kocaman bir gülümsemesi, "yağmurun ellerinden bile" küçük elleri vardı.
ay çiçeği tarlalarını hatırlatan kirpikler, gözlerinin göğünde saklı bulutlar.
ve o gökyüzü, ancak saçlarına tutunmakla mümkündü.
bir de, "çocuk" derdi bana. çocuk...
bilirim, geçmiş geriye gelmez. ama o "çocuk"lardan üçünü kendime sakladım. belki de hayatın o anına tutunmak, başarabilirsem nasıl olduğunu hatırlayabilmek için.
*
bir... günün daha çok zamanını beraber geçirelim diye daha gün doğmadan buluştuğumuz, ilk rastladığımız açık pastanede kahvaltı yapıp sürekli bir şeyler anlattığımız günler:
dün akşam senden sonra bindiğim taksinin şoförü maç dinliyordu. bu ara fenerbahçe için işler iyi gitmiyormuş. yol boyu maç dinleyip futbol konuştuk. çocuk, bana neler yaptığını görüyor musun?
iki... bazan hayat çizdiğimiz yoldan akmaz. geçmesi beklenen bir takvim uyuşmazlığı vardır. ama geçmez. başka denizlerde, başka iklimlerde olmak zorunda kalırsınız. kelimenin tam anlamıyla 'hayat olmuştur'. öyle ki meşguliyetler bir telefona bile izin vermez. o günlerden birinde bilgisayar ekranına düşen bir mesaj:
neden kendini benden esirgiyorsun çocuk?
üç... bilirsiniz, doğa kuralıdır; mevsimler değişir, gün batar, kuşlar geriye döner. o kendi arkadaşlarıyla ben de benimkilerle. telefon çaldı. açıp açmamak arasında bir tereddüt yaşadıktan sonra açtım:
belki biraz sarhoşum ama ne söylediğimi biliyorum. gidişinin ayak seslerini duydum çocuk.
ay çiçeği tarlalarını hatırlatan kirpikler, gözlerinin göğünde saklı bulutlar.
ve o gökyüzü, ancak saçlarına tutunmakla mümkündü.
bir de, "çocuk" derdi bana. çocuk...
bilirim, geçmiş geriye gelmez. ama o "çocuk"lardan üçünü kendime sakladım. belki de hayatın o anına tutunmak, başarabilirsem nasıl olduğunu hatırlayabilmek için.
*
bir... günün daha çok zamanını beraber geçirelim diye daha gün doğmadan buluştuğumuz, ilk rastladığımız açık pastanede kahvaltı yapıp sürekli bir şeyler anlattığımız günler:
dün akşam senden sonra bindiğim taksinin şoförü maç dinliyordu. bu ara fenerbahçe için işler iyi gitmiyormuş. yol boyu maç dinleyip futbol konuştuk. çocuk, bana neler yaptığını görüyor musun?
iki... bazan hayat çizdiğimiz yoldan akmaz. geçmesi beklenen bir takvim uyuşmazlığı vardır. ama geçmez. başka denizlerde, başka iklimlerde olmak zorunda kalırsınız. kelimenin tam anlamıyla 'hayat olmuştur'. öyle ki meşguliyetler bir telefona bile izin vermez. o günlerden birinde bilgisayar ekranına düşen bir mesaj:
neden kendini benden esirgiyorsun çocuk?
üç... bilirsiniz, doğa kuralıdır; mevsimler değişir, gün batar, kuşlar geriye döner. o kendi arkadaşlarıyla ben de benimkilerle. telefon çaldı. açıp açmamak arasında bir tereddüt yaşadıktan sonra açtım:
belki biraz sarhoşum ama ne söylediğimi biliyorum. gidişinin ayak seslerini duydum çocuk.
34 yorum:
bazen keşke monitor ekranındaki yazılarında altını çizebilmek mümkün olsa diyorum, "iki..." ile başlayan paragrafı mesela..
ben hepsinin altını çizer yanına yürek resmederdim.
fonda da güzel bir parça..
daha ne olsun..
"çocuk, bana neler yaptığını görüyor musun?"
