"yorgun ve kirli bir geçmişim var benim, derim hep. ama bu, biraz artistlik biraz da edebi estetik olsun diyedir. yoksa adım gibi biliyorum; "en güzel günlerimiz/ henüz yaşamadıklarımız", kir dediğim ise, hani koşarken koşu ayakkabısının üzerinde biriken tozlar vardır ya başkası değil. beni büyük imtihanlarla sınamayan, geçmişin olduğu gibi geleceğin de sahibi olana hamd olsun. ne zaman yüzünü ondan yana dönecek olsa beni de ananlara ise hem selam hem teşekkürler."
böyle dedim, çünkü durup dururken, "sen eski sevgililerini ne kadar çok övüyorsun," demişti. "sanki her biri dünya güzeli, nobel ödüllü, barış elçisi, melek..."
doğru. dünya güzeli olmasa da bakınca dünyanın en güzel kadınlarından birini gördüm. aklına, kalbine, ruhuna kefil olmasam neden yanında durayım. para karşılığı, silah zoru ya da evlilik müessesesi değil ki bu.
ama şu da var; hepsini anlatmıyorum. üstelik yanlış karar verdiğim, hakkında yanıldığım, yenildiğim de var. yokmuş gibi yaptığım, kişisel tarihimden sayfalarını utançla yırtıp attığım, bile isteye unuttuğum, hatırlayınca utandıklarım da var. teması bir anlık da olsa, ne zaman hatırlasam, ellerini kaynar suyun altında dakikalarca sabunlayan temizlik hastaları gibi ruhumu kaynar sularda yıkayasım var.
üstelik sizin tasarrufunuzda olmayan durumlar da var. ölmemesi, ısrar etmesi, gitmemesi, gitse de bir şeyleri bahane ederek kapınıza gelmesi değil. bambaşka bir şey. onun eski sevgilisi olmak mesela. ilk aşkı, on sekizinci sevgilisi, üçüncü eşi, okyanusu ilk defa gördüğünde yanında olan kişi gibi hâlâ onun bir şeyi olmaya olmaya devam etmek. ne büyük lanet. ne biçim bir utanç.
tıpkı ruhunuz zirvede doğup, eriyen karla, yağan karla, fırsat bulduğu ilk yerde kendini dışarı atan yer altı sularıyla beslenen, sarı çiçeklerle bezeli çimenlerin arasından usul usul denizine giden ırmakmış da o ırmağın kenarına hayvan leşi bırakılmış gibi. biraz yukarıda lütuf olan suyunuz, bir kaç metre sonra bırakın içmeyi ayak sokulmaktan imtina olunan pisliğe dönüşmüş gibi.
belki bir kaç kilometre sonra, o vadiyi aşınca ya da bir sonraki dağın ardında yine üzerinize eğilenler, aksine baka baka suyunuzdan içenler olabilir. muhtemeldir ki, böylesi bir iltifat geçtiğiniz yollar gibi bir çok tecrübeyi unutturabilir.
ama bir gün bir şey olur. o leşi hatırlarsınız. onun eski sevgilisi, ilk aşkı, on sekizinci sevgilisi, üçüncü eşi ya da okyanusu ilk defa gördüğünde yanında olan kişi olduğunuzu...
daha kötüsü de ondan kurtulduğunuzu, onu denize ulaşana kadar bir daha görmeyeceğinizi bilseniz de onun hâlâ bir şeyi olduğunuzu fark etmek.
lanet gibi. leş gibi...
4 yorum:
Kitap tavsiyelerinizi,minik yazılarınızı her şeyi ile çok seviyorum bu blogu.Sevgiler...
dilerim sizi hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmasın.
buradan da sevgiler...
hakikatli bir parça olmuş.
hakikat böyle bir şey.
Yorum Gönder