aramızda bir hain var. bir ispiyoncu... müstear kullandığımı bilmiyordu çünkü.
telefon uzaktaydı ve her zamanki gibi sessizde. elime aldığımda, on dakika arayla iki arama gördüm. mesaj yok. demek ki, kan görmek istiyor. hatta, mızrağı bizzat saplamak, sapladığı yerde çevirmek.
tam bu sırada tekrar aradı. sanki beni görüyormuş gibi hissettim bir an. açmazsam, bilerek açmadığımı görecekti. bunun sonuçlarını ise hiç kimse öngöremez.
açar açmaz, "yarı maratona kaydolmuşsun," dedi. selam yok, hâl hatır sormak yok. soru da yok. yalnızca itham. ve sessizlik...
peşi sıra gelen bu sessizliğin cevap beklentisi ya da söz sırasının bana geçmesi olmadığını biliyordum. sustum. hatta nefes bile almadım. sadece içimden saniyeleri saydım. muhatabına sıra geçmesi için bekleyişin beş saniyeden daha uzun sürmesi gerekir. bunun dışındakiler, muhatabı bir önceki cümlenin altında ezilsin, beklerken gerilsin, acısını dindirmek için bileklerini kessin diyedir. beş saniyelik süre dolmadan konuşursanız, "henüz bitirmedim" diye uyaracaktır. bu, olası uyarıların en hafifi.
"kredi falan çekmedin değil mi?... bak öyle bir şey yaptınsa ödeyemezsin... umarım bir arkadaşından euro cinsinden borç almadın. euro aldı başını gidiyor. ne zaman, nerede duracağı da belli değil.. o zengin kız mı ödedi yoksa?... onunla konuşacak ne bulduğunu da anlamıyorum ya. bir de, çoluk çocukla muhatap olmuyorum, dersin.... sakın bizimkilerden kalanlara güvenme. senin hakkın da olsa çarçur etmene izin vermem...."
evet, doğru anladınız. cümle arasına koyduğum noktalar bekleyişi belirtiyor.
"kredi mi? ulan benim kredi kartım bile yok. ne zaman birinden borç aldığımı gördün? belki sen ve bizimkiler. onu da hiçbir zaman borç ya da alacak diye tanımlamadık ki. o kızın toplu iğnesini bile almam ben. ayrıca, ona çocuk dediğini söyleyeyim de gör gününü. babamın terekesinden çıkan ne varsa, ben ölene kadar bir arada kalacak. benden sonra ne olur bilmem?"
bunları diyemedim tabii ki. içimden saymak altıya ulaşınca, "geçen seneki hakkımı bu seneye aktardım. hepsi bu," dedim sadece.
"ne bileyim? hiçbir şey demeyince..."
sonra hiçbir şey olmamış gibi başka bir konuya geçti. en son, küçük dayımın ikinci torununu konuşuyorduk.
telefonu daha elimden bırakmadan mesaj yazdı. işte bu iyiye işaret. ulaşım, konaklama gibi masrafları merak etmiş. onları da aktarmıştım. "peki," dedi. bunu okur okumaz atağa geçtim. "ama istersen garmin marka akıllı saatlerden alabilirsin." cevap yok. bu da iyiye işaret. "telefona yüklediğim bir uygulama sayesinde zaman, hız ya da mesafeyi ölçebiliyorum ama nabız, kalp ritmi gibi kalple ilgili durumlar için böyle bir şey şart."
keşke, "peki" dediğinde sussaydım. telefonu denize fırlatsaydım hatta.
"sokağa çıksam, sende kalp olmadığına yemin edecek en az on kız bulurum. kalpmiş!.."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder