18 Aralık 2021 Cumartesi

ebedi ergenlik

mustafa dayım gazetede okuduğu, özetle, "insanlık, tarihin ölçeğine vurulduğu takdirde dört yüz yılda olması gereken teknolojik gelişimi neredeyse son yirmi yılda yaşadı," diyen bir yazıdan bahsetmiş, ardından eklemişti: "ben kara sabanı gördüm. televizyon, bilgisayar, internet, cep telefonu derken, artık insanlarla mesafe fark etmeksizin anlık, görüntülü konuşabiliyorum. belki uçan arabaları, ışınlanmayı bile görürüm."

/bu burada dursun. çünkü asıl konuya henüz girmedik./

daha önce söylemiştim: kadınlar çocukluklarından itibaren kadındır, erkekler ise kaç yaşında olursa olsunlar hâlâ çocuk...

/okuru daha önce yazdıklarım konusunda uyararak dürüst davrandığım için kendime hayran oluyorum. bu yaklaşımı javier marías'tan ödünç aldım ve benim aklıma gelmiş gibi yapmadığım için kendimi yanaklarımdan öpüyorum. elbette, "uzanıp".../

sadece teknoloji değil, sosyal hayat, öncelikler, giyim kuşam ve bir sürü şey daha değişti son yirmi yılda. mesela insan ömrü uzarken hayata başlama, işe girme, evlenme, ebeveyn olmak yaşları da büyüdü. 

/sanırım "erkeklerin geçmek bilmeyen ergenlik"ini açıklamak için yeterince veri topladık. o halde son-uç'a yürüyelim:/

eski fotoğraflara ne zaman baksam, şunu fark ederim. erkekler henüz yirmi yaşına bile gelmeden yaşını başını almış adam görüntüsü kazanmışlar. "demek ki," diyorum. "o yıllarda insanlar erken erginleşiyormuş."

ve her şey gibi 'büyüme' yaşının ötelenmesi de tarihsel akışın doğal bir sonucu. on beş yaşında olması beklenen şeylerin bir süre sonra yirmi yaşında gerçekleşmesi normalleşmiş.

söz gelimi, yirmili yaşlar gençlik sayılırken, otuzlu yaşlar da gençlik sayılmaya başlanmış. hatta kırklarında olup, "gencim, güzelim o halde neden 'kırmızı converce' giymeyeyim" diyen perçemli kadınlarla dolu etraf. diğer tarafta da, vücutlarını saran lila rengi tişörtlerle güneş gözlüklerinin arkasına saklanan abiler, amcalar.

ama mustafa dayımın bahsettiği yazının da işaret ettiği gibi her şey o kadar hızlı gelişti ki son dönemde erkekler ergenlikten çıkma şansı bulamadılar.

tam çıkacakken bir baktılar ki, bir kaç sene daha aile evindeki odalarından çıkmasalar da olur. yeni eşik geldiğinde yine aynı şey oldu. yine. yine. tıpkı zenon paradoksu'na döndü bu süreç.

hayır, "hedefe atılan bir ok asla hedefe ulaşamaz," diyen değil, "bir tavşan önündeki kaplumbağayı asla geçemez," diyen.

/çünkü tavşan kaplumbağanın bulunduğu noktaya gelinceye kadar kaplumbağa yol alır. tavşan yeni noktaya gelinceye kadar biraz daha yol alır. biraz daha. biraz daha.../

bu yüzden tabiatın tanıdığı hakla dede olabilecek yaştaki insanlar hâlâ ergen ergen dolaşıyor ortalıkta. adı da "geçmek bilmeyen ergenlik" oluyor.

2 yorum:

pelinpembesi dedi ki...

Hahhaa sık sık dile getirdiğim ve bunu da her ortamda utanmadan sıkılmadan hatta alay ederek eleştirdiğim sosyal gerçeği ne güzel yazmışsın:)
dün gece bir kaç umutsuz ev kadını olarak ergenlerimizi evde bırakarak bir
arkadaşımızda toplandık, botoks , kalıcı kaş vb. konuların hava da uçuştuğu sohbetler
ettik ama her zamanki gibi eleştiren, anlamsız bulan taraftım. son çırpınışlar bunlar :)

verbumnonfacta dedi ki...

her şeyden önce o ergenlere, en azınďan sizinkine selam olsun.

bakımlı olmaya itirazım yok ama sürekli güzel kalmak mümkün mü? kaldı ki, her yaşın bir güzelliği olduğunu hatırlatmalı insanlara. bence, -ki bu yaş aldıkça değişen bir zevk değil- botokstansa göz kenarına yerleşen çizgileri tercih ederim kadın yüzünde. ya da platin sarısı saçlar yerine arasında bir kaç tel beyaz saç karışmış boyasız saçları.

bir de, kadınlarda daha zor olan köprüyü geçmek sanırım. köprü geçilip de karşı yakaya varılınca bir rahatlıķ bir rahatlık...