11 Ağustos 2021 Çarşamba

yollarda

yolu biliyordum. ilk defa aklı bir karış havada, önünde tanrılarınki kadar uzun bir gençlik var sanan üniversite öğrencisi olarak gelmiş, neredeyse her sene bunu tekrar etmiştim.

adını her zaman bir sonrakiyle karıştırdığım küçük şehri geçecek, ilk yol ayrımında yönümü dağlara dönecektim. çok değil, bir kilometre daha.

bir sırt çantası ve bir sürü yorgunluk olurdu yanımda. alnımda ise ancak uzak rüzgârların söndürebileceği bir ateş.

soru sorulmaz, "hoş geldin"den, memnuniyet göstergesi cümlelerden başkası söylenmezdi. vadi boyunca esen rüzgâr, vadiyi, biraz dikkatli bakarsanız denizi de seyreden pencereden girer, olanca serinliğini odada bırakıp diğer pencereden çıkardı. o serinlikte, yakari elinde sigara, karşı yamacı seyreder, ben de gözlerimi ahşap tavandan hiç ayırmadan biteviye anlatırdım.

en çok da bakü hayalleri kurardık. denizler kadar büyük bir gölün kıyısında, gri, taş binalar şehri.

*

bir gün hasan dedenin hasta olduğunu öğrendim adını taşıyan torunundan. çok uzaktaydım ama hem yaza hem ona yetiştim. elini öptüm. tek bir isyan sözcüğü çıkmadı ağzından. nasıl yaşadıysa öyle.

sonra murat amca aşağıya, dağları sırtlayıp denize götüren yolun kenarına kocaman bir ev yaptırdı. herkes mutlu oldu ama ne zaman uyansam dış kapının eşiğine oturmuş, bir işle meşgul bulduğum hasan dedenin hayali eski evde kaldı. çok geçmedi babanne de hayal oldu. kocaman ekmeklerden kestiği dilimler, guymaklar, ballar...

ben de yavaş yavaş uzaklara, saat farkına alışmaya başladım. yakari bakülü bir kızla evlendi. dünya tatlısı iki oğula baba oldu. artık sigara değil puro içiyor.

ama değişmeyen bir şeyler de kaldı. mesela, yaz takvimlerden bağımsız olarak o yaz yakari'yi son defa gördüğümde bitiyor hâlâ...

*

bu defa da bir sırt çantası ve bir sürü yorgunlukla vardım oraya. kalbim kırık bile sayılabilir.

yine dostlukla kuşattılar beni. ne de olsa, ben de evin bir çocuğuyum. ya da çocuklardan bir çocuk.

bir bahane icat edip yine evden kaçtık yakariyle. yemekten sonra çaydan önceydi. yine yola eşlik eden ırmağın üstündeki eski zaman köprüsüne. yine ırmağın karanlık sularını seyrederek, birbirimizi olduğu kadar ırmağı da dinleyerek.

son günlerin en huzurlu uykusunu uyudum. amaç biraz da buydu. sabah uyandığımda bir de baktım, kocaman bir odadayım. neredeyse basketbol sahası kadar. odaya ışık dolduran pencerenin diğer yanında, duvar dibinde bir yatak daha olduğunu fark ettim. normalde, "simetri yaratıcılığı öldürür," derdim ama, "kız kaçırırsam buraya gelirim," dedim.

bu fikre hem gülümsedim hem de kendimle konuşmaya devam ettim.

"bunu ze.'ye söyleyeyim ben. uzun zamandır kavga etmemiştik, bahane olur."

Hiç yorum yok: