29 Temmuz 2020 Çarşamba

geveze değil konuşkan

farkındayım, yakında bu sayfanın başlığı -ya da en azından alt başlığı- "javier marías üzerine bir blog denemesi" gibi bir şeye dönüşecek. içinde "deneme" geçen başlıklara zaafımı ise duymayan kalmadı nasıl olsa. evet, tıpkı "gün ortasında ellerin üzerine bir yorum denemesi" örneğinde olduğu gibi.

ama devam edeceğim. çünkü birinin bu durumu düzeltmesi gerek. en azından itiraz etmesi. çünkü, bir deli bir kuyuya bir taş atmış, bir araya gelen kırk akıllı ise taşı çıkarmak yerine taşın yankılana yankılana kuyuda büyüyen sesini sevmiş de birer taş da onlar atmış gibi bir durum var ortada.

kaldı ki, sevdikleri söz konusu olunca hem kalkan hem mızrak olanlara akraba bir yan var bende.



ilk javier marías kitabını, şimdi durup geriye bakınca üzerinden yüz yıl geçmiş gibi hissettiğim iki bin on yedi ilkbaharında okudum. peşi sıra ikincisini. sonra üçüncüyü. bugün, türkçeye çevrilmiş ama okumadığım herhangi bir kitabı yok.

son yıllardaki en büyük iki keşfimden biri. diğeri de, genazino elbette. aralarındaki bariz farka rağmen üstelik. iki farklı keyif. kaldı ki, "ya/ ya da" yerine "hem/ hem de" olabileceğini çoktandır biliyorum.

*

doğal olarak ikisi üzerine konuşmayı, yazmayı, dinlemeyi, okumayı da seviyorum. tanıl bora'nın yazısına da yolum bu sebeple çıktı. yoksa, kendisini sevmeyi bıraktığımı ve okuruna ihanetten ceza alması gerektiğini burada bile söylemiştim. ama iyi yazar, seçtiği konular, kelime tercihleri ve onlara verdiği nizam tam da bana göre.  

tanıl bora bu yazısında hem javier marías'ın bilmediğim hem de asla tahmin edemeyeceğim bir yanına pencere açıyor. futbol ilgisini tahmin etsem de asla ve asla real madrid taraftarı olabileceğini tahmin edemezdim marías'ın. faşist lider franco'ya nefretini saklamayan bir adamın "franco'nun takımı" olarak bilinen real madrid'i tutmasını beklemezdim doğrusu. ama haklı olan o,  belki de "franco rejiminin real madrid'i ancak sonraları, elliler ve altmışlardaki muazzam avrupa başarıları üzerine sahiplenmeye yöneldiği"dir doğru olan.  kaldı ki, dünya muktedirlerinin real madrid'in karşısına koyduğu barcelona belki de dünyanın en faşist takımıdır.

ama konuyu güzel özetlemiş marías: "nefret kolay kazanılmaz".

*

o güzel özetlemiş ama ben "konu"dan uzaklaştım. dönelim... 

bu yazıda da, "konuşkan" şerhine rağmen marías'ın "geveze"liğine rastladım. üstelik, bu vesileyle işaret ettiği behçet çelik yazısını daha önce okumuş, herhangi bir yazar üzerine söylenebilecek, ortalama sözlerin çokluğu yüzünden pek üzerinde durmamıştım. kaldı ki, bu tarz yazıların sipariş üzerine,  reklam olsun diye hazır edildiğini çocuklar bile biliyor artık.

sonra seda ersavcı'nın bile bu "gevezelik"ten dem vurduğunu hatırladım. sosyal medyada bir eleştirmen- okur yorumlaşmasında "geveze" yorumunu "konuşkanlık demek daha doğru" minvalinde düzeltmeye çalıştığımı da. 

yaklaşık on yıl önce, yarınki yüzün vesilesiyle yazdığı yazıda onur caymaz da benzer bir ifade kullanıyordu yanılmıyorsam. 

ben bunları düşünürken, aniden yataktan kalktım ve kitaplığa gittim. çünkü saat gece iki buçuktu ve herkes gibi ben de geç kalan uykuya kadar bir şeyler düşünüyorum. birden bire "evet, ben marías'ı iki bin on yedide keşfettim ve o yıl okumaya başladım ama onunla daha önce karşılaştık" hissine kapıldım. yanılmamışım. esra yalazan, kelimeler ve kader'de sonradan çok seveceğim bu yazara dolu dolu bir kaç sayfa ayırmış.*

hatta, behçet çelik yazısını, neredeyse bu sayfalar üzerine inşa etmiş. yine bu vesileyle fark ettim ki, bahsettiğim üç yazı da yarınki yüzün'ün başlangıcında yer alan, süslü, anlatmak üzerine bir kaç cümleden öteye gidememiş. 

bu durumu fark edince, sanki ezberlemiş ya da tek tornadan çıkmış gibi "geveze" deyişleri beni şaşırtmaz oldu.  

*

kabul, marías eksilte eksilte yazanlardan değil. konuyu dallandırıp budaklandırmayı, olaylara farklı farklı yönlerden bakmayı, en önemlisi anlatmayı seviyor. yaptığı, bir durumun olası bütün sebeplerini ya da sonuçlarını ihmal etmemekten başka bir şey değil. insana dair ezberlerden uzak durarak onları kalıplara sokmak yerine olası ihtimallerin sonsuzluğunda kalem oynatıyor.

mesela, iki hafta olmuş kız sizi aramıyor. evet, ölmüş olabilir. ama başka başka onlarca sebep de olabilir. marías'ın yaptığı, "kız ölmüş ama" dedikten sonra diğer ihtimalleri göz önünde bulundurmak. ve bu, okumayı hobi olarak görenlerin, okuyunca iyi birisi olacağını düşünenlerin, skoru yükseltmek için ince, hatta çocuk kitabı okuyanların değil ancak keyif aldığı için okuyanların anlayabileceği bir şey.

o ünlü benzetmeyi buraya uyarlarsak; canınız nakavtla biten bir boks maçı izlemek istiyorsa gidin genazino okuyun. ama ne sayıyla biten maçlara ne de o tarz maçların tutkunlarına laf edin. üstelik sayıyla biten maçlar çoğu zaman denk cenkleşmeleri işaret eder. ve ne güzellikler ihtiva eder.

*

sonuç olarak: marías söz konusu olduğunda, "gevezelik değil konuşkanlık diyoruz biz barbarlar buna".**


notgibi:

*: kelimeler ve kader'i iki bin on üç yılında okumuşum. üstelik, kendi ıstırabına dönüşenlerin anlatıcısı: javier marías başlıklı yazıyı da keyifle, bir çok yerin altını çizerek okumuşum. ama iki şeyi çok net hatırlıyorum; esra yalazan'ın ahmet altan etkisindeki cümlelerinin (tersi de ihtimal dahilinde) benim dünyamda ters tepki doğurduğunu ve kendimi yaşlanıyor hissettiğim için yeni yazar keşfetmek yerine içimde büyüyen eskileri tamam etmek ve yeniden okumak arzusu. böyle olmasa,belki de dört yıl erken kendimi javier marías'ın kapısında bulacaktım. kim bilir?

**: birhan keskin, "her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni/ yoluna baş koymak diyoruz/ biz barbarlar buna" dizelerinden mülhem.


Hiç yorum yok: