28 Ekim 2020 Çarşamba

dayı ya da amca

her zaman söylediğim bir şey ama en son burada söylemiş olmalıyım: "kedi sevmem ben. kedi seven kadınları severim. üstelik onlar da beni severler. hem de çok severler."

bunu derken, bambaşka bir tecrübenin ışığında konuşuyorum elbette. yoksa, kedili bir evde büyümüş ya da kedi beslemiş değilim. daha çok arkadaş kedileri. en çok da beni kıskançlıktan kıvrandıran, hayır, geberten sevgili kedileri.

geçtiğimiz günlerde, yani bir cumartesiden bir başka cumartesiye bir kediyle aynı evde yaşadım. misafirim vardı. kedileri de onlarla gelmişti.

sabah gözümü açınca pencere kenarında  dışarıyı seyreden bir karaltı görmek, elbise dolabının üzerinde ışıl ışıl yanan bir çift göz, sahipleri varken daha çok benim kucağımı tercih etmesi ve bolca "bana hiçbir kız kayıtsız kalamaz" deme fırsatını bana vermesi, mutfak penceresinin camındaki pati izleri, hatta benden önce davranıp koltuğumu kapması bile keyifliydi.

ve geldiği gibi gitti. etrafı topladım, bulaşık makinesini çalıştırdım, yorgan, yastık kılıfları yıkanırken koşmaya gittim. duştan sonra biraz rahat rahat dışarıyı seyretsin biraz da bir kaza olmasın diye çıkarttığımız mutfak perdelerini taktım. her şey normal ve yolundaydı. varlığında varlığını hissediyordum da yokluğunda yokluğunu hissetmiyordum. hepsi bu.

tam bu sırada anladım kedilerle kurabileceğim ilişkiyi. ancak bir yeğene amca ya da dayı olmak gibi olmalıydı. seveceğim, şımartacağım, günün ya da yılın bir kısmını birlikte geçireceğim bir yeğen gibi. atalar boşuna, "çok muhabbet tez ayrılık getirir," dememiş.

son tahlilde, kedi seven kadınları hâlâ seviyorum. ama onların beni sevdiğinden emin değilim.

6 yorum:

Zelda Capulet dedi ki...

itiraf etmeliyim okuyup bitirince yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı (:

verbumnonfacta dedi ki...

hikâyenin kendisi mi yoksa son cümle mi o gülümsemeye sebep?

eğer son cümle ise sizi güldüren, bu sabah dört yaşlarındaki bir kız çocuğunun, üstelik annesinin ısrarına rağmen, bana "hoşçakal" demeyi reddettiğini ve o yaşlardaki bir kız söz konusu ise bunun ilk kez başıma geldiğini söyleyeyim de biraz daha gülün :)

pelinpembesi dedi ki...

Kedi seven kadınlar kedi sevmeyen erkekleri biraz zor sever aslında. gözlemlediğim kedi anneleri çok fanatik oluyor bu konuda. en başta seni sevdikleriniz yazmışsın vnf, şaşırdım bu yüzden ama son paragrafta gerçek ortada :)
ben de aynı evde yaşayamam kedilerle, anlatılanlara göre tüm gece evde dolaşıyorlarmış. en küçük sese tahammülüm yok çünkü uyurken.

verbumnonfacta dedi ki...

kadınların beni sevmeleri, o "kocaman kediler" gibi olmaktan. üstelik, "ya o ya ben" demeyecek kadar akıllıyım :) ve hilal taktiğini muazzam uygularım.

son paragraf ise yenilgiler, pardon, yanılgılar tarihi için bir zeyl.

evet, "her an her yerdeler"miş. "uyumak istersem uyurum" prensibine sahip olduğum için bir sorun çıkmadı. ve bu kısa ziyareti çok sevdim. son olarak, kafasına göre takılmakla giyindiği küstahlığını özlediğimi itiraf ederim.

Zelda Capulet dedi ki...

aslında son cümle önemsizdi sanırım benim için... daha çok hikayenin kendisi hoşuma gitti. bir hikaye okurken mekanları, karakterleri hayal ettiğim gibi hayal ettim; kedi pofuduk bir tekirdi mesela ve perdeleri çıkan pencereden kocaman kocaman, bembeyaz bulutları, pencerenin kenarına konan kuşları, sokakta oynayan çocukları seyretti... ve daha bir sürü detay... bu kısacık metin epey uzadı kafamda anlayacağınız... ve sakın tekir hayalimi bozmayın lütfen :)

verbumnonfacta dedi ki...

o zaman "derin pas"ınıza koşuyorum: tam da hayal ettiğiniz gibi :)