reddedilmenin ya da kesinlikle reddedilecek olmanın, reddedilenleri ya da reddedileceğinden emin olanları yalnızca üzen, hayal kırıklığına uğratan, gelecek planlarını elinden alan bir yanı olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
çünkü muhatabını süper kahramanlara, gözü kara yiğitlere dönüştüren muazzam bir etkisi de var.
o anı ve sonrasını kuşatan olanaksızlık veya dile getirilmiş, resmiyet kazanmış red cevabı onların alabildiğince cesur davranmasına, ateşli konuşmasına ve doyuma ulaşması ihtimal dahilinde olsa ağzına bile almayacağı arzuları dile getirmesine olanak tanır.
kadının/erkeğin, "gelmek istemediğimi, istesem de gelemeyeceğimi biliyorum," dediği o anı düşünün. bunu duyan erkeğin/kadının muhatabı gelsin istiyor olsa bile nasıl da rahatladığını tahmin edemezsiniz.
artık herhangi bir tehlike kalmamıştır. artık boyunu aşan vaatlerde bulunabilir, hayallerinde bile cesaret edemediği planlardan bahsedebilir. hatta, "gitme!.. sen gidersen ölürüm," diyebilir. "sen gidersen sınırlarımda kalamam/ tekin değil karanlığım".
bazan, kadın/erkek bu durumun farkına varır, "gelmeyeceğimi bildiğin için, isfahan'a gidelim, diyorsun," der.
*
gücünü olanaksız oluşundan alan ilişkiler vardır ki, bu durum onlarla karıştırılmamalıdır. kadın, erkek onunla asla evlenmeyeceği için erkekten kopamaz ya da erkeğin mevziini terk etmeye niyeti yoktur ve kadının "gel" demeyeceğini bildiği için o ilişkide vardır. başka bir deyişle "o iş olmaz" olduğu için yanyana dururlar. tam da, o iş olacak gibi olduğunda, kadın "gel" dediğinde, erkeğin evliliğe dair fikirleri değiştiğinde biter her şey.
*
bir de, "önümde seni unutacak kadar zaman olduğunu sanmıyorum. sen benim son aşkım olacaksın," diyenler vardır ki, başka hiçbir şeyle karıştırılmamalıdır.
çünkü muhatabını süper kahramanlara, gözü kara yiğitlere dönüştüren muazzam bir etkisi de var.
o anı ve sonrasını kuşatan olanaksızlık veya dile getirilmiş, resmiyet kazanmış red cevabı onların alabildiğince cesur davranmasına, ateşli konuşmasına ve doyuma ulaşması ihtimal dahilinde olsa ağzına bile almayacağı arzuları dile getirmesine olanak tanır.
kadının/erkeğin, "gelmek istemediğimi, istesem de gelemeyeceğimi biliyorum," dediği o anı düşünün. bunu duyan erkeğin/kadının muhatabı gelsin istiyor olsa bile nasıl da rahatladığını tahmin edemezsiniz.
artık herhangi bir tehlike kalmamıştır. artık boyunu aşan vaatlerde bulunabilir, hayallerinde bile cesaret edemediği planlardan bahsedebilir. hatta, "gitme!.. sen gidersen ölürüm," diyebilir. "sen gidersen sınırlarımda kalamam/ tekin değil karanlığım".
bazan, kadın/erkek bu durumun farkına varır, "gelmeyeceğimi bildiğin için, isfahan'a gidelim, diyorsun," der.
*
gücünü olanaksız oluşundan alan ilişkiler vardır ki, bu durum onlarla karıştırılmamalıdır. kadın, erkek onunla asla evlenmeyeceği için erkekten kopamaz ya da erkeğin mevziini terk etmeye niyeti yoktur ve kadının "gel" demeyeceğini bildiği için o ilişkide vardır. başka bir deyişle "o iş olmaz" olduğu için yanyana dururlar. tam da, o iş olacak gibi olduğunda, kadın "gel" dediğinde, erkeğin evliliğe dair fikirleri değiştiğinde biter her şey.
*
bir de, "önümde seni unutacak kadar zaman olduğunu sanmıyorum. sen benim son aşkım olacaksın," diyenler vardır ki, başka hiçbir şeyle karıştırılmamalıdır.
2 yorum:
Sanırım her istediği yapılan çocukların ilerde yetişkinlik hayatlarında sıkça karşılarına çıkan bir hezeyan türü bu. BEN sevdiysem o da beni sevmeli.
Bir de herşeyi imkansıza bağlayanlar vardır, o kastıkça sen karşısında imkansızları mümkünata dönüştürme ustalığına soyunursun (çıplak kalırsın sonunda da, kendi kendini düşürdüğün duruma şaşırırsın).
Blöfçüler vardır, sen aşkından İsfahan'a gidersin, bakarsın ki o "treni kaçırmışmış".
O sonuncusu fakat zamanla ilgili olanı, bembeyaz kısa kıvırcık saçlı bir kadın tarafından söylendiyse, mezar başında.. O zaman, susarsın zaten.
Çok güzel "birleştirmeler" ve yine okuyucuda yeni düşünce kapıları açan tesbitler..
aslında "hezeyan"lar değil "ikiyüzlülük" bu yazının yazının derdi. "hayır" cevabını alacağını bilen, ya da kesinleşmiş "hayır"dan sonra kahramana(!) dönüşen tipler.
ama sizin dediğiniz gibi olanlar da çok. sırf muhatabı ikna olsun diye söylemeyeceği yalan, kıvırmayacağı gerçek olmayanlar yani. çünkü onlar hayatları boyunca her şeyi elde etmişlerdir ve bunun devamı için yalan da konuşurlar, ruhlarını da satarlar.
blöfçüler ise ayrı bir âlem. onlar ya korkaktır ya yalancı. muhtemelen hiçbir zaman olduklarını iddia ettikleri yerde olmamışlardır.
son cümle için ise, saçların beyazlaşmasına gerek yok bence. çok sevmek ya da çok sevmiş gibi hissetmek yeter de artar bile.
son olarak, iltifat etmişsiniz ama bu kırık dökük cümlelerin eğer bir şansı varsa o da gören gözlere denk gelmesi olduğunu kabul etmeliyiz.
Yorum Gönder