dün akşam yemeğinden sonraydı. gece planı için film, kitap ya da sabah gelen dosyayı adam etmek arasında gidip gelerek bulaşığı yıkıyordum.
derken kulağıma fenerin yan tarafındaki kayalıktan sesler geldi. biraz meraktan, biraz da yılın son güzel akşamlarından birinde evde olmamak için bulaşık bittikten sonra evden çıkıp seslerin geldiği tarafa yürüdüm.
biraz sohbetten sonra şehrin yerlisi değil, tayin sebebiyle burada olduğunu öğrendiğim iki kişi balık tutmaya gelmişti. gençlerin 'karagöz', yaşlıların ise 'lendanoz' dediği, google'ın ise latincesinin 'diplodus vulgaris' olduğunu söylediği gövdesi neredeyse yuvarlak, elips şeklinde ve yassı bir balık için.
sadece buraya değil neredeyse bu sahil boyunca her yere tutmaya giderlermiş. yemleri özelmiş, izmir'den geliyormuş. elleri meşgul olduğundan yemi ve oltayı görebilmek için kafalarında madencilerin taşıdıklarına benzer lambalar taşıyorlardı.
aslında eve eli boş dönen balıkçıların mazeret listesinden olduğunu itiraf etselerde, bu balık dalgalı denizde, dolunayın olduğu gecelerde, fazla gürültü olduğunda yakalanmazmış.
ama yakaladılar. hatta tüm zamanların rekoru olabilecek sayıda. bunu biraz da benim şansıma saydılar. bulutlardan sıyrılıp yeryüzüne ulaşan ay ışığı altında ne kadar güzel bir balık olduğunu görmeliydiniz; gövdesi gümüş renginden yeşile, beyazdan mora kadar türlü renkler alıyordu. kesinlikle çok güzeldi.
tam da burada itiraf edebilirim sanırım: aslında size anlatmak istediğim karagöz değildi.
o iki kişiden biri bunları bana anlatıp dururken diğeri sessizce kayalığın ucunda oltasının başında bekleyip durdu. sanki yıllar değil, yüzyıllardır orada bekliyor gibiydi. hatta sigarasının arada bir kora dönüşen ucu olmasa orada olmadığına yemin edebilirdim.
denizi mi seyrediyordu yoksa kendini mi, hiç bilmiyorum.
2 yorum:
Ne hoş yazı! Çok sevdim.
ne diyebilirim, tadını çıkartın.
Yorum Gönder