çayından son bir yudum aldı, masaya bıraktığı fincanı parmak uçlarıyla ortaya doğru itti. bir süre camdan dışarı, belki de apansız bastıran yağmurda ıslanmamak için koşuşan insanlara baktı. bakışlarını oradan alıp az önce masanın ortasına doğru ittiği fincana verirken konuşmaya başladı:
- geçen yaz, bir arkadaşım ve ailesiyle tatile gitmiştik. dört beş yaşlarında bir kızları var: ada... tam da seveceğiniz gibi, kıvır kıvır sarı saçlar, kocaman mavi gözler. hemen bir arkadaş buldu kendine. bir gün baktık, çocuğun elinden tutmuş kumsala sürüklüyor. çocuk elini kurtardı, "gelmek istemiyorum, çünkü seni sevmiyorum", dedi.
- peki, ada ne yaptı?
- çocuğa kocaman bakıp "seviyosuun... seviyosuun...", dedi.
- ah, siz kadınlar... kaç yaşında olduğunuz farketmiyor, değil mi?
- diyeceğim o ki, ne kadar huysuzluk etseniz de beni seviyosunuz... beni seviyosunuz...
*
kadınlar...
dediğim gibi, kaç yaşında oldukları hiç farketmiyor.
5 yorum:
:)
ada diyorum, ne güzel ismi varmış.
:) ah biz kadınlar ah..
@aglea,
ada'nın kendisi de güzelmiş. hatta onunla tatil nasıldır, merak etmişimdir. ama bir yerde fazla durmayan -ya da beceremeyen- yanım...
@cecil,
kadınlar, ah!..
ama o huysuzluklar ya sevmeniz için, ya da yeterince sevmediğiniz için.....
cevabı bildiğimi saklamayacağım. sadece şimdi değil, o zamanlar bildiğimi de.
Yorum Gönder