şarkılar ateştir, diye seslenir biri. sadece şarkılar mı? her şey ateş. yanan bellek, unutuşun koridorlarında.
sadece şarkılar değil ama, en çok şarkılar ateş..
gerisi yanmak isteyene sadece (sudan) sebep..
hangisidir elinizde tutamadığınız şarkı? yoksa bu, dışı kor bir sobaya bilerek elinizi dokundurma hali mi?
zihnimde bir noktaya dokunmayı başarabilen her şarkı..
ve evet buna izin vermekte, bile isteye yandığım manasına gelebilir..
yada yanmaktan vazgeçmeyi beceremediğimden o dokundurma hali..
'pervane olan kendini gizler mi alevden?'
bu eski zaman sorusunu sorar sormaz, neden bilmem 'yanmaktan vazgeçmeyi' değil de 'yanmayı' beceremediğinizi hissettim.
(:
beceriksizliğim size de malum oldu ya,
daha ne diyeyim bilemedim..
o halde beni ciddiye aldığınızı hissetmenin şımarıklığıyla, kendinizi bırakmanızı önereceğim.
düşüverin içinizdeki kuyuya.
daha en başta ılık bir sesle, sessiz sedasız bir 'korkma' dediğimiz zaten biliyorsunuz.
ya da los lunes al sol' da bir anlık sendeleme sonrası 'amador düştün' diyen santa' ya 'düşmedim, kendimi bıraktım' diyen amador' un yaptığını yapın: kendinizi bırakıverin...
"düşüverin içinizdeki kuyuya"
düşersem, yanarım..
mantıklı bir pervane'ye rast gelmiş miydiniz hiç..
gelmediyseniz merhaba, o benim (;
bu, zor olmalı.
imtihanım olsa gerek..
umarım bu imtihan nihayete erdiğinde sonucu bize de söylersiniz.
bir pervane yok artık, kendini yakar sandığı ışık hayalmiş meğer.. pervane "mantıklı" değil daha çok "saf"mış.. ve yazık'mış herşeye..
*bir sonuçtan çok bir dönüm olsun bu bana..
şaşırmadım.
günün birinde yanıldığınızı anlayacaktınız.
bu yanıldığıma dair eminlik neden?
itimat...
yazdıklarınıza yani size olan inancımdan.
bu konu beni bile kendimden korkuturken, yazdıklarımın bu kadar inandırıcı olması.. garip.
kelimeye iman ederim.
kaldı ki hikayenize inanıyorum.
"tabutun kapağı açılmış da aylar sonra nefes almış gibi bir his.."
hikayenin sonunda hissettiğim tam da bu..
anlayamamaktan değil yanlış anlamaktan korktum hep. ve şimdi parça parça dahi anlatılmayan bir hikayenin olmayan satırlarının arasını doldurmak yükü omuzlarımda.
bu yükü omuzlarımdan almak elinizde.
merakımı gidermek de.
bana yük olmaktan çıktığı gibi sizden de çıksın isterim ama nasıl alayım o yükü bilemedim..
oturup yanıbaşıma, anlatın hikayenizi.
yanıbaşınız..?
daha önce söylemiştim: fenerin yan tarafındaki kayalığa inip, yıllardır değişmeyen tek şeyi ufuk çizgisini ve ufkun üzerinde koşan bulutları izlemeyi severim. yol yorgunu ayaklarım yüzünden çoğu zaman bir kayanın üzerine oturuyor oluyorum.
hem anlatmak hem dinlemek için ne güzel bir yer.. susmak için bile..
anlatmak. dinlemek. susmak.
birini secin...
bu aralar en çok dinlemek geçer içimden..
sonra biraz susmak,
ve belki bunları yaparken anlatmışta olurum..
sesiniz sanki yankı...
ama fizik kurallarını bilirsiniz. hani benzerin benzerini ittiği.
korkarım talip olduğum rolü kapmışsınız.
"kurallar", bilirim..
daha itici olmadan (: susayım ben o zaman..
"kurallar" ın canı cehenneme...
sadece, o hikayedeki körlerden biri gibi filin ayağına dokunup 'fil ağac gibidir' demek istemiyorum. varlığınıza yönelmiş bir şikayet değil bu.
farkında değilmisiniz geldiğimiz noktada ben ne hakkında konuştuğumuzu bilmiyorum.
bi konu var denemez gerçekten, özellikle yazılanlar alt alta okunduğunda..
anlatırsam hikayem dinlenilecek belki,
sadece paslaşma var, konusuz..
bir çeşit atölye çalışması gibi görüyorsunuz galiba...
Yorum Gönder