bakalım siz "bu fikirlerin hangisini doğru" bulacaksınız.
*
"Burhan "ızdırap" kelimesini kendi kendine yavaş sesle birkaç kere tekrarladı, sonra Fransızca "la souffrance" dedi, içini çekti.
- Bir zamanlar bu mevzû beni çok meşgul etti. Garp memleketlerinde tanıdığım münevver insanlar arasında bir anket yaptım. Muhtelif milletlerden şahsiyetlere şu suali sordum: Hayâtınızda şiddetli bir hicrâna zebun olunca ne yaparsınız?
Alman, teknik bir cevap verdi: Hicrânı eskitirim, düşüne düşüne yıpratır, öldürürüm.
Fransız, zehire karşılık panzehir, dedi. Hicrânım nisbetinde zevk ve saadet ararım. Her saniyeden lezzet ve tatlılık toplarım.
İngiliz dedi ki: Seyahate çıkarım, bir fen heyetine katılırım, meselâ Tibet'e giderim.
Kabarık saçlı, ateşli bir Mısırlı: O hicrâna sebep olanı gebertirim, dedi.
Hintli, tasavvufa saptı: Büyük ızdırap, büyük insanların nasîbidir. Beşerî elemlerle ruh, tekrar tekrar dağlandıktan sonra Allah'ı özler, arar ve bulur.
Japon, gözlerinin daracık yırtmacından, müstehzî mi ciddî mi pek anlaşılmayan bir bakışla beni süzdü, dedi ki: İnsanın rûhu azgın ihtiraslara tepişme meydanı değildir. Ruh temiz ve serin kalmalıdır. Yüksek insan fazla bir ızdırap duyamaz. Müzmin hicranlar gayri ahlâkîdir, iptidâî, barbar ruhların nişânesidir.
Necdet sordu:
- Bu fikirlerin hangisini doğru buldunuz?
- Nokta-i nazar meselesi... Hepsi doğru. Japon'un cevâbı en ziyâde hoşuma gitti.
- Ya Türk? Bir Türk'e sormadınız mı?
- Sormaya ne hâcet? Kendim Türk'üm. Ben de bu ızdırap mevzûunu ölçtüm, biçtim ve dedim ki: Büyük ıztırap kaderin bize gösterdiği itibarın miyârıdır. Sizinle vuruşmak için karşınıza bir düşman çıksa ve elinde yalnız bir maşa taşısa bu sizin onurunuza dokunmaz mı? Fakat düşmanınız sizi pürsilâh karşılarsa dehşet duymakla berâber memnun da olursunuz. Demek siz en şiddetli bombardımanla yıkılabilecek bir kalesiniz."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder