ı.
çocukluk arkadaşım. annanemlerde geçirdiğim yazların bir başka armağanı. benden bir yaş büyük. okumayı çok severdi. sanırım bizi yakınlaştıran şeylerin en önemlisi buydu. o çevrede cumhuriyet gazetesi okunan tek evde büyümüştü. ama lise yıllarında bambaşka fikirleri olmuş. yazdan yaza görüştüğümüz için benim sonradan haberim oldu. milli görüş'çüydü.
doğru ya da yanlış bir fikre kendisini adayıp sadakatle bağlanabilenlere duyduğum saygıdan o da payına düşeni aldı. kaldı ki o güzel bir insandı, her zaman öyle kaldı.
yeni yüz yılın ilk seçimlerinde akepe, -nedendir bilinmez- neredeyse yazılı ve görsel medya organlarının tamamı tarafından yelkenlerine üflenen rüzgarın da etkisiyle gece yarısı konuşacak radyo istasyonu arayan platonik aşıklar misâli konacak dal arayan muhafazakarların oylarına romantik solcuların oylarını eklenmiş, ezici bir çoğunlukla meclise girmişti.
o günlerin benim için kayda değer tek anısı onun anlattıklarıdır: partiye gittim. bir kaç ihtiyar bir de ben vardım. başladığımız yere, ilk günlere dönmüştük.
araşarkı.
hayatımın hiçbir döneminde herhangi bir cemaate, kiliseye ya da klana üye olmadım. ben benim çünkü. tarihe, televizyon ve gazete haberlerine ve hatta insana rağmen insana inandım bir tek. eşref-i mahlûkat olduğundan hiçbir zaman şüphe duymadım.
ahlak, toplum, devlet vesairece konulan duvarlara ihtiyacı yok insanların. bana kalırsa, kendi duvarları insanı kötülükten ala koymaya yeter ve artar.
ıı.
cumartesi günüydü. "bugün burda cumartesi" gibiydi.
bir kaç gündür bizim buraların denizden karaya esen ünlü rüzgarı gemi azıya aldığı için, sabah evde tembellik edip öğleye doğru şehir stadına gittim. şehrin bölgesel amatör lig'de mücadele eden futbol takımı deplasmanda olduğu için "antreman var, maç var" bahaneleri de olmayacaktı. rahat rahat koşardım.
sahayı çevreleyen pist neredeyse bomboştu. bir kaç maratoncu abi ve sohbet ederek yürüyen iki teyze. bir de ben. arkadaşımın dediklerini hatırladım: başladığımız yere, baharın ilk günlerine dönmüştük.
ııı.
tıpkı, hasan ali toptaş'ın tadından yenmez söyleşiler kitabına koyduğu isim gibi: başlarken yalnızsın, bitirdiğinde daha da yalnız...
koşmayı bitirdiğimde pistte sadece ben kalmıştım. bir de gitmemi sabırsızlıkla bekleyen kirli sakallı, eşofmanlı görevli.
ve biterken bu çalıyordu.
çocukluk arkadaşım. annanemlerde geçirdiğim yazların bir başka armağanı. benden bir yaş büyük. okumayı çok severdi. sanırım bizi yakınlaştıran şeylerin en önemlisi buydu. o çevrede cumhuriyet gazetesi okunan tek evde büyümüştü. ama lise yıllarında bambaşka fikirleri olmuş. yazdan yaza görüştüğümüz için benim sonradan haberim oldu. milli görüş'çüydü.
doğru ya da yanlış bir fikre kendisini adayıp sadakatle bağlanabilenlere duyduğum saygıdan o da payına düşeni aldı. kaldı ki o güzel bir insandı, her zaman öyle kaldı.
yeni yüz yılın ilk seçimlerinde akepe, -nedendir bilinmez- neredeyse yazılı ve görsel medya organlarının tamamı tarafından yelkenlerine üflenen rüzgarın da etkisiyle gece yarısı konuşacak radyo istasyonu arayan platonik aşıklar misâli konacak dal arayan muhafazakarların oylarına romantik solcuların oylarını eklenmiş, ezici bir çoğunlukla meclise girmişti.
o günlerin benim için kayda değer tek anısı onun anlattıklarıdır: partiye gittim. bir kaç ihtiyar bir de ben vardım. başladığımız yere, ilk günlere dönmüştük.
araşarkı.
hayatımın hiçbir döneminde herhangi bir cemaate, kiliseye ya da klana üye olmadım. ben benim çünkü. tarihe, televizyon ve gazete haberlerine ve hatta insana rağmen insana inandım bir tek. eşref-i mahlûkat olduğundan hiçbir zaman şüphe duymadım.
ahlak, toplum, devlet vesairece konulan duvarlara ihtiyacı yok insanların. bana kalırsa, kendi duvarları insanı kötülükten ala koymaya yeter ve artar.
ıı.
cumartesi günüydü. "bugün burda cumartesi" gibiydi.
bir kaç gündür bizim buraların denizden karaya esen ünlü rüzgarı gemi azıya aldığı için, sabah evde tembellik edip öğleye doğru şehir stadına gittim. şehrin bölgesel amatör lig'de mücadele eden futbol takımı deplasmanda olduğu için "antreman var, maç var" bahaneleri de olmayacaktı. rahat rahat koşardım.
sahayı çevreleyen pist neredeyse bomboştu. bir kaç maratoncu abi ve sohbet ederek yürüyen iki teyze. bir de ben. arkadaşımın dediklerini hatırladım: başladığımız yere, baharın ilk günlerine dönmüştük.
ııı.
tıpkı, hasan ali toptaş'ın tadından yenmez söyleşiler kitabına koyduğu isim gibi: başlarken yalnızsın, bitirdiğinde daha da yalnız...
koşmayı bitirdiğimde pistte sadece ben kalmıştım. bir de gitmemi sabırsızlıkla bekleyen kirli sakallı, eşofmanlı görevli.
ve biterken bu çalıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder