bartleby ve şürekası ile muhteşem bir başlangıç yapan ama sonradan "ailemizin çağdaş ispanyol romancısı" unvanını javier marías'a kaptıran enrique vila-matas'ın şenlikli anlatısı kassel'de mantık aramak'ı okuduktan sonra modern sanat hakkındaki fikrim değişmedi -hâlâ hazzetmiyorum- ama anlaşılır bir modern sanat tanımına ulaştım.
modern sanat, sadece nesneler değildir. bir kısmını nesnenin görselliği bir diğer kısmını da bu görselliği açıklamaya ya da pekiştirmeye yeltenen konuşma, yorum veya yazıların oluşturduğu bir toplamdır.
*
mesela, bir ütü masası. salonun ortasında öylece duruyor.
son anda en sevdiği bluzu giymeye karar veren ama ütüden sonra ancak servise yetişecek vakti kaldığı için aceleyle evden çıkan bir kadın ya da haftanın maçlarından özet görüntüler başlayınca, bitsin öyle götürürüm, diyen ve sonrasında kendisini rahatsız etmediği için bırakın kaldırmayı, varlığını bile unutan bir ev erkeği olduğu gibi bırakmış olabilir.
ya da dekoratif bir unsur olarak oradadır. ama çirkin ve işlevsiz olduğu kesin. hatta bazı belediyelerin şehir girişlerine diktiği ve nereye geldiğimizi anlayalım diye yaptırdığı heykeller gibi rahatsızlık verici.
*
şimdi o salona birisi girsin. bu ütü masasının bir yerleştirme olduğunu düşünmesi ve bunun yapan sanatçının ne amaçlamış olabileceğini kendine ya da yöresindekilere açıklamaya çalışması ile olayın rengi değişecek. bu da salonun ortasında duran ütü masasını sanat eserine dönüştürecek.
hadi, biz de yapalım.
"sivil itaatsizlik nedir, derseniz, işte budur, derim. hem de en mükemmelinden. işi bittikten sonra ütü masasını aldığı yere bırakmayan birey, koşulların onu mecbur kıldığı dar çerçeveye isyan etmektedir. bu daha başlangıçtır ve yakında fişten çekilmemiş ütü de yerleştirmeye katılacak, bu isyanın marşı da vakti gelince yanan, vakti gelince sönen ısı sensörünün çıkardığı ses olacaktır."
"çağdaş insan teki ihtiyaçları için kullanmak üzere vaktini ve emeğini parayla değiştirirken hiçbir zaman ihtiyaçları kendisinin tanımladığını aklına getirmez. oysa yüksekliği ayarlanabilir bir ütü masası orta sehpası, fiskos hatta çekirdek aile ya da yalnız yaşayan bireyler için yemek masası bile olabilir. ama bu 'artistlik', plastik kola şişesinden kendisine ayakkabı icat eden fakir afrikalının mecburiyetiyle karıştırılmamalıdır."
"tolstoy, anna karenina'da bildik öykünün aksine bir çamaşırhanede çalışan güzel anna'nın hikâyesini anlatmış olsaydı, "bütün ütülü giysiler birbirine benzer, oysa ütüsüz giysilerin kırışıklıkları farklı farklıdır," diyerek başlardı. nasıl mutlu ailelerin, "mutlu bir aileydiler. öyle ki, görüp görebileceğiniz en mutlu aileydiler"den başka hikâyesi yoksa ütülü giysinin de "düzgün ütülenmişti"den başka hikâyesi olamaz. "ütüsüz bir pantolon kadar tedbirliyim" mısrasını ütülü bir pantolon yazdırabilir mi hiç?"
*
belki de o salonun ve ütü masasının sahibi ya da o evin ütülerden sorumlu kişisi sadece tembeldir. o kadar tembeldir ki, "çocukların yediği ebeveynlerine yarar" sözünden yola çıkarak, çocukları hareket eden ebeveynlerin fazlalıklarından kurtulabileceği gibi boş bir inanca sahiptir.
ona bir dost tavsiyesi: yaz bitmeden o leopar desenli bikiniyi giymek gayretindeyse, sabahları ilk iş sirkeli suyunu içsin, sonra da adam gibi sporunu yapsın. ya da gelsin, her çarşamba yerel saatle on altıda tenis kortlarının oradaki atletizm pistinde çarpışalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder