4 Mart 2020 Çarşamba

altı çizili satırlar: yusuf'un rüyası

bu ara, yaklaşık on yıl önce okuduğum, sonrasında karıştırmaktan, bazan bölüm bölüm okumaktan vazgeçemediğim yusuf'un rüyası'nı yeniden elime aldım. uygar şirin'in semih kaplanoğlu'nu konuşturduğu nehir söyleşi, yusuf'un rüyası...

uygar şirin'in muhteşem bir iş çıkarttığını inkar edemem. hem dersini iyi çalışmış hem muhteşem sorular sormuş kaplanoğlu'nun sorusunu arayan cevaplarına.

yine de bir hayalim var; benzer bir nehir söyleşi daha yapılsın, semih kaplanoğlu'nu bir de enver gülşen konuştursun diye...

*

kitap, semih ve yusuf olmak üzere iki bölümden oluşuyor.

ve sinemaya ve "yusuf'un rüyası"na giden yolda, her şeyden önce bir biyografi denemesi gibi başlıyor. yönetmenin izmir'de geçen çocukluğundan, hatta aile geçmişinden başlayarak hayatını öğreniyoruz ilk olarak. dedesi, bir falcı edasıyla kargalardan haber veren süreyya ninesi, onu tanpınar, haşim ve sinemayla tanıştıran babası, kemal tahir, orhan kemal ve yaşar kemal sevgisini armağan eden okumaya meraklı annesi, "her anından nefret ettim," dediği ilkokul yılları, mahallenin yakışıklı abisi 'kaptan' attila ilhan, ihsan oktay anar'la da kitapçı karşılaşmaları, erkek lisesinde okumanın değişimine -belki de oluşumuna- katkısı, on iki eylül döneminde öğrenci olmak, hele de sinema okumak, reklam ajansında çalışmak, dostlukları, hayatına temas eden isimler, ece ayhan, mustafa ırgat, orhan pamuk, erol akyavaş, alim şerif onaran...

nihayetinde, kağıt üzerinde bir özgeçmiş olarak, karışık ve dolambaçlı görünen bu hayata bakarak, "bugüne kadarki tüm hayatı, yusuf üçlemesi'ni çekmek üzere 'örgütlenmiş' gibi geldi bana," diyen uygar şirin'e siz de hak veriyorsunuz.

daha sonra sinema oluyor konu. ve senaryo yazımından oyuncu seçimine, ses tasarımından resmin ve ışığın kaplanoğlu sinemasındaki yerine, tarkovski'den şiire, sinemasını etkileyen filmlerden kendi filmlerine, oyuncularla iletişiminden sette kullandığı eşyalara, festivallerden kazandığı ödüllere kadar kaplanoğlu sineması ve yusuf üçlemesi'nin macerasını konuşuyorlar. yusuf'un yaşı üzerinden kronoloji kurulduğunda tersten anlattığı hikâyede yusufların soyadının farklı olduğunu, her üç filmde de aynı sediri kullandığını, söz gelimi küçük yusuf'a ilkokul birinci sınıfta okumayı öğrenirken yaşadığı travmayı, büyük yusuflara şairliğini, hatta şiirlerinden kuyu'yu armağan ettiğini öğreniyoruz.

sonuç olarak, günümüz türk sinemasının kollarından birini temsil eden usta bir yönetmenin yol hikâyesine, hayata ve sanata bakışına, sinema dilini oluşturan koşullara, sinema yaparken yaşadıklarına ve şüphesiz en büyük eseri yusuf üçlemesi'ne tutulan bir ayna yusuf'un rüyası.

altı çizili satırlar ise, yüzlercesinin arasından en çok "benim olsun' yer. biraz da, ah muhsin ünlü'nün yeni başlayanlar için hallac-ı mansûr'da "öğrenciydi./ bir kıza aşıktı/ ve aynı zamanda başka bir senaryo üzerinde çalışıyordu." dediği yeri hatırlattığı için.

şimdilerde onlarca ansiklopedi sayfasını dolduracak bir öz geçmişin seksenli yıllardaki hâli. kaplanoğlu'nun kendi tercihi. ve elbette şairce. ve yanında okurun çizdiği bir kalp.

*

o altı çizili satırlar:

"yirmi iki yıl önce bir dergide yayımlanan bir şiirinizi buldum. orada kısacık bir biyografiniz var, şöyle bitiyor: "senaryo yazıyor ve bolca düş görüyor.""


*: timaş yayınları, ekim 2010

Hiç yorum yok: