27 Kasım 2025 Perşembe

atışma - yirmi üç

süleyman çobanoğlu şiirinde, "seni sevip çekildim dedim dünya bu kadar"* dedikten sonra mikrofona gelen şükrü erbaş denemesinden sesleniyor: "dünyayı senden geçirerek sevdim. geri çekilmem yakışmazdı seni sevmeme."

  *:benden sonra bir daha, tamgalar
**:seni korumak için, insanın acısını insan alır: bütün yazıları-I

23 Kasım 2025 Pazar

bir bitiş hikâyesi

beni tanıyanlar iyi bilir: hiç acımam, buz gibi soğurum.

ama bu, soğumaktan ziyade bitiş. onun hikâyesi.

onu tanıdığımda aşkların bitimli, en yiğidinin ise üç yıl sürdüğünü çoktan öğrenmiştim. ama bitmesin istedim. bitmesin, ben ölene kadar sürsün.

londra yakınlarında, pakistanlı ve bangladeşlilerin yoğun olduğu küçük bir kasabada yaşayan, altmış yaşlarındaki pakistanlı sahaftan duyduğum o cümleyi dilime persenk edişim belki de değil tam da bu yüzdendi.

"önümde seni unutacak kadar zaman olduğunu sanmıyorum."

öyle değildi aslında. benimki bir karardı. dediğim gibi bütün aşkların bitimli olduğunu öğrenmiştim. ama bitmeyecek, benimle mezara gidecek bir aşk üzerimde hiç fena durmazdı hani. beni daha seksi gösterirdi kesin.

şaka bir yana. birbirini çok seven iki insandan iyi bir evlilik, karşılıklı aşktan güzel bir ilişki çıkmayabiliyor. bazıları iyi bir sevgili oluyor da ondan iyi bir eş çıkmıyor. kaldı ki, o ilişki devam etse ne benden onun istediği koca, ne ondan benim istediğim eş çıkardı.

dediğim gibi 'kararlı'ydım. onun oralarda bir yerde yaşadığını, pencerenin önünde, perde ile cam arasında durduğunu, eğilip bir gülü kokladığını, gözlerini kısarak ekrana baktığını, mutfak masasında oturup bir bardak çay içtiğini bilmek bana yeter de artardı.

ama bir gün bir şey oldu. bir 'kırılma'. çünkü sadece zamanın akışı değil kalbim de kırıldı.

o şeyi gerçekle değil de ancak örnekle anlatmak daha doğru sanki. en azından daha kolay.

beni tanıyanlar şunu da bilir: whatsappte son görülmesi kapalı bir kızla olmaz.

saçmalıyor, yanılıyor olabilirim, sağlıksız bir bakış olabilir ama o "kapalı son görülme" bana bir sürü olumsuz 'şey' söyler. elimde değil. laf aramızda; yanılmadığımı biliyorum. "kapalı son görülme"lerin en az bir tane hiç de masum olmayan sebebi vardır.

aramızda bunun muhabbeti açıldığında kendince bir kaç sebep söyledi. (hâlâ) ikna olmadımsa da üzerinde durmadım. çünkü bir 'karar' almıştım. kaldı ki, önemli olan oydu.

aradan biraz zaman geçti.

ve ben whatsappteki bu özelliğin rehberden seçilecek bazı numaralar için iptal edilebildiğini öğrendim.

ve adım gibi eminim ki, o bu özellikten haberdardı(r).

ve bana jest olsun, ben mutlu olayım diye ya da bana olan saygısından bunu yapmayı tercih etmemişti.

ve kendisi bilmez ama o zaman bitti.

21 Kasım 2025 Cuma

kerim inal* ya da yekta 'pessoa' kopan

kriminal bir vaka.

oyunlarla yaşayan, oyunlardan hoşlanan herkes gibi yekta kopan da müstearla yazanlardanmış meğer.

altzine yıllarında, polisiye parodileri yapan bir yazar yaratıp, yazılmamış romanların, polisiye klişelerine göz kırpan olay örgülerinin takipçisi olmasını istediği bu yazara da, "criminal" üstünden oyun yaparak "kerim inal" koymuş.

kerim inal altzine'de doksan sekiz - doksan dokuzda, kısa bir süre görünüp kaybolsa da, -pardon yazsa da- yekta kopan'ın defterlerinde soluk alıp vermeye devam etmiş ama.

nihayet, öykü toplamı karbon kopya kitabını hazırlarken kerim inal yeniden ses verir. yekta kopan, patricia highsmith ve polisiye hayranlığının sularında dolaşan, başlığıyla the talented mr. ripley'e selam gönderen bir öyküde, hem o defterinde kalmış, yazılmamış romanların konularını kullanır, hem de bu takma adın oluşumunu öykü karakterinin omuzlarına yükler.

sonuç mu? kitabın üçüncü öyküsü:becerikli bay kerim inal.


*: karbon kopya, can yayınları

19 Kasım 2025 Çarşamba

oda kokusu

bu sabah bir sardunya yaprağı ezdim başparmağımla işaret parmağım arasında.

odada hava bir ağustos sabahında yaprağına su değen sardunya nasıl kokusunu salarsa tam da öyle.

16 Kasım 2025 Pazar

rûberû

bir çocuk yaramazlığı ile parlayan kuru yaprak rengi gözleri şaşırmış bir insanın merak dolu gözleriyle muhatabına bakarken dudaklarında da muhatabı susar susmaz vereceği cevabı şimdiden bulmuşlara özgü muzip bir gülümseme vardı.

12 Kasım 2025 Çarşamba

gösterilmeyen yaşlar

buradan başlamak iyi olabilir.

farkında mısınız? ortalık -hatta insanlık- yaşını göstermediğini iddia eden/ söyleyen/ düşünen insanlarla dolu.

bir süreliğine iddia edileni/ söyleneni/ düşünüleni doğru kabul edelim ve bu kabul üzerine yürüyelim yolun geriye kalanını.

eğer kimse yaşını göstermiyorsa nasıl oluyor da, neyi ölçü alarak bu düşünceye ulaşıyoruz? çünkü, bu insanlar kırk yerine otuz, otuz yerine yirmi gösteriyorsa o zaman kırk yaşındayken ölçü almamız gereken görünüş otuz, otuzken de yirmi yaşın görünüşü demektir. o hâlde herkes kendi yaşını gösteriyor olmaz mı?

belki de herkes yaşını gösteriyor, sadece genetik şifrelerinin ya da hayatın hışmına uğrayan, kendine dikkat etmeyen bir kaç garip yaşça büyük gösteriyordur.

yok efendim, yaşını göstermeyenlerin ölçüsü yüz yıl önce savaştan çıkmış fakir ve gariban anadolu yiğitleri, iki yüz yıl öncesinin sanayileşmeyi devrim sanan işçi sınıfı, vaktinden önce büyümek zorunda kalmış ebeveynlerimizin kuşağı ise yaşını göstermeyenlerle aramızdaki mesafe en az bir kaç ton vardır.

istesem de anlatamam.

6 Kasım 2025 Perşembe

nazire

o muhteşem türküye, daha doğrusu türkünün "ayağında potini var/ zengin mi sandın" dediği yere nazire. anonim.

"elinde ayfonu var/ zengin mi sandın?" 

4 Kasım 2025 Salı

tarz

bu ara, adını bakmadan yazamadığım macar yazar lászló krasznahorkai'ın direnişin melankolisi'ni okuyorum. nobelden bağımsız listemdeydi. ama lászló krasznahorkai bu yılki nobeli alınca sırasını öne aldım.

bir nehri hatırlatan uzun, upuzun cümlelerle anlatıyor derdini. menderesler geliyor aklıma. usul usul, kıvrıla kıvrıla ovayı aşıp denizine yol alan bir menderes. zaman zaman bu yavaşlık beni metinden koparıyor ama hissi yerinde duruyor. anlatı geri planda akmaya devam ediyor.

bazan aklıma bir şey geliyor, gugıllı gençlere soruyorum. onlardan birinde, anlatı tekniği hakkında konuşuyordu:

"bir stil bulmak benim için hiç zor olmadı çünkü onu hiç aramadım. münzevi bir hayat yaşadım. her zaman arkadaşlarım oldu ama sadece birer birer. ve her arkadaşımla, birbirimizle sadece monologlar halinde konuştuğumuz bir ilişkimiz vardı. bir gün, bir gece ben konuşurdum. ertesi gün veya gece o konuşurdu ama diyalog her seferinde farklıydı çünkü birbirimize çok önemli bir şey söylemek istiyorduk ve eğer çok önemli bir şey söylemek istiyorsanız ve arkadaşınıza bunun çok önemli olduğuna ikna etmek istiyorsanız, noktalama işaretlerine veya noktalara değil, nefeslere ve ritme, ritim, tempo ve melodiye ihtiyacınız vardır. nu bilinçli bir seçim değildir. bu tür bir ritim, melodi ve cümle yapısı daha çok karşımızdaki kişiyi ikna etme isteğinden kaynaklanır."

1 Kasım 2025 Cumartesi

ferahlık

arabayı bekir amca kullanıyor, babam yan koltukta. ben de arkada, tek başına oturuyorum.

gergin ve endişeliyim. laf aramızda korkuyorum da. suçlu değilsem de masum sayılamayacağımı içten içe biliyorum çünkü.

ne konuşuyorlar bilmiyorum. duyuyorum ama sesler kelimeleşmiyor. eskilerden, şimdiden, belki gelecekten. bekir amcanın her defasında kısa süren yurtdışı denemelerinden başka aralarına mesafe girmemiş ne de olsa.

babam bir ara geriye döndü. "ben senin bu konuda suçun olmadığını biliyorum," dedi. "velevki olsun, ben yanındayım. her zaman yanındayım."

sonrası ferahlık.

çok ferahlık.

30 Ekim 2025 Perşembe

konum - on yedi

uzun süredir ertelenen bir eylemin atalet bulaşmış boğuculuğu ile harekete geçmenin sarhoş edici neşesi arasında bir yerlerde.

27 Ekim 2025 Pazartesi

sevgi

türk şiiri sıradağlarının zirvelerinden biri olan meçhul öğrenci anıtı "devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu"ndan söz açar: maveraünnehir nereye dökülür?

soru yanlıştır, çünkü maveraünnehir iki nehir arası(ndaki toprak) anlamına gelir. toprak akmaz ki dökülsün. durur durduğu yerde. tabiat ise doğa değil derstir karnelerde satır işgal eden.

soru yanlıştır, hatalıdır ama cevabı doğrudur: solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!

bazan olur, doğru sorudan yanlış, yanlış sorudan doğru cevaplara ulaşılabilir. ilkini herkes yapabilir de, ikincisi için galiba şair olmak gerekir.

öyle bir soru daha vardır. zalim bir soru: en çok anneni mi seviyorsun, babanı mı?

bu defa soru hatalı değildir. hata sormaktadır.

hatanın çocukları tercih yapmak zorunda bırakmak olduğunu düşünenler ise yanılırlar. buradaki asıl kötülük çocuğa sevginin ölçülebilir bir şey olduğunu öğretmesindedir.

o vakte kadar bu konuda hiç düşünmeden, içgüdüsel olarak seven ya da sevmeyen çocuk artık sevgisini tartmasını, bazı şeyleri az bazılarını ise çok sevebileceğini/ sevmesi gerektiğini öğrenir.

en kötüsü de, adım adım sevgisini araçsallaştırmayı ve silah olarak kullanmayı.