"güzeldi yûsuf. o kadar ki, adı mah-ı ken'an'dı. yani ken'an'ın dolunayı.
güzeldi yûsuf. o kadar ki, o geçerken kentinin gecesinde kentinin sokaklarından, evlerinin sahibi olan kadınlar duvara vuran ışığın şavkımasından, yûsuf geçiyor, diye fısıldar da sevinçle birbirlerine, kandillerini söndürürlerdi. ışık gökten yere değil o geçerken, yerden göğe ağardı.
güzeldi yûsuf. o kadar ki, her güzellik gibi onun da güzelliğinin olduğu yerde kıskançlık ve muhabbet bir arada yaşardı. ve her güzellik gibi yûsuf'un güzelliğinin de kendisine zararı vardı. ama sadece ilk anda, çünkü yûsuf dar zamanlar için değil geniş zamanlar ve uzun yollar için yaratılmıştı.
güzeldi yûsuf, o kadar güzeldi ki yûsuf'u hiç görmemiş bir yazıcı onun güzelliğini anlatmaya gelince sıra, sadece susardı ve onun güzelliğini ancak özetleyebilirdi. çünkü güzelliğin özeti yazıcının sözcüklerinden çok, okuyucunun muhayyilesi demekti. sözcük sınırlı, muhayyile ise sınırsızlıktı.
öyleyse yûsuf'un güzelliği sözcüklerle sınırlı değil ancak hayalin ufuklarıyla sınırsızdı."*
*: nazan bekiroğlu, yûsuf ile züleyha'dan, yûsuf'un rüyası başlıklı ikinci bölümden.
notgibi:
"temmuz iki bin"miş. öykücü'nün sardunya kırmızısı yazan kalemi dokunmuş ilk sayfaya: "yaz sabahına doğan kırmızı sardunya".
hepsi bu...
güzeldi yûsuf. o kadar ki, o geçerken kentinin gecesinde kentinin sokaklarından, evlerinin sahibi olan kadınlar duvara vuran ışığın şavkımasından, yûsuf geçiyor, diye fısıldar da sevinçle birbirlerine, kandillerini söndürürlerdi. ışık gökten yere değil o geçerken, yerden göğe ağardı.
güzeldi yûsuf. o kadar ki, her güzellik gibi onun da güzelliğinin olduğu yerde kıskançlık ve muhabbet bir arada yaşardı. ve her güzellik gibi yûsuf'un güzelliğinin de kendisine zararı vardı. ama sadece ilk anda, çünkü yûsuf dar zamanlar için değil geniş zamanlar ve uzun yollar için yaratılmıştı.
güzeldi yûsuf, o kadar güzeldi ki yûsuf'u hiç görmemiş bir yazıcı onun güzelliğini anlatmaya gelince sıra, sadece susardı ve onun güzelliğini ancak özetleyebilirdi. çünkü güzelliğin özeti yazıcının sözcüklerinden çok, okuyucunun muhayyilesi demekti. sözcük sınırlı, muhayyile ise sınırsızlıktı.
öyleyse yûsuf'un güzelliği sözcüklerle sınırlı değil ancak hayalin ufuklarıyla sınırsızdı."*
*: nazan bekiroğlu, yûsuf ile züleyha'dan, yûsuf'un rüyası başlıklı ikinci bölümden.
notgibi:
"temmuz iki bin"miş. öykücü'nün sardunya kırmızısı yazan kalemi dokunmuş ilk sayfaya: "yaz sabahına doğan kırmızı sardunya".
hepsi bu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder