12 Mart 2020 Perşembe

neden javier marías?

notos öykü, yetmiş üç numaralı sayıda* nefis bir söyleşi var. o söyleşi çevbir - notos işbirliği ile hazırlanan "çevirmen diyalogları"ndan biri ve  saliha nilüfer ile seda ersavcı söyleşiyor.

türlü çevirmenlik hâllerini fotoğrafladıkları bu söyleşide, "akıcılık" bahsini ikisinin de çevirdiği javier marías üzerinden konuşuyorlar.

okudum ve seda ersavcı'yı başarılı bir çevirmenden öte ruh-kardeş olarak neden gördüğümü bir defa daha anladım.

*

saliha nilüfer: akıcılık demişken, metne bunu kazandırmak kimi yazarlarda zorlayıcı olabiliyor. özellikle kaynak dilde de zor okunan, özel bir üslubu olan metinlerde. öylesi yazarları üç beş ayda çevirmek zorunda oluşumuz  haksızlık bana göre. örneğin bir paragraftan aşağı cümle kurmayan, bütün kitapları kendine has bir evrenin, tek bir kitabın parçasını oluşturan javier marías bunlardan biri. onu çok sevdiğini biliyorum. bana öyle geliyor ki insan marías çevirmeyi ancak çevirirken öğrenir. ilk marias çevirin hatalı olun babında söylemiyorum ama masaya hazır bir deneyimle oturmanın ayrıcalığı da başka. yazar kelime dağarcığınla, tüm varlığınla, ifade gücünle, konuşma ve anlama becerinle orada hazır ve nazır olmanı istiyor, öte yandan epey mesafeli duruyor, hısımlık kurmana, metne yaklaşmana pek izin vermiyor. bilmem bana katılır mısın? bütün yazarların bu kadar adanmışlık talep ettiğini sanmıyorum, yoksa ediyor mu? son olarak seni marías'a o denli çeken nedir diye sorsam?

seda ersavcı: doğru, bütün kitapları sanki tek bir kitabın parçaları gibi; aynı tema çerçevesinde kurguluyor tüm hikâyelerini. aynı karakterlere yer verebiliyor, bu yüzden tam da bahsettiğin gibi bir adanmışlık gerektiriyor ama bu bana uzak gelmiyor. marías'ın "gevezeliğini" bile yersiz bulmuyorum ben, insanın hayatını şekillendiren, kökten değiştiren olaylar yaşandığında yazdığı ve hissettiği her şey de o olayların ekseninde dönüyor sanıyorum. marías'ın yinelenen temalarını biraz buna bağlıyorum. bir de edebiyatı hayatla, kendi hayatımla doğrudan ilişkilendirenlerdenim ben.marías tutkumun altında da bu yatıyor galiba; bir bakıma kendimi marías'la duygudaş hissediyorum diyebilirim. ya da şöyle söyleyeyim: benim dile getiremediklerimi o dile getiriyor, böylece kendi hislerimi onun ağzından aktarabiliyormuş gibi hissediyorum.

*: aralık2108 - ocak2019

2 yorum:

pelinpembesi dedi ki...

sayende tanıdığım yazar ve ben de müptelası oldum. hatta dün tüm ruhlar'ı bitirdim. çevirmeni Neyyire Gül Işık. okurken onu da düşündüm, nasıl da
çeviri ypıyorlar, yazar yarısı kadar yetenek en azından. seda ersavcının dediği gibi bizim hissedip dile dökemediklerimizi ortaya koyduğumuz için çok sevdik Marias'ı.

verbumnonfacta dedi ki...

buket gibi bir okurun benim vasıtamla javier maríasçılar arasına katılmasına çok sevindim. tüm ruhlar uzun soluklu bir dizinin ilk bölümü gibi. marías asıl maharetini sonraki bölümlerde gösteriyor.

neyyire gül ışık üç kitapla (berta isla, kötü niyet öyküleri, tüm ruhlar) en çok marías çeviren çevirmen ama marías'a en çok seda ersavcı'yı yakıştırdığımı saklayamam.

çevirmenlik, dil bilgisi ve tecrübesinden öte yazarlık yeteneği de isteyen bir durum. iyi çevirmen dediklerinizin iyi yazar olduğundan şüpheniz olmasın. bahsi geçen röportajda, "çevirmenin sesi" diyerek bunu da konuşuyorlar ve görünmez dahi olsa her çevirinin "çevirmenin sesi"ni taşıdığı konusunda anlaşıyorlar.

bir de disiplin meselesi var. bıkmadan, vaz geçmeden her gün saatlerce çeviri yapmak kolay bir iş olmasa gerek.

evet, marías'ı seviyorum. insan ruhunun sınırlarını genişletmesini, oyunbazlığını, komikliğini, zekasını, sıradan bir bahsi 'öyle' anlatmakla beni kendisine hayran bırakan kalemini ve daha bir çok şeyi.