30 Mart 2022 Çarşamba

yara izi

dün sabahtan bu yana leyla ile mecnun batağına düştüm.

birazdan 'heidegger sahnesi' ile çıkmaya çalışacağım ama öncesinde aşağıdaki satırları bir defa daha dinleyeceğim.

burak aksak'ın da dediği gibi, "herkesin bir yara izi vardır aslında şiir değil ama köksal abi okuyunca şiir gibi olmuş".

bu oluşa fondaki müziğin katkısını da ben ilave edeyim.

*

"gidenler bizden hep bir parça götürürler. o parçanın yerinde de derin izler kalır.

herkesin bir yara izi vardır. insanlardan gizlemeye çalıştığı saklamak için çok uğraştığı bir yara izi.

herkesin bir yara izi vardır kimseye dokundurtmayacak kadar güzel olan. baktıkça nefes alabiliyor olmanın kıymetini anlamanı sağlayacak bir yara izi.

bu izlerle yaşamaya alışırsın. bir sabah belki gün doğarken baktığında dışarı yaşamayı yeniden sevebilirsin.

ve bir gün elbet birileri o yara izlerine dokunur acın da biraz olsun hafiflemeye başlar..."

28 Mart 2022 Pazartesi

kayıp saç tokası

ait olduğu saçlardan uzak düşmüş bir toka, masanın üzerinde, lambanın boyadığı dairenin dışında karanlık tarafından yutulmaya ve unutulmaya direnirken o tokayı gördüğü ilk anı hatırladı adam.

ucunda çiçek olmak isteyen ve değerliymiş gibi yapan küçük, cam ya da plastik parçalar parlıyordu. metal kısmı ise bundan böyle ait olacağı saçların arasında kaybolmuştu.

"nasıl?" diye sordu kadın. "yakışmış mı?"

"saçlarınızın gecesinde parlayan yıldızlar gibi," dedi, adam.

fazlasına gerek kalmadı.

26 Mart 2022 Cumartesi

sevgi çağının sonu

aşk'a elbette inanıyorum. aşk'ın varlığına, o kutlu zamanda verilen söze, hatırlamaya... karşılıksız, hesapsız, beklentisiz, 'ama'sız sevgilere...

sadece film, kitap ya da masallarda değil hayatın içinde de varlar.

peki, alıcısı var mı? talep eden, bir ilişkide önceliklerinin ilk sırasına kaydeden? olmazsa olmaz diyen?

hayır, bana değil kendinize, burada değil kendinizle başbaşa kaldığınız bir anda verin cevabınızı? kameralar karşısında, dost meclisinde, yıl dönümü kutlamalarında, birilerine tavsiyelerde bulunurken değil.

evet, aşk var. karşılıksız, hesapsız, beklentisiz, 'ama'sız sevgiler de...

ne yazık ki istediğimiz bu değil artık. kuzey ışıklarını görmek, doğu ekspresi ile kars'a gitmek istiyoruz biz. avrupa'da tatil. kışın dağ, yazın deniz. yanımızda kim olduğu ise hiç önemli değil.

bir ev, bir araba yeter ama bir de yazlık fena olmaz. ayaklarımızı yerden kesmesi yetmez arabanın modeli de önemli. oturma grupları zaten kolay eskir. nasıl alındığını ise sonra tartışırız.

mutluluğun canı cehenneme, huzur peşindeyiz hepimiz. mutsuz olmayalım da mutluluğun canı cehenneme. zengin sofralar, 'in' mekanlar mutluluk değil mi zaten sosyal medyada?

iyi biri olsun, soyadı adıma yakışsın, salona astığımız, vitrine yerleştirdiğimiz fotoğraflar rahatsızlık vermesin yeter. onu görünce içimiz titremese de olur. nasılsa ateşle barut. üstelik, görücü usulü çok ayıp.

böyle olunca, feda etmesi en kolay olanı feda ediyoruz doğal olarak. aşkı, sevgiyi...  atalar haklıymış. aşk karın doyurmuyor, "sevmek de yetmiyormuş"...



23 Mart 2022 Çarşamba

karşılaşmalar

başka bir evrende/ en güzel hâlinle...

(biraz madrigal biraz atilla atalay etkisi yani)

*

- dip boyanız gelmiş sanırım.

- saçımı boyatmam için beni vurmanız gerekir. üstelik, saçımdaki beyazları seviyor ve yaşlı bir adam olmaktan korkmuyorum. siz de kilo almışsınız sanki?

- bu dünyada bir ağırlığım olsun istedim.

21 Mart 2022 Pazartesi

yirmi bir mart

ya da "ilkyaz, gün no: bir"...

günler ve tarihler arasındaki uyumu fark ettiğimden bu yana masada duran, 'tapınaklar' konulu eczacıbaşı ajandasına bakılırsa doksan dört ilkbaharı da pazartesi günü başlıyormuş.

şüphesiz, siyahlar giyinmiş mutlu mesut kadınların güzelim boyunlarını inci kolye ile süslediği, büyümeye muktedir erkek çocuklarının ise uzun bir gelecek başlıyor sandığı bir günlerdi.

19 Mart 2022 Cumartesi

ahir zaman

cümlelerin kelimelerden değil sonundaki noktalama işareti ya da ikonlardan güç aldığı kayıp mana çağı...

17 Mart 2022 Perşembe

dakika ve skor

""Bir yüz görüyordum rüyamda," diye başladı kandilci. "Gölgede kalmış bir yüz oluyordu bu, bir kadının yüzü. Güneş arkasından, tatlı bir rüzgâr cephesinden geliyordu. Uzun saçları ağır ağır uçuşuyor, omuzlarına düşüyor, bir tutamı dudağının kenarına bir an tutunduktan sonra kendisini bırakıyor ve tekrar havalanıyordu. Neden sonra o yüz tutulmadan kurtulan güneş gibi gölgeden çıktı. Uyandım ve bu yüzü bir daha unutamayacağımı anladım. Sırtında toprak rengi, kaba ketenden bir giysi olduğunu uyandıktan sonra hatırladım, bir de dudağının kenarındaki esmer ben'i. Nerede görsem tanırım. Ama nerede olduğumuzu çıkaramadım. Etrafta yabani otlar, çalılıklar, daha arkada kararmış, yıkılmış sütunlar, dağılmış sütun kasnakları vardı. Bir yangın harabesindeydik galiba. Tuhaftı. Çünkü üzerimde hem tanıdık hem yabancı bir duygu kaldı."*


*: nazan bekiroğlu, kehribar geçidi

14 Mart 2022 Pazartesi

atışma - yirmi

ziya osman saba, behçet necatigil'in kabul günü başlıklı kısacık şiirine bütün saadetler mümkündür diyerek cevap veriyor.
"Biliyorum saadet
Bana dünyada gelmez,
Ölümü bekliyorum"

*
"Bütün saadetler mümkündür...
Şu kapının açılması,
İçeri girivermen,
Bahar, kuşlar, gündüz.
Ve bütün dünya
Bir an içinde gürültüsüz.

Bütün saadetler mümkündür...
Bahtsızların biraz gülümsemesi...
Körlerin gün görmesi,
Mümkündür bütün mucizeler...
Ana, baba, evlât, bütün kaybolanlar...
Ebedî bir sabahta buluşmamız bir daha.

Ölüler! Hepimiz için yalvarın Allaha..."

12 Mart 2022 Cumartesi

dalgınlık

mikrofonlarımızı alphonse allais'e uzatıyor ve ondan "dalgınlık nedir?" sorusuna açık, net ve dolaysız bir cevap alıyoruz:

"gözlüğünü kaybetmek ve onu bulduktan sonra takıp aramaya koyulmak."

*

bu vesileyle, geçtiğimiz aylarda kendisini arayanlara katılıp onlarla beraber kendisini arayan bursalı abimize selam olsun.

9 Mart 2022 Çarşamba

tehlikeli şiirler - elli yedi

bugün tehlikeli şiirler okuyalım leyla.
murat menteş'ten bir şiir* mesela...

Allah'ım kaderimde anarşi ve protesto
antidepresanlar ve içi boş bir gardırop
ne de çok yer kaplıyor mesela al pacino
yardımın gerekiyor kadıköy'deyim stop.

Allah'ım kaderim bu sentimental ambargo:
alternatif, referans, potansiyel, salvo yok,
sadece klostrofobi, hicran, türbülans ve şok;
cariyeler çekilmiş yeraltına cumburlop.

Allah'ım kaderimi sen yazdın sen bilirsin kalbim oyuncak mı ne, ne kolay kırılıyor?
'deplasmandır bu dünya' diyor albino şeyhim
plasebo yutturuyor bana depresif doktor.

Allah'ım kaderimden şikayetçi değilim
aksine bahtiyarım evrende bana da rol
verdiğin için şahsen; Allah'ım bizler senin
falsolu kullarınız, n'olur bizden razı ol.


*: deplasmanda plasebo

7 Mart 2022 Pazartesi

günün sorusu: üç şey

insanların yangından kurtaracağı üç şey ıssız adaya düşerse yanına alacağı üç şey midir?* notgibi: mesela kitap... canlı olan her şey konu dışı.

