3 Mart 2010 Çarşamba

invictus (2009)

nelson mandela ve timothy mcveigh...

iki farklı adam...

biri siyah, diğeri beyaz derili...

biri dünyanın ölçeğine vurulduğunda iyi, diğeri kötü...

biri inandıklarını yüksek sesle söylediği ve tehlike olarak görüldüğü için hapiste yatmış, diğeri sistemin bataklığında yeşerip, sanki bataklık daha da büyüsün diye öldürmüş, ölmüş...

biri sistemin verdiğinden fazlasını istediği için suçlu bulunup yirmi yedi yılını hapishanede geçirdikten sonra değişen dünya düzeninde kahraman olarak alkışlanmış, diğeri tam da sitemin istediği adam, ülkesi için savaşa bile gittiği halde sonradan bir çeşit başkaldırıyı seçmiş...

biri yok sayılan halkı için umut, diğeri yaklaşık iki yüz masum için cellat.

*

iki farklı adam...

ama aynı şiir: invictus*

william ernest henley' in yazarından daha ünlü şiiri.

biri bu şiiri hapiste geçirdiği yıllara katlanmanın bir yolu olarak seçerken, diğeri aynı şiir eşliğinde ölüme yürümeyi tercih eder.

*

filmse, güzel başlayıp güzel bitiyor. sadece o kadar. muhtemelen ikinci ya da daha çok izlemediğim ender clint eastwood filmlerinden biri, ikinci kez izlemeyi bile düşünmediğim tek clint eastwood filmi olacak.**

ilk sahnede kamera yeşil çimenler üzerinde rugby antremanı yapan beyaz gençlerden yolun hemen diğer tarafına, belki de bir tarladan ardakalmış toprak parçasında futbol oynayan siyah çocuklara döner. arada sadece bir yol vardır ama fark? dünyalar kadar.

morgen freeman' ın herkesin her halini bildiği bir adamı 'taklit' etmekten memnun olduğunu sanmıyorum. sınırlı bir oyunculuk sergilediğinden olsa gerek, bence yeterince başarılı değildi. matt damon beklenenden fazlası verdiği için oscar adayı olmuş olmalı, yoksa aksiyon dolu the bourne üçlemesinde daha kayda değer bir oyunculuk sergiliyordu. the talented mr. ripley' den ise hiç bahsetmiyorum.sadece 'aksan' yüzünden olmasın bu işler.

finaldeki maç, çok gerçekti. yönetmen popülere taviz vermezken, ortada ne bir kahraman ne de 'o an' vardı. sadece sıradan,sıkıcı bir final maçı. hatta bu şampiyonluğun biraz da herkesçe istenilen bir şey olduğunu saklamıyor, belki 'sağ tarafta çok fazla adamın yerde kalıyor' diyerek maçın içinde güney afrika takım kaptanı francois' i taktiksel anlamda uyaran hakemi özellikle kadraja alıyordu.




*:(vnf. bu çeviriyi internetin bir köşesinde bulduğunu, ama çevirenin adını bilemediği için söyleyemediğini ve hakkını helal etmesini umduğunu özellikle belirtir.)

beni saran gecenin içinden
mezar kadar kara, baştan başa
şükrederim hangi tanrılar verdiyse bana
fethedilmez ruhumu
ne ürktüm, ne bağırdım
şartların pençesine düştüğüm anda bile
kaderin sopasıyla kanadı da başım
yine boyun eğmedim
öfke ve gözyaşı dolu bu yerin ötesinde
beklemiyor başka hiçbir sey
gölgelerin dehşetinden
yine de korkmaz bir halde
buluyor ve bulacak beni
yılların yılgınlığı ve tehdidi
kapı ne kadar dar olsa da
cezam ne kadar ağır olsa da
kaderimin efendisi benim
ruhumun kaptanı benim...


**: clint eastwood filmi ifadesi yönetmen clint eastwood' u söyler ve hollywood' un üst üste muhteşem filmler çıkardığı, onunsa en kötü işlerini yaptığı on bir eylül öncesi dönemdeki absolute power, true crime, space cowboys ve benzeri bir kaç filmi ihtiva etmez.

Hiç yorum yok: