*
bir arkadaşım -kendisi, o çay bahçesi benim bu çay bahçesi senin dolaşıp daha yayınlanmamış kitabının telifini kaptıracağı, yeğenine matematik çalıştırıyormuş gibi yapan adamlar aramaktan fırsat buldukça buraya yazdıklarımı okur. gerçi, artık iki adım atınca nefesi tıkandığı, "dünyayı seyretmek için ne güzel yermiş" bahanesiyle, nefes nefese bulduğu ilk yere oturduğu, ama konunun "dünyayı seyretmek"le bir alakası olmadığı için bu aralar daha sık okuyor galiba- enstantane başlığıyla buraya taşıdığım ve kelimelerle çektiğim fotoğrafların sonuncusuna, "fotoğraf değil de gif sanki" deyince fark ettim.
/kabul, o demeden de fark etmiştim ama öyle anlatmak kulağa daha hoş geliyor./
orada anlatılanlar nasıl da bir aşka benziyor: aniden ortaya çıkan biri (rüzgâr) mutfakta hayaller kurarak çorba karıştıran ya da "ütü yaparken izlenecek diziler"den bir tanesini karşısına almış ütü masasında oradan oraya gezinen birinin (çiçekli gömlek) aklını karıştırır, başını döndürür. sonra o biri (rüzgâr) geldiği gibi gider, çünkü o doğasına uygun davranmaktan, yani esmekten başka bir şey yapmamıştır ve nelere sebep olduğunu düşünmez bile. ne de olsa masumiyet insanın -pardon rüzgârın- en büyük gücü. hem hangi rüzgâr rüzgâr olmaklığını sorgu odasına hapseder ki? ama mutfakta ya da salonda durum eskisi gibi değildir artık. bir anlık da olsa sınırları ihlal edilen (çicekli gömlek) o sırada çorbayı karıştırmayı unutmuş, çorbanın dibi tutmuştur. bırakın ütülenen bluz, masa bile yanmıştır.
evde durum ne olur bilinmez. ama rüzgârda çicekli gömleğin hatırası kalmıştır. burada şüphe yok.
*: ismet özel, sebeb-i telif
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder