12 Eylül 2019 Perşembe

uçurtma*

bu ara tuhaf bir biçimde eski şarkılarım beni yeniden buluyor. önce, kış neden var? şimdi de uçurtma.

mehmet güreli'yi her ölümlü gibi ben de kimse bilmez ile keşfettim. -herkes gibiyim yani. sıradan.- tıpkı onlar gibi ben de en başta sözlerin mehmet güreli'ye ait olduğunu sanıyordum. ömer hayyam şiiri olduğunu öğrenmem için ise bedia ceylan 'daha' güzelce'nin kapısına düşmem ve 1473'ü okumam gerekti.

peşi sıra mehmet güreli'yi keşfe çıktım. albüm adı tesadüf olamazdı: odamda yolculuk... xavier de maistre'nin şenlikli kitabına gönderme. "adıyla ters köşe yapan kitaplar" listemin demirbaşı olan bu kitabı severek ve eğlenerek okumuştum. sonra sadece müzik değil, ressam olduğunu da öğrendim. yazardı, oyuncuydu, yönetmendi.

uçurtma ise daha kimse bilmez tükenmeden keşfettiklerimden. "uçurtmanın kaçışı" nasıl olur? mümkün mü böyle bir kaçış? "gökyüzünde aramak" neden "doğru da değil"? soruları eşliğinde dinledim.

içimin yolları kayıp jokey'e çıktığında içim acıdı. çünkü benziyordu. ama biraz farkla. kaybolmak bir jokey için şans, belki de başına gelebilecek en iyi durum olsa da, varlığı bir ipin ucuna eklemlenmekle onay bulan uçurtmanın kaçışı tam tersiydi.

çünkü bu kaçış, uçurtmanın uçurtmalığına son veren, onu tahta parçası, renkli kağıt toplamına indirgeyen bir eylem. dostoyevski'yi, ecinniler'i, özgür olduğunu kanıtlamak için kendini vuran kirillov'u hatırlatması da biraz bundan. tam bu yüzden, gökyüzünde aramak doğru da değil.

belki o "kaçış" değil de, "köprüleri atmak"tır ya da "gemileri yakmak"...

şüphesiz, "kaçış"a karar veren için "uçurtmanın uçurtma olmaklığı" herhangi bir anlam taşımaz olmuştur artık.


*: mehmet güreli, uçurtma

Hiç yorum yok: