yirmi dört ağustos iki bin altı perşembe, bugün...
hava çok sıcak. ama kuzey rüzgarlarının önüne katıp getirdiği, her öğleden sonra şehri sağanaklarla yıkayan bulutlar var. şükürler olsun. sardunyalar var.
her zaman alış-veriş yaptığım markette yeni bir kasiyer kız çalışmaya başladı. sesi, konuşması, mimikleri, kuzey denizi kenarındaki bir kumsalın bitiminde boy vermiş, rüzgarda çırpınan otları hatırlatan kirpikleri, tırnaklarını daima derin kestiği zarif elleriyle sana ne kadar benzediğini anlatamam. ya da benzettiğimi...
ona baktıkça seni hatırlıyorum. onun hâllerinden fallar bakıyorum. eğer neşeliyse oralarda bir yerde mutlu, mesut, neşeli günlerin ortasındasın. dalgın ve düşünceli ise seni böyle düşündüren şeyi merak ediyorum.
çoğu zaman bilerek onun kasasına denk geliyorum. fiyatları sessiz sedasız önündeki ekrana okuturken, nasıl olduğunu soruyorum. her defasında uykusundan yeni uyanmış bir çocuk şaşkınlığıyla karşılıyor bu soruyu. hayatla meselesini çözmeye çalışan genç kız dalgınlığıyla cevap veriyor. hep razılık dolu...
başka kasaya gitsem de, uzaktan uzağa soruyorum: "şems hanım nasılsınız?" sadece gülümsüyor, cevabını duymuyorum. belki de cevap vermiyor, sadece gülümsüyor. bilmiyorum.
bugün hiç olmadığı kadar dalgındı. yorgun görünüyordu ve fazlasıyla mutsuz.
seni merak ettim.
çok.
bir de seni özledim.
o, daha çok...
hava çok sıcak. ama kuzey rüzgarlarının önüne katıp getirdiği, her öğleden sonra şehri sağanaklarla yıkayan bulutlar var. şükürler olsun. sardunyalar var.
her zaman alış-veriş yaptığım markette yeni bir kasiyer kız çalışmaya başladı. sesi, konuşması, mimikleri, kuzey denizi kenarındaki bir kumsalın bitiminde boy vermiş, rüzgarda çırpınan otları hatırlatan kirpikleri, tırnaklarını daima derin kestiği zarif elleriyle sana ne kadar benzediğini anlatamam. ya da benzettiğimi...
ona baktıkça seni hatırlıyorum. onun hâllerinden fallar bakıyorum. eğer neşeliyse oralarda bir yerde mutlu, mesut, neşeli günlerin ortasındasın. dalgın ve düşünceli ise seni böyle düşündüren şeyi merak ediyorum.
çoğu zaman bilerek onun kasasına denk geliyorum. fiyatları sessiz sedasız önündeki ekrana okuturken, nasıl olduğunu soruyorum. her defasında uykusundan yeni uyanmış bir çocuk şaşkınlığıyla karşılıyor bu soruyu. hayatla meselesini çözmeye çalışan genç kız dalgınlığıyla cevap veriyor. hep razılık dolu...
başka kasaya gitsem de, uzaktan uzağa soruyorum: "şems hanım nasılsınız?" sadece gülümsüyor, cevabını duymuyorum. belki de cevap vermiyor, sadece gülümsüyor. bilmiyorum.
bugün hiç olmadığı kadar dalgındı. yorgun görünüyordu ve fazlasıyla mutsuz.
seni merak ettim.
çok.
bir de seni özledim.
o, daha çok...
5 yorum:
Yazmayın böyle yazılar.
Kıskanıyorum.
:)
ah
@4,
kıskanılanın ne olduğunu bilmeden yanıtlıyorum: o mektubu yazan ben ile sizi yanıtlayan ben farklı kişiler. onu yıllar önce ıssız bir adaya terkettim.
bu mektup ise tesadüfen karşıma çıktı. yayınlanılabilir olduğunu düşündüm.
@cecil,
"üç nokta" yerine "ah". üç nokta yerine iki harf...
farklı kişilerde olsa,kaleminizin güzelliği aynı.Değişmemiş.
Sanki çay içiyormuşum,biraz uykum varmış,öyle sakin ve öyle güzel.
Okurken içim geçiyor.
!!
Umarım ;okurken ne hissettiğimi, anlatabilmişimdir.Çünkü ben anlatabilmeyi hiç beceremiyorum.
güzel sözlerinizi teşekkür edebilmek için aldım buraya. bir de hep dediğim bir şeyi tekrar etmek için: bu kırık dökük kelimelerin şansı görebilen gözlere denk gelmesindedir.
Yorum Gönder