rivayet odur ki, michelangelo'nun "taştaki fazlalıkları atarak" hayat verdiği ve "musa heykeli" olarak bilinen musa'nın hükmü heykelinde tasvir edilen musa peygamber, -daha doğrusu heykel- o kadar gerçektir ki, tanrı ona can verir. gözlerini açan musa, dünyayı bulunduğu odadan ibaret sanır.
denizanalarına gelince... eğer denizanalarını bir fanusa koyarsanız okyanusta mı yoksa bir bardak suyun içinde mi anlayamaz. bulundukları yerin hacmini algılayamadıkları için dünya bu kadar zannedermiş.
benzer işler ya da paralel evrenler...
ama hem denizanaları hem musa heykeli, her ikisi de masum.
masum olmayan ise, bildiği hâlde kolayına öyle geldiği ve elde ettiği çıkar yüzünden öyleymiş gibi yapanlar. kurallar derler, toplum derler, aile derler, konfor alanlarının kapısını 'razılık' diyerek kilitlerler.
yaptıkları gönüllü bir çürümeye bırakmaktır kendilerini. o odada kalmaya devam etmek, hatta kalabilmek için bahaneler uydurmaktır.
biraz edebiyat yaparsak; bir bataklığın orta yerinde hiç kıpırdamadan durmaktır. çünkü hareket, kurtuluş kadar batma tehlikesi de içerir.
onlara, bir defa ölmektense azar azar, çürüye çürüye ölmek yeğdir.
hele de bunu erdem diye sunanlar yok mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder