/calvino orada, "klasikler, haklarında genellikle 'okuyorum' sözünü değil, 'yeniden okuyorum' sözünü duyduğumuz kitaplardır," der./
iki bin on yedide çıkar çıkmaz okumuştum çünkü. ama içimde sadece yeniden okuma arzusu değil, kitabı hakkıyla okumadığım hissinin büyüttüğü bir suçluluk duygusu da kalmıştı.
çok hızlı okumuştum çünkü. oysa, yavaş okumayı, kitaplar bağlantılı değilse arada boşluk bırakmayı, başka bir deyişle metnin içimde demlenmesini tercih ederim. uzun zamandır 'haftada bir kitap' ortalamasını seçmem biraz da bundan. diğer yandan, her alper canıgüz kitabı gibi iyi bir fikirden yola çıkan ve bizi bu fikre ikna eden kan ve gül'ün gençlik ve orta yaşa dair kurduğu cümleleri, doksanların sosyal ve politik hayatına dair saptamalarını gerekli ciddiyetle okumadığımı da hissediyordum. en önemlisi de, alper canıgüz'ü ilk defa okumak kadar 'yeniden' okumayı da seviyorum ben. aralarında 'yeniden yeniden' okuduklarım bile var.
/fark ettim de, yeniden okumadığım tek kitabı kıyamet parkmış. o da taze(!) olduğu için./
bütün alper canıgüzleri yeniden satın aldım. çünkü eskileri yeni mobilyalara uymuyordu. elbette şaka. sadece, en az benim kadar iyi bir alper canıgüz okuru olduğuna inandığım birine hediye ettim. evet, altı çizili satırlar, derkenardaki notlar, hatıralar, herbiri ayrı anı ve anlam taşıyan imzalarla beraber. yeni satın alınanlar yığınının içinde kan ve gül'ü görünce de okumaya karar vermek zor olmadı.
ama diğer 'yeniden okuma'ların aksine bir duygu hissettim bu okumada: bazı cümlelerin altını daha önceki okumada çizmiş olamazdım ama bu defa bile isteye, güle oynaya çiziyordum. oysa bu nadir başıma gelen, sanki iyi bir şeymiş gibi beni sevindiren bir durumdur.
/buna üzülmüş değilim, sadece farklı bir his olduğu için anlatıyorum. yoksa, kitap okumanın içsel bir yolculuk olduğunu, okuduğumuz kitaplardan zihinsel ve ruhsal durumumuza göre etkilendiğimizi biliyorum./
ve bir aydınlanma da yaşadım: benim kimseyi -hele de kendi ellerimle- gemiye bindirdiğim falan yoktu. muhatabım zaten o gemideydi. ve hiçbir zaman da inmemişti. sadece benden, benim olduğum yerden uzaklaşan ya da uzaklaşmaya yazgılı bir geminin güvertesinde bir süre bana doğru yürümüştü. o kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder