Haziran 2025 Perşembe

konum - on altı

eşrefrüya ile eşrefnisan arasında bir yerlerde.

8 Haziran 2025 Pazar

deli ibram 'zeybeği'*

sevdiğim değilse de çok sevdiğim şeyler hakkında konuşmaktan imtina ediyorum galiba. bu açıdan bakınca, "söylenmemiş söz" kendini gerçekleyen bir kehanet gibi.

meseleye belli bir disiplin altında yaklaşmayı tercih etmediğim, dahası bilmediğim için söz konusu bahiste bana temas eden ne varsa anlatmak, not düşmek istiyorum çünkü. bu durum da hem konuyu dallandırıp budaklandırıyor hem de beni yoruyor.

düşünün, neredeyse on beş yıldır devam eden bir ricardo reis'in öldüğü yıl yazısı var. (bu arada, doğrusu "reis'ın" olmalı. ve romanın henüz izleyemediğim bir filmi var artık.) zaman zaman okuyorum, en iyi yirminci yüzyıl romanı listemi alt üst eden bu romanı o kadar çok yerinden tutmuş, hevesle anlatmaya niyetlenmişim ki ben bile yoruluyorum.

ama yine de, bu dört yüz sayfalık romanda bu kadar şey görebildiğim/bulabildiğim için kendimle gurur duyuyorum. çok kullanmış olmasam, uzanıp yanaklarımdan öpüyorum, bile derdim.

"burada, denizin bittiği yerde ve karanın beklediği yerde."

*

zamanla türlü oyunlarla bahsetmeyi öğrendim çok sevdiklerimden. belki bir hatırlayan çıkar; deli ibram divanı'ndan da ödülleri bahane ederek konuşmuştum. tiyatrosever olsaydım tiyatrosunu dile dolardım. ama hayır.

müzik seviyorum ama. üstelik her türden müzik dinlemeyecek kadar da kendime saygım var. deli ibram 'zeybeği'ni dinleyecek kadar da zevkim...

melih yeşilbağ'ın başının altından çıkmış bu şarkı. deli ibram divanı'ndan esinle.

elbette romanın ruhuna uygun bir şekilde zeybek olmalıydı. denizin tuzunu, rüzgârın serinliğini hissedecek, izmir sokaklarında dolaşacaksınız.

biraz dikkatli bakarsınız, suyun karşı yakasını ve bir zamanlar bize ait mavi gözlü bir şehirde doğan büyük kahramanı da görebilirsiniz.


3 Haziran 2025 Salı

serçe parmaklar

okuduğum makalede, "bir iddiaya göre" diyor. o yüzden araştırma gereği duymadım. ne yapay zekaya sordum ne gugıla...

ne de olsa, söze başlamak için bir bahane sadece. 'söylenmemiş söz'e...

iddiaya göre, çatal bıçak takımı kullanımının başlaması ısırığın biçimini değiştirmiş. sofra bıçağı sayesinde yiyecekleri yeni şekillerde kesmek mümkün olunca, iki yüz elli yıl önceye kadar yaptığımız gibi üstçene dişleri ile altçene dişleri üst üste gelecek şekilde yemeyi bırakmışız. sonuç olarak da üstçene dişleri altçene dişlerinin önüne gelmiş.

bilimciler bununla uğraşa dursun. ben cep telefonlarının etkisini merak ettim. 

boyunlarımız yeni bir normallik kazanacak mi acaba? ekran ışığının uyumaya olumsuz etkisi ortadan kalkacak mı?

ama ben en çok elleri merak ediyorum. spor salonunda onlarca ton ağırlığın altından kalkmışcasına gelişen, telefonu kolayca dengede tutan serçe parmakları mesela.

1 Haziran 2025 Pazar

hat - trick

bir.
gemi azıya almak: aynı günde hem eriğe hem duta hem de kiraza dalmak (tdk büyük türkçe sözlük)

iki.
o çok anlatılan bahisteki gibi sefere giden yeniçerilerden olsaydım üç kese altına mal olacaktı bugün. 
neyse ki, erik sitenin. kiraz üniversitenin kirazı. dut ise benim dutum sayılır.

üç..
haiku yazdım bir de. kefaret yerine geçer belki.
erik can
kiraz kırmızı, dut siyah
sağ elimde izleri

29 Mayıs 2025 Perşembe

şizofren

hikâyenin başı: bir ve iki...

uzatmayacağım. çünkü yolu uzattım.

evet, yolu. çünkü onu görmek, uydurmadığımdan emin olmak istiyordum.

hava güzel, vakit akşama doğru. bulutlar olmasa, "güneş ufka devrilmişti" falan da derdim.

içimde merak, heyecan, endişe, umut karışımı bir duygu. ne de olsa 'gülüm' sayılır.

o karma duygu görünce sevince dönüştü. nasıl da şenlikli. meyvesi bol, yaprakları yemyeşil. bahçe sahibi ya da bahçenin bakıcısı hatasının farkına varmış, bu defa etrafının bakımını da dut fidanını da ihmal etmemiş.

tam vaktinde meyveye durmuş olduğunu görünce, "jet lag etkisi geçmiş galiba," dedim. sonra kendi kendime devam ettim: ya bu manyak jet lag değil de şizofrense?

sonra da kendi şakama, kendim güldüm. laf aramızda erken olgunlaşmış bir kaç dut bile yedim.

27 Mayıs 2025 Salı

tehlikeli şiirler - yetmiş üç

tehlikeli şiirler okuyalım leyla
pablo nerudaʼdan matilde'ye sone* mesela

Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman,
çünkü iki yüzüyle karşına çıkar hayat.
Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın,
ateş de pay alır kendine soğuktan.

Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni,
sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak
bir yolculuğa yeniden başlamak için:
bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni.

Sanki ellerimdeymiş gibi mutluluğun
ve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarları
hem seviyorum, hem de sevmiyorum seni.

Sevgimin iki canı var seni sevmeye.
Bu yüzden sevmezken seviyorum seni
ve bu yüzden severken seviyorum seni.

*: çeviren: cevat çapan

26 Mayıs 2025 Pazartesi

efsane olmak

dün, yani yirmi beş mayıs pazar günü roland garros tenis turnuvasının merkez kortu philippe-chatrier'de bir tenis efsanesinin vedası vardı. rafael nadal, kralı olduğu toprağın en büyük arenasında tenis severlere veda etti.

ve ben başka bir büyük sporcuyu, christiano ronaldo'yu andım. iki bin on üç yılı altın top ödülünü kazandığında, "insanlar benim kendim ve para için oynadığımı söylüyor. oysa ki ben, babam benimle gurur duysun diye oynuyorum," deyişini.

kendisini öyle deyişinden sevmeye başlamıştım. kaldı ki, böyle bir cümleyi kim söylese severim. 

nadal da benzer yerden girdi gönlüme:

"şampiyonluklar, sayılar... onlar oradalar. insanlar zaten muhtemelen bunlardan haberdar. ben daha çok mallorca'daki küçük bir köyden çıkan iyi bir insan olarak hatırlanmak istiyorum."

22 Mayıs 2025 Perşembe

sır

bir zamanlar revaçta olan edebi yöntemi günümüze taşıyarak nasılsa elime geçmiş eski bir el yazmasında okuduğumu söyleyeceğim. derkenara, yeni alfabeyle, yeşil mürekkepli bir dolmakalemden çıkma harflerle yazılmış iki cümle:

"gece olunca çocuklar yetişkinlere, yetişkinler ise çocuklara dönüşür. ama herkes uykuda olduğu için kimse bunu fark etmez."