geçen yıl, tam da şarkının dediği gibi "geçen yıl bu zamanlar" müptezeller'i okumuştum. kitap behzat ç. serisinin ve erken kaybedenler'in yanına bile yaklaşamıyor. başka bir deyişle emrah serbes'in deliduman'la başlayan düşüşü bu kitapla da sürüyor.
yine de çok hoşuma giden, aklıma geldiğinde ya da okurken beni ağlatan bir yeri vardı: "babamın arkadaşları cenaze namazına katılmamışlardı, tabut camiden çıkarılırken sol yumruklarını havaya kaldırdılar sessizce,"...
anlatıcının babası güzel bir adam. sendikal faaliyetleri bahane edilerek bir kaç arkadaşı ile birlikte işten çıkarılıyor. sonra bakkal açıyor, halı sahada top oynuyor falan. zaten ölüm de onu halı sahada top oynarken buluyor. sonra o arkadaşlar...
ah o arkadaşlar. sol yumruklarını sessizce havaya kaldıran arkadaşlar. avurtlar çökmüş, elmacık kemikleri çıkık, kirli sakal, üst dudakları örten sigara sarısı bıyıklarıyla sol yumruklarını sessizce havaya kaldıran arkadaşlar. her türden ihaneti görmüş çukura kaçmış gözlerinde hayal kırıklığı ve o hayal kırıklığına sebep olan rüyaya inancın inadı.
benim gözlerimde ise göz yaşı...
*
kenize murad saraydan sürgüne'de galiba kendinden bahsediyor, belleğim beni yanıltmıyorsa, aile içinde kahraman olarak anılan aile büyüklerine okulda öğretmenleri tarafından hain ya da deli denilen küçük bir kızın acısını kelimelerle resmediyordu.
kitabı okuduğumda üniversite öğrencisiydim ve hem aklı hem kalbi evde, sokakta, büyük aile içinde öğrendikleriyle okulda öğretilenler, mevcut sistemin va'z ettikleri arasında örselenen bir başka çocuk olarak onu çok iyi anlamıştım.
söz gelimi motivasyonunu daha çok vatan sevgisi ve şehitlik mertebesinden alan bir ordumuz var. inandığım şeyler büyük bir yanılgının parçası değilse vatanını, halkını korurken şehit olanların cennete gideceğine inanıyorum. bu yüzden insanların cenaze törenlerinde bandoyu, bandonun chopin'in cenaze marşı çalmasını hiçbir zaman anlamadım.
bu video belki de bu yüzden ağlatır beni.
yine de çok hoşuma giden, aklıma geldiğinde ya da okurken beni ağlatan bir yeri vardı: "babamın arkadaşları cenaze namazına katılmamışlardı, tabut camiden çıkarılırken sol yumruklarını havaya kaldırdılar sessizce,"...
anlatıcının babası güzel bir adam. sendikal faaliyetleri bahane edilerek bir kaç arkadaşı ile birlikte işten çıkarılıyor. sonra bakkal açıyor, halı sahada top oynuyor falan. zaten ölüm de onu halı sahada top oynarken buluyor. sonra o arkadaşlar...
ah o arkadaşlar. sol yumruklarını sessizce havaya kaldıran arkadaşlar. avurtlar çökmüş, elmacık kemikleri çıkık, kirli sakal, üst dudakları örten sigara sarısı bıyıklarıyla sol yumruklarını sessizce havaya kaldıran arkadaşlar. her türden ihaneti görmüş çukura kaçmış gözlerinde hayal kırıklığı ve o hayal kırıklığına sebep olan rüyaya inancın inadı.
benim gözlerimde ise göz yaşı...
*
kenize murad saraydan sürgüne'de galiba kendinden bahsediyor, belleğim beni yanıltmıyorsa, aile içinde kahraman olarak anılan aile büyüklerine okulda öğretmenleri tarafından hain ya da deli denilen küçük bir kızın acısını kelimelerle resmediyordu.
kitabı okuduğumda üniversite öğrencisiydim ve hem aklı hem kalbi evde, sokakta, büyük aile içinde öğrendikleriyle okulda öğretilenler, mevcut sistemin va'z ettikleri arasında örselenen bir başka çocuk olarak onu çok iyi anlamıştım.
söz gelimi motivasyonunu daha çok vatan sevgisi ve şehitlik mertebesinden alan bir ordumuz var. inandığım şeyler büyük bir yanılgının parçası değilse vatanını, halkını korurken şehit olanların cennete gideceğine inanıyorum. bu yüzden insanların cenaze törenlerinde bandoyu, bandonun chopin'in cenaze marşı çalmasını hiçbir zaman anlamadım.
bu video belki de bu yüzden ağlatır beni.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder