1 Ekim 2020 Perşembe

aşka doğru*

farah zeynep abdullah yüzünden başladığım masumlar apartmanı (2020-) dizisini izliyorum bu ara. evet, farah zeynep abdullah. üstelik bu, yörüngesine girdiğim kelebeğin rüyası(2013) filminden bu yana onun yüzünden yaptığım ilk şey de değil.

gülseren budayıcıoğlu'nun madalyonun içi romanından uyarlanan, çağrı lostuvalı'nın yönettiği bu dizi daha ilk bölümde aşk bahsini halletmesi, güçlü yan öyküleriyle de dikkatimi çekti. ama konumuz bu değil. 

dizinin üçüncü bölümü olmasa muhtemelen burada bahsi bile geçmezdi. ama üçüncü bölümdeki radyo programı sahnesi beni alıp geçmişe götürdü. hayatım boyunca bir kez yaptığım bir şeyi hatırlattı. 

odalarında bir radyo olduğunu, ders çalışmıyorsa ya da televizyon odasında değilse radyo dinlediğini biliyordum. özellikle de okuldan tanıdığı, cuma ve cumartesi gecesi, on-on iki arası program yapan o kızın programını. ben de dinliyordum elbette. aynı anda aya bakmak gibi geliyordu bana. aynı anda aynı şeye bakmak gibi...

bir gece, "şimdi değilse ne zaman?" dedim ve radyoyu aradım. "hatta kalın," dedi birileri. kaldım. "sizi yayına alıyoruz," dediler. alındım. adımı vermeyecektim. vermedim. sonra derin bir nefes alıp, "bu çaba," dedim, sunucu kıza. "bir kaç megahertz üzerinden ilan-ı aşk denemesi."

"vaov," deyişi bugün bile kulaklarımda. başka ne konuştuk hatırlamıyorum ama "hangi şarkı," diye sorunca, "grup gündoğarken'den aşka doğru" cevabını verdim. 

hangi şarkı olabilir diye saatlerce düşünmüş, kitap tavsiyesi isteyen birinin karşısında nasıl kendi zevkimizle onun zevki, genel beğeni ile tabu yıkanlar arasında gidip geldikten sonra kararsız kalırsak öylece kalakalmıştım. en sonunda,  o sıralar çok dinlediğim ankara'dan abim geldi albümündeki bu şarkıyı seçmiştim. 

huysuz bir kız çocuğu armağan etmişti. ankara'dan değil de cepheden gelir gibi eve döndüğüm, evde bakılmaya hakkı olan  bir kahraman gibi karşılandığım, çokça şımarık olduğum günlerdi.

bu şarkıyı "çirkin kız" için istiyordum. bir kaç hafta evvel güzelim saçlarını neredeyse omuzlarını dövecek kadar kısa kestirmişti çünkü. ben de, can yücel'in ünlü mısralarını suratına çarpmıştım: aslında çirkin değilsin sen/ çirkin görünmek istiyorsun/ güzelliği tarif için...

"olmamış mı?" diye sorunca da, "olmuş. saçlarının eski güzelliğinin nefis bir anlatımı olmuş," demiştim. 

çok geçmedi zaten. okulun arkasındaki çimenlikte oturuyorduk. ona, kütüphaneden ödünç aldığım bir şiir antolojisinden, sait faik'in o ve ben şiirini okudum. çirkin kız, "çirkin kızım"a dönüştü. 

ve bunlardan önce o şarkıya bir cevap almıştım. "bir kaç megahertz" üzerinden. ama ben başlatmıştım.

*: grup gündoğarken, aşka doğru

Hiç yorum yok: