şiirle başlayalım söze. nisan'a...
nisan en zalimidir ayların diye değil ama. ilhan berk'ten: dün dağlarda dolaştım, evde yoktum.
iki bahçe arasındaki dar yollarda yürüdüm. nar çiçeği renginde çiçekleri olan şeftali ağaçları gördüm. nar çiçeğinin şeftali çiçeğine galebesi.
tabiat uykusundan uyandı uyanacak. tam da, "türkçe'nin en büyük şairi"nin dediği gibi: öte yanda tabiat/ bir kadınla bir erkeğin yatakta/ terli telâşıyla yarışa yelteniyor. bahar ancak böyle anlatılabilirdi. böyle güzel... son bir yıldır elime daha çok aldığım, daha çok andığım kitabı yanıma almadığıma pişman oluyorum.
gerçi "sevişmek"in teşbihe ihtiyacı yoktur.
bu yüzden, hikâyenin tam orası gelince, "sonrası mahrem" diyen alper canıgüz'ü ve gustave flaubert'den alıntılayarak "gece yarısından sonra yapılan her şey edebe aykırıdır" diyen murat menteş'i hayal etmemize müsaade ettikleri için ayrı bir yere koymak gerek.
artık bitişe yol alan bu yazının başlığı vesilesiyle de ilk önce sait faik'e selam ederim. bir de, trabzonspor'un kendilerini sevmesem de -çünkü futbola bakışımız farklı- isimlerini çok sevdiğim iki taraftar grubuna: gurbetçi gençler ve gececi akrepler... düşünün ne zaman takımınız kendi evinde maç yapsa istanbul'dan ya da başka şehirden yola çıkıp deplasmana gidiyor gibi maça gidiyorsunuz. tıpkı, "bize her yer trabzon. trabzon hariç." der gibi.
nisan en zalimidir ayların diye değil ama. ilhan berk'ten: dün dağlarda dolaştım, evde yoktum.
iki bahçe arasındaki dar yollarda yürüdüm. nar çiçeği renginde çiçekleri olan şeftali ağaçları gördüm. nar çiçeğinin şeftali çiçeğine galebesi.
tabiat uykusundan uyandı uyanacak. tam da, "türkçe'nin en büyük şairi"nin dediği gibi: öte yanda tabiat/ bir kadınla bir erkeğin yatakta/ terli telâşıyla yarışa yelteniyor. bahar ancak böyle anlatılabilirdi. böyle güzel... son bir yıldır elime daha çok aldığım, daha çok andığım kitabı yanıma almadığıma pişman oluyorum.
ah, bu hep zaten böyle oluyorsevişmek ancak bu kadar güzel anlatılabilir. bir de, baden baden'de yaz romanında leonid tsıpkin'nin ve argol şatosu'unda julien gracq'ın 'hâl'i yüzmek ile anlatması var. yüzmek güzel sevişmek güzel. daha ne olsun.
insanlar tabiatı her zaman heyecana boğuyor
çünkü kuşlar ve böcekler gibi değil
bulutlar ve ırmaklar gibi sevişiyor insanlar
sevişerek çiseliyorlar dünyayı
yalnız ilkbahar gecelerinde değil
sevişiyorlar
sonbaharın mağmum karanlığında
kış gelince hakaretamiz bir soğuk çattığında
yaz olunca ısınan baygınlığın çözeltisi yüzünden
sürgün günlerin birinin batımında
birisi bir başkası yerine seyahat ederken
yusuf'a doğru giden her eğimde
her hangi bir vakte denk düşüyor
sevişme ânı.
gerçi "sevişmek"in teşbihe ihtiyacı yoktur.
bu yüzden, hikâyenin tam orası gelince, "sonrası mahrem" diyen alper canıgüz'ü ve gustave flaubert'den alıntılayarak "gece yarısından sonra yapılan her şey edebe aykırıdır" diyen murat menteş'i hayal etmemize müsaade ettikleri için ayrı bir yere koymak gerek.
artık bitişe yol alan bu yazının başlığı vesilesiyle de ilk önce sait faik'e selam ederim. bir de, trabzonspor'un kendilerini sevmesem de -çünkü futbola bakışımız farklı- isimlerini çok sevdiğim iki taraftar grubuna: gurbetçi gençler ve gececi akrepler... düşünün ne zaman takımınız kendi evinde maç yapsa istanbul'dan ya da başka şehirden yola çıkıp deplasmana gidiyor gibi maça gidiyorsunuz. tıpkı, "bize her yer trabzon. trabzon hariç." der gibi.
2 yorum:
dün yaptığımız ‘bulutlar ve ırmaklar’ arasındaki beş saatlik doğada yürüyüşünün henüz huzuru üzerimdeyken, kuş sesleri beynimde cıvıldaşıyorken, çıldırmış ağaçların görüntüsü aklımdayken okudum bu yazınızı. bahar muhteşem, her ikisi de ayrı ayrı...
bir de ismet özel’i sevdireceksiniz bana, işaret ettiğiniz şiirlerin güzelliğiyle.
ve evet yüzmek güzel, sevişmek daha da...
iletişim çağının sebep olduğu imaj kirliliğine aldırmayın. ya da hiç olmazsa şiirleri için sevin ismet özel'i. ama şiirlerinden mahrum kalmayın.
çokça bulut fotoğrafı çektiğinizi hayal ediyorum.
Yorum Gönder