14 Ocak 2022 Cuma

yeni yıla kötü kitapla başlamak ve başka şeyler

bu kitabı herkes okumamalı.

sadece kendisinde yazarlık istidadı olduğunu düşünen, yazarlık hayali kuran, gözlerinin önünden ellinci baskılar, hayran mektupları, imza kuyrukları geçen ve arkadaş, eş, dost ve akrabalarının, "sen kitap yazsan ilk okuyan ben olurum," dediği insanların hepsi okumalı.

*

bir kaç ay evvel satın alırken de, yeni yılın ilk kitabı olarak okumaya başlarken de bu kitabı sevmeyeceğimi, tarzım olmadığını biliyordum. ama okumak için nedenlerim vardı. ben de okudum.

"üstelik," dedim başıma gelecekleri bilerek. "yıl boyunca daha kötüsünü okumayacağımı bilmek iyi olur."

kitabı gerçekten de sevmedim. kitapları yarıda bırakmayı ilk seçenek görenlerden olsaydım her elime alışta bir daha okumamak üzere terk ederdim. zaman zaman parlak anlar var elbette. ama hepsi o kadar.

zaman zaman "hristiyan tarihe meraklı, incil hakkında fikir sahibi olsaydım farklı mı olurdu" diye düşündüğüm yerler de oldu. çünkü incil'e paralel bir anlatı olması, hikâyedeki gelişmeleri incil'e uydurmuş olması mümkün yazar alix christie'nin.

yine de fikrim net: kimseler okumasın. yukarıda bahsettiğim grup dışında.

üstelik çeviri de, editöryal katkı da kötü. almanya'da geçen bir kitabı çevirirken, sırf ingilizce yazıldı diye şahıs, yer, bölge ve kent isimlerini ingilizcedeki haliyle bırakmak hem yanlış hem ayıp. "rhine havzası"nı "ren havzası" olarak çevirmezsen çevirme ama hiç olmazsa orijinalini kullanıp "rhein" de. hadi "kara orman" demiyorsun ya da öyle olduğunu bilmiyorsun, neredeyse türkçeye bile geçmiş "schwarzwald" yerine "black forest"ı olduğu gibi bırakmak da nedir?

ölçüsüzce oraya buraya serpiştirilen noktalama işaretlerini, konuyla hiçbir ilgisi olmadığı halde "1450 yılının paris'i" diye başlayan arka kapak yazısını söylemiyorum bile.

ya da söylüyorum.

*

peki, neden yukarıda bahsettiğim grup okumalı?

hayır, "nasıl yazmamaları gerektiğini öğrensinler diye" değil. bunu öğrenebilecekleri o kadar çok kitap var ki.

kitabı yazan hanımefendinin aklından geçenin ikinci bir gülün adı olduğuna eminim. fikir parlak, olayın tarihteki önemi tartışılmaz, asıl mesleği gazetecilik olan yazarın şüphesiz iyi bir kalemi de var. neden olmasın yani?

tıpkı kelimelerle arası iyi, eli kalem tutan çoğu insanın aklından geçenler gibi. ama öyle olmuyor işte. ve öyle olmadığın anlasınlar diye okusunlar isterim bu kitabı.

zihinlerinde, hayallerinde büyüttükleri hikâyelerin kelimeleşirken nasıl büyüsünü kaybettiğini, tavsiye ve editöryal katkılarla nasıl başka bir şeye dönüştüğünü görsünler diye.

dahası kitapsız bir hayatın mümkün, hatta daha güzel olduğunu anlasınlar diye.

belki de o kadar yetenekli olmadıklarını anlasınlar diye.

"bu kadar kötü bir romanı yayınlamışlar, üstelik başka dillere de çevirmişler, ben niye geri durayım?" diyenler çıkacaktır elbette. onlara ise kolaylık dilerim.

Hiç yorum yok: