28 Ocak 2022 Cuma

moda

bulduğu her fırsatta kümelere ayrılmaktan büyük keyif alan insanlığın üzerinde ittifak ettiği nadir konulardan biridir moda. gereksizdir, başkalarınca belirlenmiş ritimlere göre dans etmeye benzer. o havayı sevmiyoruzdur, o dans tarzımız değildir ama kendimizi sahnede buluveririz.

kapitalizmin en sevdiği oyun alanlarından biridir aynı zamanda. insanlar tüketsin, para harcasın, harcayabilmek için kazansın, kazanmak için çalışsın diye uydurulmuş bir yöntemdir adeta.

atmaya kıyamayız ama giymeyiz de dizi yırtık siyah kot pantolonları. dolapta öylece durur. çünkü devir yüksek bel, taşlanmış kotların devridir. benden duymuş olmayın ama giyenlerin yüzde doksanına yakışmıyor.

aşk nefret ilişkisi de denilebilir moda ile aramızdakine. sohbetlerde eleştirir, yazılarda yerin dibine sokarız ama kayıtsız kalamayız.

çünkü, modanın hayat kurtaran bir yanı da olduğunu biliriz içten içe. bütün gün, "bugün ne pişirsem?" diye düşünen, sorunun yemek yapmak değil ne pişireceğine karar verememek olduğunu iddia eden ev kadınlarının düştüğü kuyuya düşmekten kurtarır bizi mesela. takvim yapraklarını süsleyen "günün menüsü" gibi ip-ucu vazifesi görür. fikir verir.

bile isteye boyun eğdiğimiz bir emirdir aslında bu fikir. bile isteye diyorum, çünkü bizi risk almaktan kurtarır. herkes gibi olmanın güvenli limanına giriş yapmamızı sağlar. kötüyse herkes gibi kötüdür bluzumuz. başkalarından kötü olmasın da iyi olmasına gerek yok çünkü.

doğrudur, bize bir takım modelleri benimsetmek için her köşede karşımıza çıkar. ama bizim yerimize karar vermekle bizi düşünmekten kurtardığını, rahatlattığını da inkar edemeyiz. önce yatıştırır, sonra ikna eder. bizi tek tipleştirmeden önce karmaşadan çekip alır.

yine de, siz siz olun içinde kaybolduğunuz o trençkotları giymeyin. şişko olduğunuzu saklamıyor. aksine...

Hiç yorum yok: