3 Aralık 2019 Salı

evlilik kurumu

yaşadığınız yer bir çeşit taşra, kendinize iş olarak seçtiğiniz meslek deniz feneri bekçiliği olunca ülke gündemini sokaktaki adamdan, ayak üstü sohbet ettiğiniz esnaftan ya da iş arkadaşlarınızdan değil sosyal medyadan öğreniyorsunuz doğal olarak.

bu gündeme dair düşünüyor, kendi kendinize konuşuyor, nihayet heyecanınız ve gücünüz kalmışsa geçte olsa kelimeleştirmek, not düşmek istiyorsunuz.

diyanet işleri başkanlığı'nın "ölçüsüz" internet kullanımına dikkat çekmek için yaptı(r)dığı videolar da öyle oldu.

tam "bu tarz videolar diyanetin görevi midir?" sorusuna hazırlanırken, eşinden yeni ayrılmış bekar bir arkadaşıma, "evlilik makbul bir şey olsaydı kutsal kitaplar bizi ikna etmeye çabalamazdı," dediğim geldi aklıma. yüce tanrı, biz kullarını tarih boyunca bazan ikna bazan emirle evlendirmeye çalışmış.

oldukça kitsch bulduğum videoyu, "kadın adama neden hizmet ediyor?", "kadın neden evin içinde örtülü?", "neden muhafazakar görünümlü bir aile seçilmiş?" vb. soru görünümlü ama haklı isyan cümleleriyle eleştirmeden önce, "eşinin yüzünden çok telefona bakan sadece erkekler midir?" sorusunu sormak gerek bence.

bunu sorabilirsek olaylara bambaşka bir gözle bakacağımızı düşünüyorum. çünkü, telefonun yüzüne bakmayı tercih eden sadece erkekler değil. telefonuna kapanıp kore dizisi izleyen, alışveriş sitelerini talan eden, gece gündüz demeden sosyal medya sokaklarında dolaşan pek çok kadın var. ve bunu eleştiri ya da savunma olarak söylemiyorum. kabul etmek zor olsa da normal olan bu gibi geliyor zira bana.

biraz daha geriye gidersek aynı eleştirinin televizyon için de yapıldığını görürüz. ebeveynlerinizin "televizyon geldi, sohbet bitti," dediğini çokça duyduğunuza eminim. belki de insanlar aptal oldukları için değil de sohbet edecek, üzerine konuşacak bir şey bulamadıkları, kendi adalarında tek başına kalmak istedikleri için "aptal kutusu"nun karşısına diziliyorlardı. kolay mı birilerine anlatıp durmak? o enerjiyi ve hevesi her akşam hissetmek?

tam burada, evli bir arkadaşıma "türkiye'de iyi ki kahvehaneler ve kahvehane kültürü diye bir şey var. aksi takdirde boşanmalar artar ya da eşler birbirini boğazlardı," dediğimi hatırladım. çünkü, erkekler kahvehaneye gitmekle sadece kendilerine bir eğlence, rahatlama fırsatı yaratmıyor, eşlerine de kendilerine ait bir zaman ve alan olanağı tanıyorlar.

tekrar ediyorum, herkesin kendine ait bir alan ve zamana ihtiyacı var. yine tekrar ediyorum, sürekli sohbet ve iletişim halinde olmak kolay değil. bir defa daha tekrar ediyorum, insan kendine bile tahammül edemezken ikinci bir kişiye tahammül etmesi zor.

bu yüzden, özellikle heyecanı azalmış evliliklerde pazartesi sendromundan daha çok pazar sendromunun söz konusu olduğuna inanıyorum: bütün bir gün- evde- beraber... ne kadar korkunç değil mi? bu yüzden dışarıda pazar kahvaltısı, daha çok parası olanlar için brunch pazarı bu kadar büyüdü.

çünkü, antibiyotik sonrası dönemdeyiz. insan ömrü, evliliklerin boyu uzadı. eskiden evin erkeği haftada altı gün, on iki- on dört saat çalışıyordu. şimdilerde ise haftanın yarısını çalışmadan da icra edilen bir sürü meslek var. bunlar olurken aileler küçüldü. neredeyse çekirdek oldu. bireylerin saklanması, kalabalığın içinde yalnız kalması mümkün değil.

dolayısıyla herkes kendine mahrem bir alan inşa etme arzusunda. o yüzden başını kuma, telefona, gazeteye, kitaba gömüyor. bu yüzden neredeyse her mutfakta televizyon var artık.

ama adasal bilinç ve ihmali, kendine ait bir oda ile kaçışı, herkesin kendi hayatı olduğu gerçeği ile ihaneti karıştırmamak gerekiyor. varsa karıştıran, erdemli olmak zor değil: ayrılmak...

bir de birbirinin telefonunu kontrol edip duran, muhatabının bütün sosyal medya ve e-posta hesaplarının şifresini bilmezse ölen, ölmese de yataklara düşen ya da ortak facebook ve sosyal medya hesabı açanlar var ki, allahlarından bulsunlar.

5 yorum:

fatma dedi ki...

Kendi özel alanlarımızda kalmak isterken diğerinin bu alanını daima kontrol altında tutmak-güven eksikliği belki?- günümüz evliliklerinin dinamitleyeni ve tabii en başta ideal sevgi dolu aile ortamı algılarının bu süreci daha etkin hale getirdiğini düşünüyorum. 20 yıllık evli ama evliliğin çok gereksiz olduğunu düşünen biri olarak ev içinde kendi kişisel alanlarımıza çokça sahip olsak da bir arada olma mit'inin insanı zorladığını düşünüyorum. Ayrıca hayatın değişim sürecinde doğal olarak günümüz dünyasının bireyselleşmeyle birlikte belki sadece sosyal medya boyutunda sosyalleşmeye gittiğini düşünüyorum.
Ben bu yalnızlık duygusundan şikayetçi miyim, yoo aksine hoşuma gidiyor. Kendi dünyamda yapmak istediklerime zaman açmak diye düşünüyorum, tabi mecburiyetlerden kalabilsem yalnız

Denize Bakan Ev dedi ki...

Alan ihtiyacı birden nasıl oluyor birbirinden kopma noktasına dönüşüyor, asıl soru bence o. Çünkü ihtiyaç ile ihtiyaç fazlası iki farklı sonuç doğuruyor. O kriteri nasıl belirlemeli peki?
Kişisel güvensizliklerimizi başkasını kontrol ederek giderebilme ihtiyacı da son paragrafta. Hoş durmuş.
Çok güzel saptamalar.

verbumnonfacta dedi ki...

@fatma,
muhatabına güvenmekte güçlük yaşayan insanların güvenilmeyecek kişiler olduğuna inanıyorum. en basit örnekle, "bu durumda ben yalan konuşurdum. o da konuşuyor," derler. sevgilimin ya da eşimin şifrelerini bilmek istemem. istersem bana verebileceğini bilmek duygusu bana yeter de artar çünkü. "dinamit" konusunda size katılmamak mümkün değil. insanlar hâlâ evliliği masallardaki gibi mutlu son sanıyor. gerçeğin bu olmadığını kabul etmek olası bir hasarın etkisini de azaltacaktır. evlilik gereksiz diyemem ama zorlu, iddia edildiği kadar da iyi değil bence. beraber daha çok zaman geçirmek için iyi bir bahane. evet, sosyal medya "sosyalleşmeyi" kolaylaştırdı. masrafsız, mekandan bağımsız. ekranı kapatıyorsunuz ve yok. "birey"den türetilen kavram ve ifadeleri sevmiyorum. sonuçlarını da... yirmi yıl uzun süre. o kadar gidebildiyseniz daha da ileri gidebilirsiniz.

@denize bakan ev,
'asıl' soruya cevabım bir kaç türlü: evden o kadar uzaklaşınca insan dönüş yolunu bulmakta zorluk çekiyor ya da kendi başına olmanın, özellikle başka sorumluluklardan uzakta olmanın keyfi ya da hayatın ellerinin arasından kayıp gittiğini ve zamanda kaybolduğunu düşünerek ipleri ele almak arzusu.
benim için kriter, benim de muhatabımın da mahrem alanının olmasının normalliği. bunu derken, ayrı banka hesapları ya da başkalarıyla da flört edebilmeyi kastetmiyorum elbette. ama sevgilim ya da eşimin, patronun beni herkesin ortasında mahçup ettiğini ya da hocanın beni dersten attığını bilmesini ya da federer voleyi kaçırdığında küfür ettiğimi duymasını istemem.
iltifat etmişsiniz; teşekkürler. ama benimki saptamak değil de aklına geleni yazmak sadece.

pelinpembesi dedi ki...

yeni okudum yazıyı. evlilik ve internet konusu var yazı da, diyanette ki reklamın eleştirisi var, evlilik gereklimidir var, evlilikte özel alan
mevzusu var, var da var yani.katıldığm noktalar olmakla katılmadıklarımı izah etmek öyle uzun sürecek ki susuyorum :)

verbumnonfacta dedi ki...

biraz cesaret :)