15 Eylül 2009 Salı

geri sayım

iki dersim kalmıştı...

iki bütünleme. iki sınav.

ve hatta rahat ders çalışabilmek, çalışmaktan kaçış yollarımı kapatabilmek için erbain'i bile başucumdan kaldırmıştım.

yine de bir pazar akşamı apansız başlayan bir sonbahar yağmuru altında şehri bir baştan bir başa yürüdükten sonra okulu bitirmemeye karar verdim. derslerden biri kaldı.

işte o son dönem; okulun artık biteceğini biliyordum. üstelik garip bir biçimde öğrencilikten yorulduğumu hissedip okulun bitmesini istiyordum.

okula gittiğim ender günlerde, sabahları durağa vaktinde yetişebilmek için her zaman o küçük mescidin avlusuna açılan kapılardan birinden girer, diğerinden çıkar, yoldan değil mescidin geniş avlusundan geçerdim. öylesi sabahlardan birinde avlunun bir köşesinden gökyüzüne doğru uzanmış çınar ağacına takılmıştı gözüm. ne tuhaftı; bu çınarın artık sararmaya başlamış yapraklarının bambaşka bir oluşla tekrar yeşile durmasını göremeyecektim. aklıma o yaşlı çınarı takvim olarak kullandığım yıllar gelmiş, hüzünlenmiştim.

şimdi işteki değil de iş yerindeki son günüm için yayınevine giderken, yılların alışkanlığı ile uğradığım bu eski zaman pastanesinden her zamanki iki tane zeytinli poğaça alıp, biri paket yapılmış diğerini ise yiyerek çıkarken köşedeki limonata yapan makineyi gördüm.benzer şeyleri hissederek o günü hatırladım.

limonata yapan bu makinenin yakında kaldırılacağını, yerine sahlep için bir şeylerin konulacağını biliyordum. bunların olup bittiği o günlerde ben bambaşka bir denize yüzümü dönmüş, belki de özlemeyeceğimi sandığım bir çok şeyi özlüyor olacaktım.
söz gelimi karanlığın erken çöktüğü kış günlerinde iş çıkışı hava kararmış olurdu. bir yandan içimde "eve dönmek / kendime sarkıntılık etmekten başka nedir? / orada, arada bir beni yoklar / intihara ayırdığım zamanlar"* mısraları yankılanırken ev yalnızlığına biraz daha geç bulaşmak için orada hiç olmazsa bir sahlep içer, halden anlayan pastane sahibiyle ya da garsonlarla yerine göre ekonomiden, futboldan, değişen istanbuldan konuşurduk.

eğer bir gün yolunuz oraya düşerse dünyanın en güzel zeytinli poğaçalarının tadına bakmayı ihmal etmeyin derim. ki üzerindeki erimiş kaşar poğaçalara bambaşka bir tat katar.

bir de bu adamın oradan gelip geçtiğini hatırlayın.


*: ismet özel, of not being a jew

Hiç yorum yok: