* bugünlerde birilerine, "bu bizim şarkımız olsun," diyecek olsaydım, samanyolu'nu işaret ederdim.
* "- sen şimdiye kadar nerdeydin?
- buradaydım ama tanışmıyorduk, işte bu kadar basit ve de anlamsız.
(richard brautigan, tokyo-montana ekspres)"
* "sohbet büyük ölçüde insanın söylemediği şeylerden oluşur. (cees noteboom, işte şu hikaye)"
* bence oyuncaklar çocuklar için değil, biz oynayalım diye yapılıyor.
* "kıyamet çoktan koptu, haberiniz yok! siz hala güneşin, her sabah doğuşuna güvenin. (metin altıok, bir acıya kiracı)"
* köklerini kazıyıp köprüleri atmak dışında olağanüstü hiçbir şey yapmadı.
* ne zaman bir converse alacak olsam, kendi kendime, "bu muhtemelen aldığım son converse olacak," diyorum. ve yanılıp duruyorum.
* "onun duygularımdaki yerini biliyorum ama hayatımdaki yeri neresi? (ahmet altan, bilememek)"
* "ben aşktan daima kaçtım. hiç sevmedim. belki bir eksiğim oldu. fakat rahatım. aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. şu veya bu şekilde... fakat daima ödersiniz... hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz...(a. hamdi tanpınar, saatleri ayarlama ensitüsü)"
* türkçe altyazısını bulmadığınız için ingilizce altyazıyla izlediğiniz filmlere festival filmi denir.
* "iki işi aynı anda yapamıyordu. kadına dokunurken, onunla konuşamıyordu; onu severken bırakıp gidemiyordu; konuşurken dinleyemiyordu; savaşırken kazanamıyordu. (arundhati roy, küçük şeylerin tanrısı)"
* "emilio santos ölmemeliydi. (ihsan oktay anar, amat)"
* hâl ve gidiş: bütün dünya emma watson'ın "artı on sekiz" olmasını bekliyormuş meğer. kendisi bile...
* "gün gelir dayanamaz, size kucak açmayan şu dünyada uyuz köpeklere kucak açar, onların sizi sevmelerine, sizin de onları sevmenize yetecek kadar kollarınızda taşır, sonra fırlatır atarsınız. (samuel beckett, molloy)"
* "sesinde ne var biliyor musun?/ uykusuz türkçe var/ işinden memnun değilsin,/ bu kenti sevmiyorsun/ bir adam gazetesini katlar (cemal süreya, 8.10 vapuru)"
* spor salonunda ya da stadyumda kendini dev ekranda görünce ekrana değil kameraya el sallayan adam -ya da kadın- sana rastlayacağım günün hayaliyle yaşıyorum.
* "sabah ayazıyla buğulanan mutfak penceresi gibidir ve zordur görmek, buğu aniden yok olur ve karlı dağları görebilirsin sonunda, üç bin metrelik dağları pencerenin ardından ve pencere tekrar buğulanmaya başlar, ocaktaki kahve de dağlar da bir düş gibi geçer gider.
işte bu sabah tam da böyle hissediyorum. (richard brautigan, tokyo-montana ekspres)"
* 've' yaka gri tşört... beni seksi gösteriyor. kesinlikle.
* zevklerimizin farklı olması kimseyi zevksiz yapmaz. sarışınlarla mutluluklar dilerim.
* tanrım... koşuyolundaki kadınların saçlarını ve at kuyruğu bahsini daha önce de konuşmuştuk. bir defa daha arz ederim.
* "ve dünyanın en güzel adresine taşındım, senin yanına/.../ ve yüzyılın en güzel adresine taşındım/ senin yanına (osman konuk, şiiriyet)"
* "- sen şimdiye kadar nerdeydin?
- buradaydım ama tanışmıyorduk, işte bu kadar basit ve de anlamsız.
(richard brautigan, tokyo-montana ekspres)"
* "sohbet büyük ölçüde insanın söylemediği şeylerden oluşur. (cees noteboom, işte şu hikaye)"
* bence oyuncaklar çocuklar için değil, biz oynayalım diye yapılıyor.
* "kıyamet çoktan koptu, haberiniz yok! siz hala güneşin, her sabah doğuşuna güvenin. (metin altıok, bir acıya kiracı)"
* köklerini kazıyıp köprüleri atmak dışında olağanüstü hiçbir şey yapmadı.
* ne zaman bir converse alacak olsam, kendi kendime, "bu muhtemelen aldığım son converse olacak," diyorum. ve yanılıp duruyorum.
* "onun duygularımdaki yerini biliyorum ama hayatımdaki yeri neresi? (ahmet altan, bilememek)"
* "ben aşktan daima kaçtım. hiç sevmedim. belki bir eksiğim oldu. fakat rahatım. aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. şu veya bu şekilde... fakat daima ödersiniz... hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz...(a. hamdi tanpınar, saatleri ayarlama ensitüsü)"
* türkçe altyazısını bulmadığınız için ingilizce altyazıyla izlediğiniz filmlere festival filmi denir.
* "iki işi aynı anda yapamıyordu. kadına dokunurken, onunla konuşamıyordu; onu severken bırakıp gidemiyordu; konuşurken dinleyemiyordu; savaşırken kazanamıyordu. (arundhati roy, küçük şeylerin tanrısı)"
* "emilio santos ölmemeliydi. (ihsan oktay anar, amat)"
* hâl ve gidiş: bütün dünya emma watson'ın "artı on sekiz" olmasını bekliyormuş meğer. kendisi bile...
* "gün gelir dayanamaz, size kucak açmayan şu dünyada uyuz köpeklere kucak açar, onların sizi sevmelerine, sizin de onları sevmenize yetecek kadar kollarınızda taşır, sonra fırlatır atarsınız. (samuel beckett, molloy)"
* "sesinde ne var biliyor musun?/ uykusuz türkçe var/ işinden memnun değilsin,/ bu kenti sevmiyorsun/ bir adam gazetesini katlar (cemal süreya, 8.10 vapuru)"
* spor salonunda ya da stadyumda kendini dev ekranda görünce ekrana değil kameraya el sallayan adam -ya da kadın- sana rastlayacağım günün hayaliyle yaşıyorum.
* "sabah ayazıyla buğulanan mutfak penceresi gibidir ve zordur görmek, buğu aniden yok olur ve karlı dağları görebilirsin sonunda, üç bin metrelik dağları pencerenin ardından ve pencere tekrar buğulanmaya başlar, ocaktaki kahve de dağlar da bir düş gibi geçer gider.
işte bu sabah tam da böyle hissediyorum. (richard brautigan, tokyo-montana ekspres)"
* 've' yaka gri tşört... beni seksi gösteriyor. kesinlikle.
* zevklerimizin farklı olması kimseyi zevksiz yapmaz. sarışınlarla mutluluklar dilerim.
* tanrım... koşuyolundaki kadınların saçlarını ve at kuyruğu bahsini daha önce de konuşmuştuk. bir defa daha arz ederim.
* "ve dünyanın en güzel adresine taşındım, senin yanına/.../ ve yüzyılın en güzel adresine taşındım/ senin yanına (osman konuk, şiiriyet)"
3 yorum:
bir ara richard brautigan'dan çok etkilenmiştim.''karpuz şekerinde'' kitabını arayıp bulamamıştım.
tekrar aklıma geldi.burda rastlamak ise beni mutlu etti.
karpuz şekerinde'yi bilmiyordum. sordum soruşturdum ve çok güzel bir cümleye rastladım sizin bulamayışınız(!) sayesinde.
"eller çok güzel şeyler, özellikle sevişmeye yollanıp geri geldiklerinde."
http://epigraf.fisek.com.tr/?num=1224
tam burayı okuduğumda koşa koşa gidip almak istemiştim:)
değişik tarzı olan yazarları seviyorum.
Yorum Gönder