21 Mart 2020 Cumartesi

depresyon

koskocaman bir adam oldum ama hâlâ değişen bir şey yok. ama eskiden bir başkaydı. öykücü, ne zaman konuşmaya, bir şeyler anlatmaya başlasa, sanki küçük çocuklar gibi başımı kaldırır, aşağıdan yukarıya doğru hayranlıkla yüzüne bakardım.

söylediği her şey hikmet referansı taşırdı çünkü. ve ben bir tekini kaçırmak istemezdim. kelimelerde bulamadığımı sesinde, sesinde bulamadığımı yüzünde bulur idrakimin emrine verirdim.

onlardan birinde, " batıl inançların bile bir mantığı var," demişti. hafife almamalı, hele de alay edilmemeliydi. elbette on üçün uğursuzluğu, merdiven altından geçmenin başımıza iş açacağı ya da bir blog yazısının yetmiş beşinci harfi 'ze' ise o gün güzel geçer tarzı şeyler değil. çünkü bir blog yazısının yüz seksen dördüncü harfi 'ze' ise o gün güzel geçer.

insanlar güneş tutulmasından korkuyor, çünkü tarihe ve en başından bu yana devam eden kültürel birikime dikkat edersek tutulmalardan sonra hep bir afet olmuş. bu da güneş tutulmasından korkmayı saçma olmaktan çıkarır.

tam da burada sizi, ahmet uluçay'ın "sinema için bunca acıya değer mi?" başlıklı güncesine götürmek isterim. orada, eşi ayşe'den bir cümle aktarır: "baharda insanların dizlerindeki derman, ağaçlara gider."

alın size modern tıbbın deprasyon dediği "mevsimlerin insanlara yaptığı fenalıklar"*. hem de kupkuru dallara su yürümesini, ağaçların yeşiller giyinmesini açıklıyor.

demek ki diyorum içimden, tarih boyunca hep böyleymiş. ne zaman mevsim dönse insanlar bundan etkilenmiş. o zaman depresyon diye bir kelime, tıp diye bir şey bilmedikleri için de durumu böyle açıklamışlar.

demek ki, öykücü haklı.

demek ki, bugün güzel bir gün olacak.

Hiç yorum yok: