/evet, bile isteye 'araklamak' dedim. kendisi çok sever araklamayı. sonra da "ama italik yazdım," der. eminim bunları okusa çok güler./
video, merdivenlerden inen bir adam vasıtasıyla film ve kitap arasındaki farkı anlatıyor. ya da film izlemek ile kitap okumak arasındaki farkı. ya da filmlerin neden kitaptaki tadı vermediğini.
'film izlemek' notuyla yapılan girizgâhta, sallana sallana merdivenlerden inen bir adam görüyoruz. adam merdivenden iniyor ve plandan çıkıyor. peşi sıra, müzik ve 'kitap okumak' notu eşliğinde aynı adamı görüyoruz.
merdiven korkuluğuna tutunduğunu, ellerinin korkuluğun üstünde kayışını, düşünceli bir yüz ifadesiyle uzaklara baktığını, her adımında ahşap basamaklarını sarsıldığını, ayağındaki kirli bez ayakkabıları falan.
"tam da bu," diyerek ünledim. kitabı okumanın yerini filmini izlemenin almasına imkan yok. kendi adıma, filmi kitabından daha iyi tek film biliyorum: big fish (2003).
/belki, esaretin bedeli de [the shawshank redemption (1994)] sayılabilir ama filmin uyarlandığı stephen king'in rita hayworth'u seven adam* öyküsü de muhteşemdi. izledikten sonra kitabını okuma ihtiyacı duymadım ama yüzüklerin efendisi üçlemesinin de kitabından daha iyi olduğunu hissediyorum./
sonra başka bir arkadaşıma silo dizisini tavsiye edişimi hatırladım.
/konuyla ilgisi yok ama ne zaman 'saylo' desem aklıma 'aykeya'cı tayfa geliyor ve elimde olmadan, "acaba, 'ayben' de diyorlar mı" diye bir süre düşünüyorum./
silo konu itibariyle tam onun tarzı çünkü. ilgilerine, iddialarına hitap eden bir konusu var. oyunculuk, set, kurgu vs. zaten iyi. izlemiş ama ilerleyişi ağır bulmuş.
"tam da bu" dedim bir defa daha. ama içimden. son dönemde filmden çok dizi izlemeyi tercih etmem tam da bu yüzden.
adamın merdiven korkuluklarını kavrayan elini, düşünceli yüz ifadesini, kirli bez ayakkabıları altında sarsılan ahşap basamakları görmek için.
*: bakınız: kuşku mevsimi, altın kitap
2 yorum:
İkisini kıyaslamak anlamsız geliyor bana. Farklı tatları olan, ayrı kulvarlar. Ama nedense hep ateşli taraftarları da olmuştur. Kelimeyle fotoğrafı da kıyaslayalım o zaman. Birinden birini seçmek yerine hepsini hayata sokup kendimizi zenginleştirsek diyorum..
haklısınız, çok haklı.
adanalı bir arkadaşımı getirdiniz aklıma. avrupa işi, tuz yerine şekerle yapılan kornişon turşuları çok sevdiğini öğrenince şaşırmış, "ne biçim adanalısın sen?" demiştim hatta. cevaplarken oldukça rahatttı:
"ben onu turşu gibi yemiyorum ki. tadı hoşuma giden bambaşka bir şey gibi yiyorum."
Yorum Gönder