belki de başlığı hayranı bol kim ki-duk filmi bin-jip'le karışmasın diye, 'boş ev' yerine 'bomboş ev' seçmeliydim ama oldu bir kere. o niyetle burada olanlardan özür dilerim.
'onur ikinci el eşya', dükkanın açıldığı iki bin üç yılından bu yana en karlı işini bugün yapmış olmalı. para kazanmayı değil, benden kalanların başka başka evlere dağılmasını arzuladığım için söylenen rakamların hiçbirine itiraz etmedim. iki bin üç yılından bu yana bütün müşterilerine en iyi fiyatı verdiklerine, zaten piyasanın durgun olduğuna, belki eşyaların satılmadan dükkanın bir köşesinde çürüyüp gideceğine, bu, bir de şunun satılırsa satılabileceğine inanıverdim.
işlerini bitirip az önce gittiler.
bomboş ev: kalkan eşyaların artık gizleyemediği toz yığınları. duvarda orada bir zamanlar tablo ya da afiş olduğunu belli eden izler. aralık kapısından görünen beyazlığı soğuk hissi uyandıran banyo. ve bilgisayarın tuşlarına dokunan parmaklarımın çıkarttığı ses dışında büyük bir sessizlik. biraz da hüzün.
bana zaman zaman fight clubı hatırlatan eşyalardan geriye sadece karton kutulara doldurulmuş kitap,kaset ve cdler, iki tane başucu lambası, ilk evimden bu yana nergisleri özellikle içine koyduğum bir vazo, lula'nın en çok sevdiğim tablosu 'dans et' ve iki tane bonzai kalsın istedim.
bütün arzum başka ne varsa kurtulmaktı. sonsuz bir hevesle aldığım ama dekoratif bir unsur olmaktan öteye geçmeyen remington daktilom, ıssız bir adaya düşsem yanıma alacağım üç şeyden biri olan 'çok kaliteli' müzik setim, elde edebilmek için sinemayı işleten kadına açıkca kur yaptığım ve ikna edince yeni bir çerçeveyle duvarıma astığım ve bana kalırsa sinema tarihinin en güzel afişi olan a perfect worldun afişi ve şimdi bahsi gereksiz bir yığın şey...
bu akşamdan itibaren bu evde olamayacağıma göre bunlar bu evde kendimden kendime yazdığım son mektup.
bazan kucağıma aldığım, bazan karton kutulardan birinin üzerine koyduğum şu aletle bu anı kayıtlara geçirmemi sağlayan 'matrixxx'e şükranlarımı sunarım. 'matrixxx' uzaktan bağlanılabilir internetine şifre koymayan komşumun adı değilse de en azından bağlantıya koyduğu ad ve teşekkürü fazlasıyla hakediyor.
o halde atımızı gün batımına doğru sürmenin sırasıdır.
bakalım o uzak iklimde ne olur?
bu sayfalara kayıt düşmeler dışında...
'onur ikinci el eşya', dükkanın açıldığı iki bin üç yılından bu yana en karlı işini bugün yapmış olmalı. para kazanmayı değil, benden kalanların başka başka evlere dağılmasını arzuladığım için söylenen rakamların hiçbirine itiraz etmedim. iki bin üç yılından bu yana bütün müşterilerine en iyi fiyatı verdiklerine, zaten piyasanın durgun olduğuna, belki eşyaların satılmadan dükkanın bir köşesinde çürüyüp gideceğine, bu, bir de şunun satılırsa satılabileceğine inanıverdim.
işlerini bitirip az önce gittiler.
bomboş ev: kalkan eşyaların artık gizleyemediği toz yığınları. duvarda orada bir zamanlar tablo ya da afiş olduğunu belli eden izler. aralık kapısından görünen beyazlığı soğuk hissi uyandıran banyo. ve bilgisayarın tuşlarına dokunan parmaklarımın çıkarttığı ses dışında büyük bir sessizlik. biraz da hüzün.
bana zaman zaman fight clubı hatırlatan eşyalardan geriye sadece karton kutulara doldurulmuş kitap,kaset ve cdler, iki tane başucu lambası, ilk evimden bu yana nergisleri özellikle içine koyduğum bir vazo, lula'nın en çok sevdiğim tablosu 'dans et' ve iki tane bonzai kalsın istedim.
bütün arzum başka ne varsa kurtulmaktı. sonsuz bir hevesle aldığım ama dekoratif bir unsur olmaktan öteye geçmeyen remington daktilom, ıssız bir adaya düşsem yanıma alacağım üç şeyden biri olan 'çok kaliteli' müzik setim, elde edebilmek için sinemayı işleten kadına açıkca kur yaptığım ve ikna edince yeni bir çerçeveyle duvarıma astığım ve bana kalırsa sinema tarihinin en güzel afişi olan a perfect worldun afişi ve şimdi bahsi gereksiz bir yığın şey...
bu akşamdan itibaren bu evde olamayacağıma göre bunlar bu evde kendimden kendime yazdığım son mektup.
bazan kucağıma aldığım, bazan karton kutulardan birinin üzerine koyduğum şu aletle bu anı kayıtlara geçirmemi sağlayan 'matrixxx'e şükranlarımı sunarım. 'matrixxx' uzaktan bağlanılabilir internetine şifre koymayan komşumun adı değilse de en azından bağlantıya koyduğu ad ve teşekkürü fazlasıyla hakediyor.
o halde atımızı gün batımına doğru sürmenin sırasıdır.
bakalım o uzak iklimde ne olur?
bu sayfalara kayıt düşmeler dışında...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder