1 Ağustos 2012 Çarşamba

kayboluş

otuz bir temmuz, pilot/yazar antonie de saint exupéry'nin kayboluşunun altmış sekizinci yıldönümüydü. dikkat ederseniz, ölümünün değil, kayboluşunun dedim. çünkü o ölmedi, "gerçek sevgi, yanında sevgiden başka bir şey sürüklemeden gelir," diyen bu adam, bir keşif uçuşu sırasında sonsuz göklerde kayboldu.

çok değil daha bir yıl önce, yaşadığı basit bir iniş kazası yüzünden yaş haddini aştığı bahane edilerek uçuştan men edilmiş ve bu yüzden hüzünlü ve yalnız bir kaç ay geçirmişti. ama ona yeniden uçma hakkı verildi ve işgal altındaki kıtaya yaptığı çok sayıda keşif uçusunun ardından o gün geldi; "lockheed lightning p-38, korsika'nın borgo kentindeki üstten havalandı. grenoble ve annency üzerinde uçup mekan saptamakla görevliydi. üsttekiler uçağın kuzey yönünde uzaklaştığını gördüler. pilot, antonie de saint exupéry adında, aynı zamanda yazarlık da yapan, ama pilotluk icin yaşı hayli geçkin bir fransızdı." ve akdeniz üzerinde kayboldu. bu defa geri dönmemişti. günlerden otuz bir temmuz, sene kırk dört...

oysa ilk defa kaybolmuyordu. uçağı "büyük sahra çölünün üstünde durup dururken" bozulan, çölün ortasında "ne olur, bir koyun çiz bana..." diyen, "olağanüstü bir adamcık"la karşılaşan pilot o değil miydi yoksa? o olmalı, aksi takdirde küçük prens'in hikayesini nasıl anlatabilirdi? ve nasıl inandırabilirdi küçük büyük herkesi böylesine?

dediğim gibi; o ölmedi, sadece o günden sonra onu gören olmadı. belki, küçük prens'le olan randevusuna gitmiştir. ki bu, 'hayat'ın 'sanat'ı ilk taklit edişi olmaz.

belki de enis batur* haklıdır: paraguay ve arjantin arasında gerilim patlak vermeden önce, bin dokuz yüz yetmiş sekiz temmuzunda paraguay'ın güneydoğusundaki questro kasabasına giden libération muhabiri daniel tournet, arjantin birliklerinin ani saldırısı yüzünden porte kasabasına sığınır. evine misafir oldugu kaymakam, tam ayrılırken ona, "burada iki vatandaşınız daha yaşıyor, biliyor musunuz?" der. tournet şaşırır: "ne zaman geldiler?" adam güler: "yanlış anladınız," der. "onlar bin dokuz yüz kırk dörtten bu yana buradalar. mösyö antoine çok hasta artık, vakti doldu gibi bir şey. prens'e gelince, buraya geldiklerinde küçük bir çocuktu, o zamandan bu yana bahçecilik yapar durur."


*:bu kalem bukalemun

10 yorum:

Hayal Kahvem dedi ki...

@Verbum non facta,

Küçük Prens'in yazarı Saint-Exupery'nin bir bahçıvan öyküsündeki mektuplaşmalarına bayılırım. İki yakın arkadaş bahçıvan, iş güç, savaşlar, deniz yolculukları derken birbirlerinden ayrı düşerler. Aradan yıllar geçer. Bir gün kimbilir hangi yıldan kalma, hangi kervanlar, atlılar, gemiler, deniz dalgalarının inadıyla eline ulaştıysa, yaşlı bahçıvana arkadaşından bir zarf gelir. İçindeki mektupta sadece "bu sabah, güllerimi budadım." diye dört kelimelik bir cümle yazmaktadır. Aradan yıllar geçer. Mektubu alan bahçıvan arkadaşına bir cevap gönderir. Cevabı şöyledir: "Bu sabah, ben de güllerimi budadım."

Ne hoş değil mi?

Bu cümleleri bir yazımdan şimdi buraya alıntıladım.

Küçük Prens'in hayranlarından biriyim:)

Bir de şu yazıma göz gezdirmenizi rica edebilir miyim:)

http://hayalkahvem.blogspot.com/2012/01/gozler-kordur-yurekle-aramak-gerekir.html

N.Narda dedi ki...

Kaybolduğunu öğrendiğimde nasıl üzülmüştüm; bir boşlukta kaybolup gitmek sessiz sedasız...habersiz bırakarak ardındakileri...

pelinpembesi dedi ki...

gerçekten yazarın ölümü de eserine yakışır şekilde oldu. kimbilir küçük prensle bir gezegendedir? e. batur alıntısı da çok ilginçti..

verbumnonfacta dedi ki...

@hayal kahvem,
benim de vardır anlatmaktan hoşlandığım bir mektuplaşma. ve tarihin en kısa yazışması olduğuna eminim: v. hugo yeni kitabının akıbetini merak eder ama açık açık sormadığı için yayıncısına mektup yazar. sadece "?"nden oluşan mektuba gelen cevap tıpkı akibeti merak edilen roman gibi müthiştir: "!"

sanırım küçük prens'e herkes hasta. alper canıgüz'ün dediği gibi, dünyada yazılmış en güzel aşk hikayesidir, uzak bir gezegende yaşayan çiçeğine aşık deli bir oğlanı anlatır.

@n.narda
kaybolmak güzel aslında. ben de isterdim kaybolabilmeyi. ama akıllı halimle bunu yap(a)mayacağımı bildiğim için aklımı terketmeyi bekliyorum.

yazınızı zevkle okudum. benim her doğum günümde yaptığımı siz yılın ilk günü yapmışsınız, ne güzel.

@buket,

evet, hayat bir defa daha taklit etti hayatı. sanırım öteki dünyada hem onunla hem de küçk prens'le karşılacağım.

enis batur fanı olmadım hiçbir zaman. ama bu defa iyi yakaladığını düşündüm.

N.Narda dedi ki...

Hayal Kahvem'in yazısıydı o galiba :))

verbumnonfacta dedi ki...

ah, evet.

"bana trenler çarpsın."

belki de herkese kalbim kadar temiz ama 'ayrı' bir sayfa ayırmalıyım.

Hayal Kahvem dedi ki...

Yooo. Size niye çarpacak trenler?
Çarpacaksa eğer "Bana trenler çarpsın."

Hımm. Allah saklasın. Ben trenin bana ya da herhangi birine çarpmasını istemiyorum.

Çünkü trenleri çok seviyorum:)

verbumnonfacta dedi ki...

hiç kimseye çarpmasın, ama siz beni yukarıdaki hatamdan dolayı bağışlayın.

Hayal Kahvem dedi ki...

Estağfurullah, ben hata diye bir şey farketmedim ki. Hey! İnanmıyorum. Tekrar okuyacağım şimdi:)

Yoo, ben anlamadım bi şi.
Zaten Metin Üstündağ'ın dediği gibi "anlamazca" ve "ilgisizce" yi iyi bilirim:)

Sakın dert etmeyin olur mu. Esas siz böyle uzun yorumlar yazdığım, hatta konu dışına taştığım için benim kusuruma bakmayın.

Yazılarınızı tüm merakımla ve zevkle okuyor, devamını diliyorum.

Verbum non facta, bu yazıya biraz daha devam edersem var ya, mahsus selam ederimle bitireceğimden ve de asker mektubuna benzeteceğimden korkuyorum:)

verbumnonfacta dedi ki...

yorumlarınızdan bir şikayetim yok. hem yorumlarınız hem siz kafanıza göre takılın.