5 Mart 2022 Cumartesi

gerçek dünya rekoru

ne zaman büyük teyzemlere gitsem oyun mekanlarımızın birincisi aile apartmanlarının hemen karşısındaki mahalle camiinin bahçesi olurdu.

mahalle camii dedimse, bir kaç asırlık geçmişi olan, ünlü bir mimarın eseri kadim yapılar gelmesin aklınıza. insanlar ibadet etsin diye cumhuriyet döneminde yapılan kubbeli binalardan biri yalnızca. adı da, "yeni"ydi zaten.

o zamanlar minaresi yoktu. o binaya yakışmayacak güzellikteki şadırvan henüz girişe göre soldaki duvara eklemlenmemişti. şadırvan demişken, o kubbeli bina içine ve dışına yapılan ilave ve düzenlemelerle o kadar güzel bir camii oldu ki tarifi zor.

düş gücüme güveniyor olsaydım, ferhat hoca emekli olduktan sonra onun yerine gelen imamın yıllarca mimari ve geleneksel sanatlar eğitimi alan, bir gün içine düştüğü boşluktan kurtulmak için buda'ya, uzaya, doğaya sarılmak yerine yüzünü kabe'ye dönen bir iç mimar olduğunu hayal ederdim. bizim camiye çeki düzen verdikten sonra da başka bir camiye gittiğini...

aksi takdirde, duvarları bile ancak mahallenin zenginlerinden, öz-inşaat yapı malzemeleri'nin sahibi talat özcan'ın bağışladığı boyalardan en uygun renklisi ile boyanabilen o camiden bugünlere gelmeyi başka türlü açıklamak zor.

yine de bahçesi muhteşemdi. namaz vakitlerinde gürültü yapmamak koşuluyla futboldan miskete, yakan toptan elim sendeye kadar her oyuna olanak verirdi. eğer namaz vakti oyunumuza ara vermeyip, üzerine bir de gürültü yapmışsak, deli ibrahim bir kaç gün bahçede oyalanır, biz de hiçbir deliliğini görmediğimiz bu adamdan korkumuza bahçeden uzak dururduk.

onun deli değil dünyadan umudunu kesmiş bir derviş olduğunu, toplumun da koyduğu kurallara uymayı reddedenleri deli diye etiketleyip bir manada kurduğu düzeni akladığını çocuk aklımızla bilmiyorduk. bu yüzden onu deli sanıyor, üstelik korkuyorduk. o ise sessiz sedasız yaşıyor, sadece caminin ve bahçesinin nizamıyla, temizliğiyle ilgileniyordu.

bir gün yüz metre yarışı yapmaya karar verdik. yazdı. olimpiyat zamanı olabilir. belki de o günlerde moda olan ucuz, elektronik saatlerimizin kronometresini kullanmak için bahane arıyorduk.

çocuk gözlerimizle baktık, ölçtük: caminin bir duvarı en az yirmi beş metreydi. dört kere yirmi beş. yüz.

bir tek abimin -ki büyük teyzemin büyük oğludur- süresi kalmış aklımda. bizim yüz metre dediğimiz çevreyi dokuznoktaondört saniyede koşmuştu. dünya rekorunu kırmıştı. eğer o rekor guinness rekorlar kitabı'na girmediyse ve bugün yüz metre rekoru daha kötü bir zamanla olmasına rağmen usain bolt'a aitse, o gün bütün ısrarımıza rağmen büyükler bizim adımıza rekor başvurusu yapmadığı içindir.

bugün biliyorum, caminin çevresi en fazla altmış metredir. belki daha az. ama bu durum, gerçek yüz metre dünya rekorunun abimin -ki kendisi büyük teyzemin büyük oğludur- elinde olduğu gerçeğini değiştirmez.

1 Mart 2022 Salı

ilk izlenim için tek bir şansın vardır: yirmi iki

önnot: vnf., başlamadan önce leonard cohen ve kris kristofferson için google image araması yapmanızı tavsiye eder. bu aramanın anlamlı olabilmesi için 'altmışların sonu- yetmişlerin başı'na odaklanmak doğrusu olacaktır.

(bir yanda ufak tefek, yakışıklılıktan aldığı nasip az leonard cohen, diğer yanda hem sinema hem müzikte zirveye yürüyen, boylu poslu, "hayvan gibi" yakışıklı kris kristofferson.)

*

"i remember you well in the chelsea hotel" diyerek başlayan leonard cohen harikası chelsea hotel #2, leonard cohen'in new york chelsea hotel'de janis joplin'le geçirdiği günleri anlatır. "kaçamak" da denebilir bu "macera"ya. ama cohen söz konusu olduğundan "sığınmak" demek daha doğru sanki.

tanışmaları otel asansöründe olmuş. cohen kendisi gibi ufak tefek, çipil gözlü, saçları biçimsiz, biraz da şişmanca olan janis joplin'e kimi aradığını sormuş. "kris kristofferson" diye yanıtlamış janis joplin. "o zaman şanslı günündesin," demiş bizimki. "çünkü, kris kristofferson benim!"